"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasındaki kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin açılan davadan dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü
Kadastro sonucu Mudanya İlçesi, İpekyayla Mahallesi çalışma alanında bulunan 101 ada 140, 104 ada 30, 106 ada 19, 120 ada 142 ve 120 ada 143 parsel sayılı taşınmazlar kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı ... adına tespit ve tescil edilmiştir.
I. DAVA
Davacılar ... ve ..., çekişmeli taşınmazların evvelinde murisleri ...’a ait olduğunu ve ölümünden sonra terekesinin usulüne uygun şekilde taksim edilmediğini, taşınmazlar üzerinde miras payına sahip olduklarını ileri sürerek çekişmeli taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.
II. CEVAP
Davalı ..., çekişmeli taşınmazların evvelinde davacı tarafla ortak murisleri olan babaları ...'a ait olduğunu ölümü üzerine mirasçılar olarak kendi aralarında kalan malları taksim ederek paylaştıklarını, öte yandan davacılardan ...'nün muris babalarından kalan yerlerle ilgili olarak taksim yapmış olmalarına ve kadastro tespiti geçinceye kadar kullanım konusunda bir ihtilaf olmamasına rağmen, kötü niyetli olarak Mudanya Kadastro Mahkemesinin 2007/225 Esas numaralı dosyasında görülen kadastro tespitine itiraz davasını açtığını, bu davada taraflarca taksim olgusunun kabul edildiğini ve davanın reddedildiğini, bu kararın kesinleşerek taraflar arasında güçlü delil ve kesin hüküm teşkil edeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mudanya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/279 Esas, 2019/166 Karar sayılı kararında, çekişmeli taşınmazlardan 106 ada 19 parsel ve 104 ada 30 parsel numaralı taşınmazlar yönünden Mudanya Kadastro Mahkemesinin 2007/225 Esas, 2010/171 Karar sayılı ilamının davacı ... yönünden kesin hüküm teşkil ettiği, diğer davacı ... yönünden ise davanın ispatlanamadığı; 101 ada 140, 120 ada 142 ve 143 parseller yönünden ise çekişmeli taşınmazların tarafların kök murisi ...'tan intikal ettiği, kök muristen gelen taşınmazların taraflar arasında taksime konu olduğu, tespit günü itibariyle tarafların dava konusu taşınmazları aralarında geçerli olan fiili taksim sınırlarına göre kullandıkları; taşınmazların sınırlandırma ve tespit işlemlerinin de bu fiili taksim sınırları esas alınmak suretiyle yapıldığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1 İstinaf Yoluna Başvuranlar
Yerel Mahkeme kararına karşı yasal süresi içerisinde davacılar vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacılar vekili, istinaf dilekçesinde özetle, davacı tanığı ...'un Kadastro Mahkemesine konu olan 106 ada 19 ile 104 ada 30 parsel dışında kalan diğer dava konusu taşınmazların paylaşıma konu olmadığını belirtmesine rağmen bu beyanların hükme esas alınmadığını, diğer davalı tanıklarının ise taksimin varlığına dair beyanları olmamasına rağmen Mahkemece bunun göz ardı edildiğini, kadastro tutanaklarının edinme sütununda taksimden hiç bahsedilmediğini, dosya içeriğine göre taksimin nerede ne zaman ne suretle yapıldığı, kimlere nerede hangi yerlerin verildiği, taksim dışı mal kalıp kalmadığı araştırılmadan hüküm kurulduğunu ve tespit edilen taşınmaz değerleri baz alınarak eksik harcın ikmaline karar verilmesi ve re'sen arttırılan değer üzerinden vekalet ücreti takdir edilmesinin hatalı olup bozmayı gerektirdiğini belirterek, kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 2019/545 Esas, 2019/883 Karar sayılı kararında, davanın tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olduğu, gerek Mudanya Kadastro Mahkemesinin kesinleşmiş 2007/225 E., 2010/171 K. sayılı dosya içeriğindeki taraf ve tanık beyanları gerekse eldeki davada alınan beyanlar çerçevesinde dava konusu taşınmazların tarafların babaları olan kök muris ...'tan geldiği, taraflarca 1980-1981 yıllarında bir araya gelinerek tüm mirasçılar tarafından dava konusu taşınmazların paylaşıldığı ve mirasçıların o tarihten bu yana kendilerine ait yerleri kullandıkları, Kadastro Mahkemesindeki bilhassa tarafların anneleri Emine Aşık'ın ve davamız davacısı ...'