Logo

1. Hukuk Dairesi2021/3591 E. 2022/151 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Çekişmeli taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması nedeniyle Hazine tarafından açılan tapu iptal ve tescil davasında, davalının taşınmazı tapu siciline güvenerek satın almasının ve kıyı kenar çizgisinin sonradan belirlenmesinin hukuki sonuçları.

Gerekçe ve Sonuç: Çekişmeli taşınmazın kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığının tespit edilmesi ve kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olması sebebiyle, davalının taşınmazı iyi niyetle satın almış olması ve kıyı kenar çizgisinin sonradan belirlenmiş olması gözetilmeksizin, yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemiyle açılan davanın yapılan yargılaması sonunda ilk derece mahkemesince, davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi tarafından istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiş olup, karar yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü;

I. DAVA

Davacı Hazine, çekişmeli 187 ada 6 parsel sayılı taşınmazın kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığı, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu iddiasıyla dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali istemiyle dava açmıştır.

II. CEVAP

Davalı ..., çekişmeli taşınmazı satın almak suretiyle iyiniyetli olarak temlik ettiği, sicile güvenen ve hukuki işlem yapan tarafın, sonradan belirlenen kıyı kenar çizgisi nedeniyle sorumlu tutulamayacağı, kaldı ki kıyı kenar çizgisinin usulüne uygun olarak ilgililere tebliğ suretiyle kesinleşmediği, yine kıyı kenar çizgisinin bilimsel metotlara uygun belirlenmediği bu nedenle hüküm ifade etmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İznik Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/85 Esas, 2018/424 Karar sayılı kararında, çekişmeli taşınmazın keşif sırasında belirlenen kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığı, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile çekişmeli 187 ada 6 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile kıyıya terkinine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

Yerel Mahkeme kararına karşı yasal süresi içerisinde davalı vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme tarafından ileri sürdükleri hususların dikkate alınmadığını, dosyaya sunulmuş bilirkişi raporuna dayanılarak davalı adına kayıtlı dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile kıyıya terkinine karar verildiğini, davalının çekişmeli taşınmazı tapu siciline güvenerek ihale yoluyla satın aldığını, tapu kaydına yapılan kıyı kenar çizgisi belirtmesi tesisi işleminin taşınmazın davalı adına tapuya tescili işleminden sonra yapıldığını, davalının taşınmaz mülkiyetini elde etme şeklinin araştırılmadığını, dava dilekçesi eklerinin davalı yana yöntemince tebliğ edilmediği ve bu eksikliğin giderilmesi gerektiğini, ortada kesinleşmiş İznik Gölü Kıyı Kenar Çizgisinin olmadığını, kıyı kenar çizgisi düzenlemesi ile ilgili olarak davalıya yapılmış herhangi bir tebligatın bulunmadığını ve dolayısıyla idarenin belirlediği kıyı kenar çizgisinin bir bağlayıcılığının bulunmadığını, idarenin belirlediği Kıyı Kenar Çizgisinin Kıyı Kanunu’nun 4, 5 ve 9. maddesinde belirlenen kıstaslara uygun yapılmadığını, bu nedenle idarenin İznik Gölü Kıyı Kenar Çizgisi’nin onaylanması anlamına gelen raporunu kabul etmediklerini belirterek, istinaf talebinin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, itirazlarının dikkate alınarak söz konusu düzenlemenin kesinleşmemiş olduğuna ve davaya esas alınamayacağına, uğradıkları tüm maddi manevi zararların davacıdan tazminini isteme haklarının saklı tutulmasına, davanın reddine, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davacıdan tahsili ile taraflarına ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 2019/135 Esas, 2019/321 Karar sayılı kararında, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile belirlenen şekilde yapılan araştırmaya göre usul ve yasaya uygun şekilde alınan bilirkişi raporları ile dava konusu 187 ada 6 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığı belirlendiği, bu nedenle davanın kabulüne dair mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı husus bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle istinaf isteğinin esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi’nin yukarıda sözü edilen kararına karşı yasal süresi içerisinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davalı vekili, temyiz dilekçesinde özetle, davalının çekişmeli taşınmazı tapu siciline güvenerek ihale yoluyla satın aldığını, satın alma suretiyle malik olan davalının iktisap tarihinden sonra belirlenen kıyı kenar çizgisinin davalı yönünden bağlayıcı olmadığı, kaldı ki ortada kesinleşmiş İznik Gölü Kıyı Kenar Çizgisinin olmadığını, kıyı kenar çizgisi düzenlemesi ile ilgili olarak davalıya yapılmış herhangi bir tebligatın bulunmadığını ve dolayısıyla idarenin belirlediği kıyı kenar çizgisinin bir bağlayıcılığının bulunmadığı, idarenin belirlediği Kıyı Kenar Çizgisinin Kıyı Kanunu’nun 4, 5 ve 9. maddesinde belirlenen kıstaslara da uygun yapılmadığını, buna rağmen sicile güvenen davalı yanın iktisabının hiçe sayılması suretiyle çekişmeli taşınmazın tapu kaydının terkin edildiğini belirterek, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi’nin 2019/135 Esas, 2019/321 Karar sayılı kararının bu gerekçelerle bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, çekişmeli taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı iddiasıyla, bu nitelikte bir yerin devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu hukuki sebebi ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na dayalı olarak açılan tapu iptali ve terkin isteğine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa)’nın “Kıyıdan yararlanma” başlıklı 43. maddesi; “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir” şeklindedir.

