"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TESCİL
Taraflar arasında görülen tescil davası sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili, davalı Hazine vekili ve davalı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
I. DAVA
Davacı, çekişme konusu yaklaşık 44.000,00 m2 miktarındaki taşınmazın 50 yılı aşkın süredir, babasının ve sonrasında kendisinin zilyet ve tasarrufunda olduğunu, kadastro çalışmaları sonucunda sehven tespit dışı kaldığını, zilyetliğinin fasılasız olarak devam ettiğini ileri sürerek, anılan yaklaşık 44.000,00 m2 yüzölçümlü taşınmazın adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
1.Davalı Hazine vekili, taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmadığını, tasarrufa elverişli olmadığından kadastro çalışmalarında tapulama harici bırakıldığını, davacının 20 yıldır ve sürekli kullanımının söz konusu olmadığını, taşınmaz kenarlarındaki fıstık ağaçlarını davacının babasının yabani fıstıklardan aşılayarak muhafaza ettiğini belirterek, davanın reddini savunmuş, dava konusu taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
2. Davalı ... vekili, davanın reddini savunmuştur.
3. Davalı Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili, husumet nedeniyle ve esastan davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemenin 24/06/2014 tarihli ve 2010/109 E. 2014/434 K. sayılı kararıyla; davanın kısmen kabulü ile, fen bilirkişisine ait 03/06/2013 tarihli krokide Peynirdere Mahallesinde bulunan ve (B) harfi ile gösterilen 4.670,28 metrekarelik alanın davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline, (A), (C), (D) ve (E) harfleriyle gösterilen alanlara yönelik davanın ispatlanamadığından reddine, ... Mahallesinde bulunan ve (A) harfi ile gösterilen 4.858,86 metrekarelik alanın, Peynirdere Mahallesinde bulunan ve (C) harfi ile gösterilen 17.716,55 metrekarelik alanın, (E) harfi ile gösterilen 3.788,08 metrekarelik alanın ve (D) harfi ile gösterilen 3.973,65 metrekarelik alanın davalı Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
16 ncı Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli ve 2015/1645 E. 2016/877 K. sayılı kararıyla; ''...karar tarihinden önce yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun gereğince Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi ve taşınmazın idari yönden bağlı olduğu İlçe Belediyesi davaya dahil edilerek husumet yaygınlaştırılmadığı gibi; orman bilirkişi raporunda dava konusu (A), (B), (C), (D) ve (E) harfi ile gösterilen yerlerin, evveliyatının bağlık iken bu özelliğini 1980 yıllarında tamamen kaybettiği ve 2000 yılına kadar boş, kullanılmayan hali arazi şeklinde olduğunu belirtmesine karşın, ziraat bilirkişisi (B) harfi ile gösterilen yerin zilyetlikle iktisap edilmesi mümkün yerlerden olduğu ve 30-40 yılı aşkın süredir tarımsal amaçlı kullanıldığını belirtmiş, taşınmaz üzerinde zilyetlikle mülk edinme koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemek için bilirkişilerden ek rapor alınmış ise de, raporlar arasındaki çelişki giderilmemiştir. Yine ziraat bilirkişi raporunda (A), (B), (C), (D) ve (E) harfi ile gösterilen yerler üzerinde yer yer 30-40 yaşlarında antep fıstığı ağaçları bulunduğunu belirtmesine rağmen ağaçların aşılı ve bakımlı olup olmadığını, bu durumun taşınmazları zilyetlikle kazanmaya elverişli hale getirip getirmediği hususlarını raporunda değerlendirmemiştir. Mahkemece, 1948 ve 1985 tarihli hava fotoğrafları üzerinde inceleme yaptırılmış ise de bu inceleme hava fotoğrafı incelemesi konusunda uzman olan jeodezi ve fotoğrametri mühendisi yerine orman bilirkişisi marifetiyle yapılmış, arazinin ekonomik amaca uygun olarak tarım arazisi niteliğiyle zilyetliğine ne zaman başlanıldığı hiçbir tereddüte yer bırakmayacak şekilde belirlenmemiştir. Anılan raporların, bilimsel verilere uygun ve yeterli incelemeyi içerir nitelikte bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca öncelikle Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi ve İlçe Belediyesini davaya dahil etmek üzere davacı tarafa süre verilmeli, husumet yaygınlaştırıldıktan sonra davaya devam edilerek; dava tarihinden 15-20-25 yıl öncesine ait hava fotoğrafları Harita Genel Komutanlığından getirtilip dosyaya konulmalı, fen, ziraatçi, fotoğrafçı bilirkişi ve jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişi ile mahalli bilirkişiler ve taraf tanıkları eşliğinde yeniden keşif yapılarak, dava konusu taşınmaz bölümlerinin önceki ve şimdiki niteliği, arazinin ekonomik amaca uygun olarak tarım arazisi niteliğiyle kullanılıp kullanılmadığı, varsa kullanımın hangi tarihten itibaren olduğu, orman bilirkişisi raporunda belirtildiği gibi 1980 ila 2000 yılları arasında terk olup olmadığı, bu tarihler arasında kullanılmama durumu varsa bu hususun terk iradesi anlamına gelip gelmeyeceği, taşınmaz üzerinde bulunan fıstık ağaçlarının aşılı ve bakımlı olup olmadıkları hususları ayrıntılı sorularak kazanma koşullarının süre yönünden değerlendirilmesi yapılmalı, teknik bilirkişilerden bu hususları irdeler şekilde ayrıntılı rapor alınmalı, taşınmaz imar planı içinde kalıyorsa imar planının kesinleşme tarihine kadar zilyetlikle iktisap şartlarının süre yönünden tartışması yapılmalı, bundan sonra iddia ve savunma çerçevesinde değerlendirme yapılarak karar verilmelidir. Eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.'' gerekçesiyle mahkemenin kararı bozulmuştur.
3. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen karar
Mahkemenin 19/03/2019 tarihli ve 2016/291 E. 2019/185 K. sayılı kararıyla; fen bilirkişisi, fotoğraf bilirkişisi, jeodezi ve fotogrametri bilirkişisinin 27/08/2018 tarihli müşterek bilirkişi raporlarında ''Al'' ve ''Cl'' harfi ile gösterilen yerlerin özel mülkiyete elverişli yerlerden olduğu, imar ihya edildiği, davacı tarafından malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız olarak en az 20 yıldır kullanıldığı, 4721 sayılı TMK'nın 713 üncü maddesi ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 üncü ve 17 nci maddeleri uyarınca davacı lehine olağanüstü zamanaşımı ve zilyetlikle iktisap şartlarının oluştuğu gerekçesiyle davanın bu kısımlar yönünden kabulü ile ''Al'' ve ''Cl'' harfleri ile gösterilen taşınmazların davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, ''A2'', ''B'', ''C2'', ''D'' ve ''E'' harfi ile gösterilen kısımlar yönünden imar ihya koşullarının dava tarihi itibarıyla oluşmadığı gerekçesiyle davacının tescil talebinin reddi ile davalı Hazine vekilinin karşı tescil talebinin kabulüne, belirtilen ''A2'', ''B'', ''C2'', ''D'' ve ''E'' harfleri ile gösterilen kısımların Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili, davalı ... vekili ve davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri Özetle
5.1. Davacının Temyiz Nedenleri Özetle
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; verilen kararın yasal mesnetten yoksun olduğunu, delillere uygun ve Yargıtay kararı doğrultusunda karar verilmediğini, davanın kısmen reddedilerek davalı Hazine adına tescil kararı verilen yerlerin de 50 yılı aşkın süredir imar ihya edilerek kullanıldığını, mahalli bilirkişilerin de bu yönde beyanda bulunduklarını bildirmiş ve iddiasında ileri sürdüğü beyanları tekrarla kararın davanın kısmen reddi ile davalı Hazine adına tescil kararı verilen kısım yönünden bozulmasını talep etmiştir.
5.2. Davalı ...'nın Temyiz Nedenleri Özetle
Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; davacının davasının reddine karar verilen kısım yönünden lehlerine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, bilirkişi raporlarının usul ve yasaya uygun tanzim edilmediğini, hükme esas teşkil edecek nitelikte olmadığını, davanın süresi içinde açılmadığını, raporların somut verilere dayanması gerektiğini, eksik araştırma ve inceleme ile karar verildiğini, davanın kabulüne karar verilen kısımlar yönünden de reddedilmesi gerektiğini bildirmiş ve savunmasındaki beyanları tekrarla davanın kısmen kabulü ile davacı adına tescil kararı verilen kısım yönünden ve davanın kısmen reddine karar verilen kısım yönünden vekalet ücretine ilişkin olarak kararın bozulmasını talep etmiştir.
5.3. Davalı Hazinenin Temyiz Nedenleri Özetle
Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; davanın kabulüne karar verilen kısmın usul ve yasaya aykırı olduğunu, zilyetlik koşullarının gerçekleşmediğini, davanın kısmen kabulü ile davacı adına tescil edilen taşınmazlar bakımından da davanın reddedilmesi ve bu kısımların da davalı Hazine adına tescil edilmesi gerektiğini, davacının imar ihyası bulunmadığını, eksik inceleme ile hüküm kurulduğunu, bilirkişi raporlarının Av. ...'nin vekillikten çekilme ve tebligat iadesine dair dilekçesine rağmen taraflarına tebliğ edilmeyerek raporlara yönelik savunma, inceleme ve gerekirse süresinde beyanda bulunma hakkının sınırlandırıldığını, haricen ulaşılan bu bilirkişi raporlarının ise hükme esas alınacak nitelikte olmadığını, yörenin orman kadastrosu 2007 yılında kesinleştiğine göre dava tarihi itibariyle 20 yıllık sürenin dolmadığını, raporlarda çelişkiler bulunmasına rağmen bu çelişkileri gidermeye yönelik bir çaba olmadığını, soyut ve objektiflikten uzak mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarına dayanıldığını, bozma gereklerinin yerine getirilmediğini, davanın tümden reddi ile taşınmazın tamamının Hazine adına tescili gerekirken, kısmen kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olmadığını bildirmiş ve savunmasındaki beyanları tekrarla kararın bozulmasını talep etmiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı TMK'nın 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanun'unun 14 üncü ve 17 nci maddelerine dayalı tescil istemine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. 4721 sayılı TMK'nın 713/1 inci maddesinde ''Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. '',
6.2.2. Kadastro Kanunu'nun 14 üncü maddesinde ''Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. Sulu veya kuru arazi ayrımı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümlerine göre yapılır. ...'', 6.2.3.Kadastro Kanunu'nun 17 inci maddesinde ''Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir. İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz.'', hükümlerine yer verilmiştir.
