"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının, İsbatla Mahallesi çalışma alanında bulunan ve 1986 yılında yapılan kadastro sırasında tespit harici bırakılan tahminen 1.683,26 m2 yüzölçümüne sahip taşınmazın bir bölümünü, yaklaşık 30 yıldır malik sıfatıyla işlediğini ham toprak iken emek ve para sarfı ile tarım arazisi haline getirdiğini ileri sürerek, davacı adına tescil kararı verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davacının imar ve ihya ettiğini ileri sürdüğü taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu, imar ve ihya ile kazanımının mümkün olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 24/10/2014 tarihli ve 2012/56 Esas - 2014/581 Karar sayılı kararıyla; fen bilirkişisi tarafından düzenlenen rapor ve krokiye göre dava konusu yerin 5 parça halinde gösterildiği, bunlardan (D) harfi ile gösterilen alanın kadastral yol içinde kaldığı, (E) harfi ile gösterilen yerin davacıya ait taşınmaz içerisinde kaldığı, diğer yerlerin ise (A), (B) ve (C) harfleri ile gösterildiği, orman mühendisi tarafından hazırlanan rapora göre dava konusu taşınmazın evveliyatının orman olmadığı, hava fotoğraflarına göre (B) harfi ile gösterilen alanın 4-5 yıl önce imar ve ihya edildiği, (A) ve (C) harfleri ile gösterilen alanların en az 25 yıl önce imar ve ihya edildiği, (A) ve (C) harfleri ile gösterilen alanın davacıya ait 178 nolu parsel ile birlikte kullanıldığı anlaşıldığından davanın kısmen kabulü ile (A) ve (C) harfi ile gösterilen taşınmazların davacı adına tesciline (B) harfi ile gösterilen taşınmazın Hazine adına tecsiline karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Yargıtay 16. Hukuk Dairesince “...TMK'nın 713/3. maddesi uyarınca bu nitelikteki davalarda Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişiliğine husumet yöneltilmesi gerekmektedir. Somut olayda dava, Hazine hasım gösterilerek açılmış, yargılama sırasında ise ... davaya dahil edilerek husumet yaygınlaştırılmıştır. Ne var ki; hükümden önce yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun'un 1. maddesi gereğince çekişmeli taşınmaz bölümlerinin bulunduğu Antalya Büyükşehir Belediyesinin sınırları il mülki sınırları olarak belirlenmiş, aynı Kanun'un Geçici 1/13. maddesine göre de büyükşehir belediyesi olan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belde belediyeleri ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır. Taraf teşkili dava şartlarından olup, bu şart sağlanmadan davanın esasına girilemez. Hal böyle olunca, öncelikle Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığına husumet yaygınlaştırılıp dava dilekçesi ve duruşma günü yöntemine uygun şekilde tebliğ edilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin tüm deliller toplanıp değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkemece bu yön göz ardı edilerek hüküm kurulması isabetsiz olup...”gerekçesiyle bozulmuştur.
3. Mahkemece Bozma İlamına Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin 27/03/2018 tarihli ve 2018/92 Esas - 2019/110 Karar sayılı kararıyla; Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı davaya dahil edilmiş, fen bilirkişisi tarafından düzenlenen rapor ve krokiye göre dava konusu (B) harfi ile gösterilen alanın 4-5 yıl önce imar ve ihya edildiği, (A) ve (C) harfleri ile gösterilen alanların en az 25 yıl önce imar ve ihya edildiği anlaşıldığından, davanın kısmen kabulü ile (A) ve (C) harfleri ile gösterilen taşınmazların davacı adına tesciline (B) harfi ile gösterilen taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmiştir.
4. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen raporların fiili duruma uygun olmadığını, subjektif görüş ve varsayımlara dayalı olduğunu, davacının iddiasını ispatlayamadığını, Mahkemece yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmaz hakkında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanan tescil istemine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
Bilindiği üzere 4721 s. TMK'nın 713/1. maddesinde; tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebileceği ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesinde; tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilebileceği, aynı Kanun’un 17. maddesinde de; orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde Hazine adına tespit edilebileceği düzenlenmiştir.
6.3. Değerlendirme
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, pürenlik (çalılık) olması nedeniyle tapulama harici bırakılan dava konusu taşınmazı, davacının mirasbırakan babasının temizleyerek emek ve para sarfıyla imar- ihyaya başladığı, dosya içerisinde bulunan fen bilirkişi ropuru ekindeki krokide (C) harfi ile gösterilen alana ev inşa ettiği, (A) harfi ile gösterilen alanda 5 yaş ile 40 yaş arasında çeşitli meyve ağaçları dikili olduğu, sebze ve buğday tarımı yaptığı, bu durumun çekişmesiz ve aralıksız olarak 20 yıldan fazla devam ettiği, mirasbırakanın ölümü ile davacının taşınmazı kullanmaya devam ettiği anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle; hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak karar verildiğinden, davalı Hazinenin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine, fen bilirkişisi İbrahim Kurum' un 08/01/2014 tarihli rapor ve ekindeki krokide (A) harfi ile gösterilen 1.122,14 m²lik alan ile (C) harfi ile gösterilen 45,39 m²lik alanın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş ise de; (A) ve (C) harfi ile gösterilen alanların 178 nolu parsele eklenmesine karar verilmesi gerekirken müstakil parseller oluşacak şekilde karar verilmesi doğru değildir. Ne varki anılan bu husus yeniden yargılama yapmayı gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; hükmün 1. bendinin hüküm yerinden çıkarılarak yerine 1. bent olarak “DAVANIN KISMEN KABULÜ İLE; Antalya ili, Alanya ilçesi, İspatlı Mahallesinde bulunan ve dosya içerisinde bulunan fen bilirkişisi İbrahim Kurum' un 08/01/2014 tarihli rapor ve ekindeki krokide (A) harfi ile gösterilen 1.122,14 m²lik alan ile (C) harfi ile gösterilen 45,39 m²lik alanın davacı ... ( TC: 20344325980 ) adına kayıtlı 178 nolu parsele eklenmesi ile tapuya kayıt ve tesciline” ibaresinin yazılmasına, değinilen yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK'nin geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 438/7. maddesi gereğince hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
10/01/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, ne var ki yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davacıdan alınmasına karar verilmiştir.
Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılmayan karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323.maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1.maddesi de açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr....... da ( Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5.cilt 5339.sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken ( doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.
Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı ... tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı ... yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.
Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyenin ise harçlardan muaf olmaması, harcın davacıdan alınmasının doğru olmaması ve bu yanlışlığın düzeltilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemesi nedeniyle, İlk Derece Mahkemesinin kararının hüküm fıkrasından harcın davacıdan alınmasına ilişkin kısmın çıkarılarak yerine, davalı ... harçtan muaf olduğundan davacının yatırdığı peşin harcın kendisine iadesine cümlesi yazılmak suretiyle hükmün düzeltilerek onanması gerekirken başka gerekçeyle düzeltilerek onanmasının doğru olmadığı düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.