"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı vekili tarafından esasa yönelik ve davalı vekili tarafından vekalet ücretine yönelik istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; davacının başvurusunun esastan reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulüne dair verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.
DAVA
Davacı ... vekili, müvekkilinin Doğancı Köyünde kök muris dedesi ... ...’ten kalan 19 adet taşınmazın olduğunu, bu taşınmazlarda annesi ... ... nedeniyle miras payı olduğunu ancak davalı dayısının bu taşınmazları kendisine kullandırmadığını belirterek yasal işlemlerin başlatılması için kendisinden talepte bulunduğunu bunun üzerine tapuda kadastro tutanaklarının incelenmesi sonucu Sakarya ili, Ferizli ilçesi, Doğancı köyünde yapılan kadastro çalışmaları sonucunda 125 ada 4, 124 ada 108-186-188, 122 ada 17, 121 ada 115, 116 ada 19-68, 110 ada 128, 108 ada 33-37-75-79-135, 106 ada 49, 104 ada 211, 185, 50, 102 ada 22 parsel sayılı muhtelif yüzölçümündeki taşınmazların davalı ... adına irsen intikal, taksim, satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle tespit ve tescil edildiğini öğrendiklerini, çekişmeli taşınmazların kök murisi ... ...' e ait iken ölümü ile mirasçılarına kalması gerekirken 1992 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında sanki müvekkilin annesi ...’nın miras payını, davalının haricen satın almış gibi hileli işlem yapıldığını, oysaki müvekkilinin annesi tarafından davalıya yapılmış bir satışın söz konusu olmadığını ileri sürerek çekişmeli taşınmazların tapu kayıtlarının müvekkilinin muristen kalan miras hissesi oranında iptali ile müvekkilinin adına tescilini istemiştir.
CEVAP
Davalı ... vekili, Davalı tarafından dava konusu taşınmazların davacının annesi Zeliha ...’ten miras payına mahsuben köy senedi ile satın alındığını, muvazaalı herhangi bir durumun söz konusu olmadığını, satışın gerçek bedelleri üzerinden gerçekleştiğine ilişkin delil ve tanıklarının mevcut olduğunu belirterek haksız açılan davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEME KARARI
Ferizli Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.12.2018 tarihli 2018/61 Esas ve 2018/343 Karar sayılı kararıyla; dava konusu 102 ada 22 parsel sayılı taşınmaz hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine, diğer dava konusu taşınmazlar hakkında açılan davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF
1.İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili esasa ilişkin olarak davalı vekili ise sadece vekalet ücretine yönelik istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
2.İstinaf Nedenleri
2.1. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin yalnızca satış işlemine dayalı olarak tespit yaptığını ancak bahsi geçen işlemin hukuki sebebine ilişkin herhangi bir tespitte bulunmadığını, muvazaalı bir işlemin bir zaman geçmesi halinde geçerli hale gelmeyeceği ve herhangi bir süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceğini, hak düşürücü sürenin bu durumda uygulama alanı bulmayacağını, bu nedenlerle istinaf taleplerinin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
2.2. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkemenin vekalet alacağı olarak karar verdiği 252,00 TL yönünden hükmün kaldırılmasını ve yapılacak istinaf incelemesi neticesinde vekalet ücreti yönünden yeniden hüküm kurularak davalı vekili olarak Avukatlık Asgari Ücret tarifesi uyarınca 2.725,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak taraflarına ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 6.Hukuk Dairesinin 03.05.2019 tarihli 2019/348 E. 2019/335 K. sayilı kararıyla,102 ada 22 parsel sayılı taşınmazın dava tarihinden önce dava dışı ... ...'a satış yoluyla intikal ettiği ve tapuda davalı adına kayıtlı olmadığı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 maddesi hükmünde kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere karşı kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak dava açılamayacağı gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına, 6100 Sayılı HMK'nın 353/1-b-2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında karar verilerek; dava konusu 102 ada 22 parsel sayılı taşınmaz hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, diğer dava konusu taşınmazlara ilişkin davanın hak düşürücü süre yokluğundan reddi ile davalı lehine 2.725,00 TL vekalet ücretine karar verilmiştir.
TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili özetle, müvekkilin annesinin miras payının davalıca satın alınmadığından tescile dayanak yapılan işlemin tümü ile sahte ve hileli bir işlem olduğunu bu sebeple tescil işleminin yok hükmünde olduğunu, açtıkları davanın muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davası olup söz konusu bu davada herhangi bir zamanaşımı süresinin söz konusu olmayacağını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.05.205 tarih 2013/2302 E. 2015/1313 K. Sayılı kararında bu hususun belirtildiğini,bu tür uyuşmazlıkların çözümü için davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün başka bir deyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının ortaya çıkarılması gerektiğini, muvazaalı bir işlemin bir zaman geçmesi halinde geçerli hale gelmeyeceği ve herhangi bir süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceğini, hak düşürücü sürenin bu durumda uygulama alanı bulamayacağını belirterek kararının bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava kadastro öncesi nedene dayalı miras payına yönelik açılmış tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.