6.3. Değerlendirme
6.3.1. Dosya içeriğine, toplanan delillere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, kararın (IV./2.) nolu bendinde yer verilen hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılmasına, kararın (IV./3.) nolu bendinde yer verilen Mahkeme kararının dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacının ve davalı ... Hazinesinin tüm, davalı ... Başkanlığının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
6.3.2. Ancak davanın reddine karar verilen kısım yönünden aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunan davalılar Hazine ve ilgili Belediyeler lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken bu husus gözden kaçırılmak suretiyle davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmemiş olması doğru değil ise de değinilen bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerekli kılmadığından hükmün düzeltilerek onanması gerekir.
6.3.3. Öte yandan, bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/2. maddesinde “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” düzenlemesi yer almaktadır. Kamu düzeninden olan doğru sicil oluşturma ilkesi gereğince de hakimin infazı kabil karar verme yükümlülüğü vardır. Somut olayda, davacının nüfus kayıtlarında adı ve soyadı ''...'' olduğu halde hükümde davacının adının ''...'' olarak yazılmış olması da isabetsiz olup, değinilen bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerekli kılmadığından hükmün düzeltilerek onanması gerekir.
VI. SONUÇ:
1.Kararın (IV/6.3.1.) nolu bendinde açıklanan nedenlerle; davacının ve davalı Hazinenin tüm, davalı ... Başkanlığının yerinde bulunmayan sair temyiz itirazlarının reddine,
2.Kararın (IV/6.3.2.) nolu bendinde açıklanan nedenlerle; davalı ... Başkanlığının vekalet ücretine ilişkin temyiz itirazının değinilen yönden kabulüne;
3.Kararın (IV/6.3.3.) nolu bendinde açıklanan nedenlerle; tarafların temyizi üzerine ve resen yapılan inceleme sonucu;
4.Hükmün 1 inci bendinin ikinci paragrafındaki ''...'' ibaresinin hüküm yerinden çıkarılarak yerine ''...'' ibaresinin eklenmesine, hükmün 1 inci bendinin üçüncü paragrafındaki ''...'' ibaresinin hüküm yerinden çıkarılarak yerine ''...'' ibaresinin eklenmesine ve hükmün 7 nci bendinin hüküm yerinden çıkarılarak yerine 7 nci bendi olarak; ''AAÜT tarifesi uyarınca, reddedilen kısım üzerinden hesaplanan, 33.385,24 TL tek nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine'' cümlesinin yazılmasına, 6100 sayılı HMK'nin geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 438/7. maddesi hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harçların yatıranlara geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/01/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
- MUHALEFET ŞERHİ -
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1.maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, ne var ki yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davacıdan alınmasına karar verilmiştir.
Yargılama giderlerinden vekalet ücreti davalı ... tarafından temyize getirilmiş, sair yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı, somut olay özelinde davalı ... lehine vekalet ücreti takdiri gerekip gerekmediği noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323.maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1.maddesi de açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi’nin bozulmasını, hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr.... da ( Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5.cilt 5339.sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüde yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında
Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken ( doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “ yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.
Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.
Sayın çoğunluk, davalı Belediyenin vekalet ücretine yönelik temyiz talebini kabul ederek reddedilen kısım bakımından davalı lehine vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiğine karar verirken, davacı lehine hüküm altına alınan kısım bakımından yargılama giderlerinin (davalıların yasal hasım olduğu gerekçesiyle) davacı üzerinde bırakılması da tarafların yargı önünde eşitliği ilkesinin açıkça ihlalidir.
Açıklanan bu nedenlerle, davanın kısmen kabul edilmesi nedeniyle düzeltme kısmına davacıdan harç alınmasına ilişkin hükmün hüküm yerinden çıkarılarak,” davalı hazinenin harçtan muaf olması nedeniyle davacıdan alınan peşin harcın kendisine iadesine” cümlesinin de eklenerek kararın düzeltilerek onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.