"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmazın tescili istekli davanın yapılan yargılaması sonunda İlk Derece Mahkemesince, davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili ve davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi tarafından davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile, Yerel Mahkeme kararının kaldırılması suretiyle, teknik bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen 2.382,00 metrekare yüzölçümündeki bölümün davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş olup, karar yasal süre içerisinde davalı Hazine ve davalı ... Belediyesi Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Ankara ili, Gölbaşı ilçesi Virancık-Örencik Mahallesi çalışma alanında 1951 yılında yapılıp 1952 yılında kesinleşen tesis kadastrosu sırasında dava konusu taşınmaz “ziraate gayri salih arazi-hali arazi” vasfıyla tescil harici bırakılmıştır.
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Ankara ili Gölbaşı ilçesi Virancık Mahallesinde bulunan yaklaşık 2.400,00 m2’lik hali araziyi davacı ... ...’nin ihya ettiğini ve TMK 713.madde gereğince kazanılmış hakkı bulunduğunu, taşınmazla 5-6 yıldır torun ...’nin ilgilendiğini, dedenin adı yazılı belge ile taşınmaz üzerindeki zilyetliğini devrettiğini belirterek dava konusu taşınmazın torun ... adına tescilini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; davacılar açısından kanunda öngörülen kazanım koşullarının oluşmadığını belirterek, gerekli araştırmanın yapılması ve davanın reddine karar verilmesini, taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı ... Belediyesi vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
3. Davalı ... Belediye Başkanlığı vekili 28.03.2013 tarihli cevap dilekçesinde özetle; imar planında kaldığını ileri sürerek, haksız davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Gölbaşı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/275 Esas, 2017/634 Karar sayılı kararında, imar ihyayı gerçekleştirdiği iddia edilen dede ... adına Gölbaşı Tapu Müdürlüğünün 28/12/2017 tarihli cevabı yazısına göre 100 dönümün üzerinde senetsizden ve belgesizden tapu kaydı bulunduğu, bu nedenle 3402 sayılı Kanun hükümlerine göre tescil şartlarının oluşmadığı anlaşılmakla taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmesi gerektiği kabul edilerek, davanın reddine, dava konusu Ankara ili, Gölbaşı ilçesi, Virancık-Örencik Mahallesinde bulunan jeodezi ve fotogrametri bilirkişisi Serdar Olgun'un 15/06/2017 tarihli raporunda (A) harfi ile gösterilen 2.382,00 m2’lik taşınmazın davalı Maliye Hazinesi adına yeni bir parsel numarası ile tesciline” karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
Yerel Mahkeme kararına karşı yasal süresi içerisinde, davacı vekili ve davalı Hazine vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
2.1. Davacı ... vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; eksik inceleme ile karar verildiğini ileri sürerek usul ve yasaya aykırı mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
2.2. Davalı Hazine vekili istinaf başvuru dilekçesinde; davada birden çok davacı olduğu halde Hazine lehine takdir edilen vekalet ücretinin davacıdan alınması şeklinde tam olarak kim olduğu belirtilmeden hükmedilmesi nedeniyle hükmün vekalet ücreti kısmının kaldırılarak düzeltilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/997 Esas, 2019/1323 Karar sayılı kararında, dava konusu edilen taşınmaz bölümü hakkında 4721 sayılı TMK'nın 713/1 maddesi ile 3402 sayılı Yasa'nın 14 ve 17.maddesinde belirtilen davacı adına dava tarihinden geriye doğru zilyetlik yoluyla imar ihyadan kaynaklı tescil koşullarının oluştuğu, ... oğlu ... adına 1951 yılında yapılan tesis kadastrosunda tespit edilen taşınmazların çoğunun belgesiz olmayıp kayıt uygulandığından 100 dönüm sınırlanmasını aşmadığı gibi belgesizden verilen taşınmazların 1951 yılında yapılan kadastro tespitinde verilmesi ve bu tarihte belgesiz zilyetlikten verilenlerde sınırlandırma olmaması nedeniyle nazara da alınamayacağından, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14.maddesine göre zilyetlikten edinme sınırının aşılmadığı; bu sebeple davacının davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken dede ... adına 100 dönümden fazla senetsiz ve belgesizden kayıtlı taşınmazın bulunduğundan bahisle sınırlamanın aşıldığı yönünde yanlış değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz bulunduğu belirtilerek, davalı Hazine vekilinin vekalet ücretinin tahsiline ilişkin istinaf başvurusu yerinde olmadığından reddine, HMK'nın 353/1-b-3 maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davacının davasının kabulüne, ayrıca tescil davasında Hazine ve ilgili kamu tüzel kişisi olarak ... ve Gölbaşı Belediye Başkanlığı yasal hasım konumunda bulunduğundan vekalet ücreti de dahil hiç bir yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağından harcın davacıdan tahsiline, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması ve davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair karar vermiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin yukarıda sözü edilen kararına karşı yasal süresi içerisinde davalı Hazine vekili ve davalı ... Belediyesi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
2.1. Davalı Hazine vekili, temyiz dilekçesinde, çekişmeli taşınmaz bölümünün devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olduğunu ve davacı lehine iktisap koşullarının oluşmadığını, öte yandan belgesiz sınırının aşıldığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2.2. Davalı ... vekili, temyiz dilekçesinde, çekişmeli taşınmaz bölümünün imar kapsamında olduğunu, zilyetlikle iktisap koşullarının davacı lehine gerçekleşmediğini, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kabul kararının yanlış olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, yörede yapılan kadastro sırasında "ziraate elverişsiz arazi" vasfıyla tespit harici bırakılan taşınmazların, davacı adına tescili isteğinden ibarettir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. "
3.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir."
3.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi, "– Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir." hükümlerini içermektedir.
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (IV./3.) numaralı bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesinin kararında dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekili ve davalı ... Belediyesi vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nin 370 inci maddesi uyarınca ONANMASINA, 492 sayılı Harçlar Kanununun değişik 13. maddesinin “j” bendi gereğince davalı Hazineden harç alınmasına yer olmadığına, aşağıda yazılı 14.615,00 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalı ... Belediyesinden alınmasına, 14/03/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğuyla karar verildi.
- MUHALEFET ŞERHİ -
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, ne var ki yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davacıdan alınmasına karar verilmiştir.
Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı, somut olay özelinde davalı Belediyenin istinaf harçlarından sorumlu olup olmayacağı noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323. maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1.maddesi de açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, Hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr.Baki Kuru da (Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5. cilt 5339. sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal–tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal–tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken (doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.
TMK 713/3. maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmekte, tapu iptal tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz.
Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca yargılama giderleri bir bütündür. Davanın açılmasından kesinleşmesine kadar aynı yasal düzenlemelere tabidir. İlk derece mahkemesinde alınmayan yargılama gideri aynı gerekçeyle istinaf ve temyiz kanun yollarında da alınmamalı veya alınmalıdır. Bir dava ilk derece mahkemesinde hangi hükümlere tabiyse kanun yollarında da aynı hükme tabidir.
Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyenin ise harçlardan muaf olmaması, harcın davacıdan alınmasının doğru olmaması ve bu yanlışlığın düzeltilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemesi nedeniyle, İlk Derece Mahkemesinin kararının hüküm fıkrasından harcın davacıdan alınmasına ilişkin kısmın çıkarılarak yerine, davalı Hazine harçtan muaf olduğundan davacının yatırdığı peşin harcın kendisine iadesine cümlesi yazılmak suretiyle hükmün düzeltilerek onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun onama görüşüne katılmıyorum.