Davacı taraf davalı dayısının annesinin miras payını haricen satın almasının mümkün olmadığını, bu işlemin yok hükmünde olduğunu ileri sürerek annesinden gelen miras hakkına ve hile hukuki sebebine dayanarak miras payı oranında tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur. Davalı taraf ise davacının annesinin miras payını gerçek değeri üzerinden satın aldığını ve ücretinin ödendiğini savunmuştur.
Sakarya ili, Ferizli ilçesi, Doğancı köyünde 1992 yılında yapılıp kesinleşen kadastro çalışmalarında 125 ada 4, 124 ada 108-186-188, 122 ada 17, 121 ada 115, 116 ada 19-68, 110 ada 128, 108 ada 33-37-75-79-135, 106 ada 49, 104 ada 211, 185, 50, 102 ada 22 parsel sayılı taşınmazlar belgesizden irsen irtikal, satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik nedeniyle davalı ... adına tespit ve tescil edilmiştir. Dava tarihi itibariyle 102 ada 22 parsel dışındaki taşınmazların halen davalı adına tapuda kayıtlı oldukları, 102 ada 22 parsel sayılı taşınmazın ise dava tarihinden önce dava dışı ... ...'a satış yoluyla intikal ettiği ve tapuda ... ... adına kayıtlı olduğu anlaşılmıştır.
3.2. İlgili Hukuk
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 maddesi hükmünde kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere karşı kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak dava açılamayacağı açıklanmıştır. Bu sürenin hak düşürücü niteliğinde olduğu ve taraflarca öne sürülmese bile mahkemece kendiliğinden değerlendirileceği tartışmasızdır.
3.3. Değerlendirme
HMK'nun 369. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinde belirtilen sebepler ile kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususlar noktasında yapılan temyiz incelemesinde;
Somut olayda; dava tarihinde çekişmeli taşınmazlardan 102 ada 22 parsel sayılı taşınmazın dava dışı ... ... adına tapuda kayıtlı olduğu, tapu iptali ve tescil davalarının kayıt maliki, kayıt maliki ölmüş ise mirasçılarına yöneltilerek açılmasında zorunluluk bulunması ve davalı olarak gösterilen ...'ün bu parsel yönünden kayıt maliki olmamasına göre ilk derece mahkemesince 102 ada 22 parsel yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinde ve bölge adliye mahkemesince usulden red kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Diğer dava konusu taşınmazlar açısından ise; Eldeki davanın, kadastro tutanaklarının kesinleşme tarihi olan 1992 yılının üzerinden on yıl geçtikten sonra 06/04/2018 tarihinde açılmıştır.
Davacı taraf çekişmeli taşınmazların öncesinde kök murise ait olduğu iddiasıyla, miras payı oranında, mülkiyete yönelik, kadastro öncesi nedene dayalı olarak dava açmış olması nedeniyle ilk derece mahkemesince hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi ve bölge adliye mahkemesince red kararına yönelik istinaf talebinin esastan reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
SONUÇ
Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 36,30 TL bakiye harcın temyiz edenden alınmasına, 19/01/2022 tarihinde oyçokluğuyla kesin olmak üzere karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal -tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. Maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” Demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” Şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. Maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. Maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” Demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. Maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. Maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı yasanın ek 6. Maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. Maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. ... “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. Maddesi ile düzenlenen “Hak arama hürriyeti”nin somut olayla ilgisi bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk, dava değerinin düşük olması nedeniyle kanun yolunu kapatan HMK hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyorsa öncelikle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapması gerekir. Aksi halde halen yürürlükte bulunan veya uygulama tarihinde yürürlükte bulunan yasanın şu veya bu gerekçelerle uygulanmaması keyfilik sonucunu doğuracaktır.
Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 1.000TL olarak gösterildiği, keşfen bir değerin belirlenmediği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddedildiği, dosya kapsamıyla sabittir.
Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.
Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, ... o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir. (Örn: 1.H.D. 2020/3743E, 2021/4867K )
Harçlar Kanununun uygulanması ( kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle ) hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.
Hal böyle olunca, taşınmaz başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından öncelikle gerçek dava değeri usulünce belirlenmeli, taşınmazın değeri istinaf sınırının üzerinde ise öncelikle istinaf incelemesi yapılmalı, ondan sonra temyiz kesinlik sınırının üzerinde ise temyiz incelemesi yapılmalı, değeri temyiz sınırının altında ise yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz dilekçesinin değerden reddine karar verilmelidir, ne var ki bu aşamada taşınmazın gerçek değeri mahkemece belirlenmediği için bu gerekçeyle kararın bozulması gerekirken değere bakılmaksızın temyiz incelemesi yapılması gerektiği yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.