3.2.2 3621 sayılı Kıyı Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmında;

"Kıyı Kenar çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturulduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırını,

Kıyı: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanı…" ifade edeceği,

Aynı Kanun’un “Genel esaslar” başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmında;

“…Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır, Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur…” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.

3.3. Değerlendirme

3.3.1 Kadastro sonucunda İznik ilçesi, ... ... mahallesi çalışma alanında bulunan 187 ada 6 parsel sayılı, 1.126,00 metrekare yüz ölçümündeki taşınmaz tapu kaydına dayalı olarak ... ve müşterekleri adına tespit ve tescil edildikten sonra, kayden satın alma suretiyle davalı ... adına tescil edilmiştir.

3.3.2 Davacı Hazine, çekişmeli taşınmazın kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığı, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu iddiasıyla dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali istemiyle dava açmış, davalı ise çekişmeli taşınmazı satın almak suretiyle iyiniyetli olarak temlik ettiği, malik olduğu tarihten sonra belirlenen kıyı kenar çizgisi nedeniyle sorumlu tutulamayacağı, idarece belirlenen kıyı kenar çizgisinin usulüne uygun olarak kesinleşmediği belirterek davanın reddini savunmuştur.

3.3.3 Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (III.) nolu bendinde yer verilen İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesine, kararın (IV./3.) nolu bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesine göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ

1- Açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK’nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 36,30 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 12.01.2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal -tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK'da düzenlendiğine göre aynı Yasa'nın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasası'nın Ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından Ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2. maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasa'nın Ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum. Diğer yandan,

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından hiç gösterilmediği, keşfen bir değerin belirlenmediği, davanın kabulüne karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddedildiği dosya kapsamıyla sabittir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği ve dava dilekçesinde dava değerinin gösterilmesinin mecburi olduğu, gösterilmemesi halinde davacıya tespit ettirileceği, tespitten kaçınılması halinde dava dilekçesinin işleme konulmayacağı açıkça hüküm altına alınmıştır. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 başvuru numaralı kararı da aynı yöndedir. Diğer yandan 6100 sayılı HMK’nın 119/1-d maddesi gereğince de davacı dava değerini bildirmek zorundadır. Davcının Hazine veya harçtan muaf olması dava değerinin bildirilmeyeceği veya re'sen tespit edilmeyeceği anlamına gelmez.

Hal böyle olunca, taşınmaz başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu 16. madde uyarınca taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından öncelikle gerçek dava değeri usulünce belirlenmeli, taşınmazın değeri istinaf sınırının üzerinde ise öncelikle istinaf incelemesi yapılmalı, ondan sonra temyiz kesinlik sınırının üzerinde ise temyiz incelemesi yapılmalı, değeri temyiz sınırının altında ise yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmelidir, ne var ki bu aşamada taşınmazın gerçek değeri mahkemece belirlenmediği için bu gerekçeyle kararın bozulması gerekirken değere bakılmaksızın temyiz incelemesi yapılarak kararın onanması yönündeki sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.