ın bizzat kendi beyanları çerçevesinde taksim olgusunun gerçekleştiği kanaati, Kadastro Mahkemesinin söz konusu dosyasının davacı ... için (106 ada 19 ve 104 ada 30 parseller yönünden) kesin hüküm, diğer davacı ... için güçlü delil niteliğinde bulunduğu, ayrıca dava konusu taşınmazların keşfen belirlenen gerçek değeri üzerinden Yerel Mahkemece Harçlar Yasası uyarınca eksik harç tamamlattırılarak, bu değer üzerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince kademeli hesap yapılmak suretiyle vekalet ücreti takdirinde usul ve yasaya aykırı bir durum bulunmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/(1)-b/1. maddesi uyarınca davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar vermiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda sözü edilen kararına karşı yasal süresi içerisinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacılar vekili, temyiz dilekçesinde özetle, delillerin takdiri ve olaya uygulamasında hataya düşüldüğünü, çekişmeli taşınmazların ortak muris ...’tan geldiği ve terekesinin usulüne uygun şekilde taksim edilmediğini, soyut nitelikteki tanık beyanlarına itibar edilerek hüküm kurulduğunu ve vekalet ücretinin hesaplanması hususunda Mahkemece yanlışlık yapıldığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür."
3.2.2. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (HMK m.187/1). Kanunda açık şekilde bir ayrım yapılmamasına rağmen, hukukumuzda deliller; kesin ve takdiri delil ayrımı esas alınarak incelenmektedir. Kesin delil terimi takdiri delil teriminin karşıtıdır. Takdiri deliller; tanık (HMK m. 240-265), bilirkişi (HMK m. 266-287), keşif (HMK m. 288-292), senet dışındaki belgeler (HMK m. 199) ve kanunda düzenlenmemiş (HMK m. 192) deliller olup; bu deliller, koşullarını ve hükümlerini kanunun tayin etmediği, hâkimi bağlamayan, hâkimin üzerinde serbestçe takdir hakkını kullanabildiği delillerdir. Kesin delil kavramı ise; şartlarını, hükümlerini ve sonuçlarını kanunun belirlediği ve bu şartların mevcut olması hâlinde hâkimin bağlı olduğu ve takdir yetkisine sahip olmadığı delillerdir. Kesin delile HMK'nın gerekçesinde yazdığı şekilde kanuni delil de denmektedir. İddia edilen vakıanın ispatı için kanunda kesin delil öngörülmüşse, hâkim başka delil inceleyemeyeceği gibi iddia edilen vakıa kesin delille ispatlandığı takdirde hâkim o vakıanın doğruluğunu kabul etmek ve uygun karar vermek zorundadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İlamların ve resmi senetlerin ispat gücü" başlıklı 204/1 maddesinin "İlamlar ile düzenleme şeklindeki noter senetleri, sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılırlar" hükmüyle, mahkeme ilamlarının sahte olduğu ispat olununcaya kadar kesin delil oluşturacağı açıkça kabul edilmiştir. Kesin deliller; ikrar (HMK m. 188), senet (HMK m. 200 vd), yemin (HMK m. 225 vd) ve kesin hüküm (HMK m. 303 ve 204/1) olmak üzere dört tane olduğu hususu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.12.2014 tarihli ve 2014/17-1656 E., 2014/1099 K. sayılı kararında yaptığı tartışmada "....Bu bağlamda kesin delil ise, yanları ve hakimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesi gereken delillerdir. Hakimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur. Bu biçimde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır. Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar, ikrar, senet, yemin ve kesin hükümdür,..." şeklindeki gerekçeyle kabul edilmiştir.
3.2.3. Kesin hüküm adli gerçeği ifade eder. Kesin hükümle amaçlanan ise; aynı kişiler arasında, aynı dava konusu uyuşmazlık hakkında mahkemelerin sınırsız şekilde meşgul edilmesini engellemektir. Bu şekilde hem kişiler, hem de devlet için hukuki güvenlik sağlamaktır.
3.2.4. HMK'nın 303. maddesine göre kesin hüküm hakkında; "1- Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. 2- Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder,..." şeklindeki düzenlemeyle, şekli anlamda kesinlik (yani o hükme karşı artık başvurulabilecek bir olağan kanun yolunun kalmaması ya da baştan beri hiç olmaması), maddi anlamda kesinliğin ön şartı olarak kabul edilmiştir. Maddenin devamında ise; bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesini, her iki davanın da taraflarının, dava sebeplerinin ve son olarak dava konularının aynı olması şeklinde belirlenen üç şarta bağlamıştır. Kesin hüküm, öncelikle hükmü veren mahkeme de dahil olmak üzere bütün mahkemeleri bağlar. Bir hüküm maddi anlamda kesinleştikten ve hangi tarafın ne yönde haklı olduğu tespiti yapıldıktan sonra artık tüm mahkemeler, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanılarak, aynı dava konusu hakkında verilmiş bulunan kesin hüküm ile bağlıdırlar. Bunun sonucunda; aynı dava yeniden incelenemeyeceği (kesin hüküm itirazı) gibi, aynı konuya ilişkin yeni dava, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdır (kesin delil). Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.12.2014 tarihli ve 2014/17-1656 E., 2014/1099 K. ve 04.12.2013 tarihli ve 2013/20-300 E., 2013/1629 K. sayılı kararları ile de benimsenmiştir.
3.2.5. Kesin hükmün kesin delil teşkil etmesi ise; yine başka bir olayda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-287 E., 2010/305 K. sayılı kararında tartışılmış ve anılan kararda "...Taraf ve maddi sebep birliği olan ilk davadaki, iki davanın da temelini oluşturan aynı hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığı yönündeki tespit kısmı, sonraki davada kesin delil oluşturur. Bu tespit, maddi olay bakımından kesinleşmiş olur. Bu hususun bir daha incelenmesi HUMK.un 237.madde hükmü karşısında olanaklı değildir (Aynı yönde Prof Dr. Baki Kuru age. c. V, s. 5067 vd; YHGK 19.06.2002 gün ve 2002/2-484 E., 2002/544 K. sayılı ilamı)." şeklinde gerekçeyle, bir davada verilmiş olan hüküm, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı konuya ilişkin olarak açılan ikinci bir davada birinci davada kesin hükme bağlanmış olan talep (HMK m.303/2) hakkında, kesin delil teşkil edeceği açıklanmıştır. Kararın içeriğinde atıf yapılan kararla da "...aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı hukuki ilişki hakkında açılan ikinci davanın konusu birinci davadakinden farklı olsa bile, birinci davada verilmiş olan kesin hüküm iki davanın da temelini oluşturan aynı hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığı hakkında ikinci davada kesin delil teşkil edeceği" açıklanmıştır.
3.2.6. Aynı taraflar arasında, aynı hukuki ilişkinin temelini oluşturan sebebe dayalı olarak açılan ve sonuçlanan "kesin hüküm nedeniyle oluşan kesin delilin" tarafları ve hâkimi bağladığı, artık kesin delil ile kanıtlanan olayların hukuksal açıdan doğru olarak kabul edilmesinin zorunlu olduğu, hâkimin kesin delilleri takdir yetkisinin bulunmadığı, bu şekilde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorunda olduğu" belirtilmiştir.
3.3. Değerlendirme
Bu açıklamalar ışığında, Yerel Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, gerek Mudanya Kadastro Mahkemesinin kesinleşmiş 2007/225 E., 2010/171 K. sayılı dosya içeriğindeki taraf ve tanık beyanları gerekse eldeki davada alınan beyanlar çerçevesinde dava konusu taşınmazların tarafların babaları olan kök muris ...'tan geldiği, taraflarca 1980-1981 yıllarında bir araya gelinerek tüm mirasçılar tarafından dava konusu taşınmazların paylaşıldığı ve mirasçıların o tarihten bu yana kendilerine ait yerleri kullandıkları, Kadastro Mahkemesindeki bilhassa tarafların anneleri Emine Aşık'ın ve davamız davacısı ...'ın bizzat kendi beyanları çerçevesinde taksim olgusunun gerçekleştiği vicdani kanaatine varıldığı, Kadastro Mahkemesinin söz konusu dosyasının davacı ... için (106 ada 19 ve 104 ada 30 parseller yönünden) kesin hüküm, diğer davacı ... için güçlü delil niteliğinde bulunduğu dosya kapsamıyla sabittir.
3.4 Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (IV/3.) numaralı bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinde belirtilen yasal ve hukuksal gerekçeye göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK’nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 26,30 TL bakiye onama harcının temyiz edenlerden alınmasına 07.03.2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.