Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4202 E. 2022/1978 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasında, Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz edilebilirliği ve zilyetliğin devrinin ispat edilip edilmediği hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun Ek 6. maddesinin, yürürlük tarihinden bağımsız olarak henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına sirayet edeceği ve Bölge Adliye Mahkemesinin ek kararının bu nedenle usulsüz olduğu, ancak dosya içeriği ve toplanan delillere göre Bölge Adliye Mahkemesinin işin esasına ilişkin kararında bir isabetsizlik bulunmadığı gözetilerek, Bölge Adliye Mahkemesinin temyiz talebinin reddine ilişkin ek kararının kaldırılmasına ve işin esasına ilişkin kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki kadastro öncesi nedene dayalı olarak tapu iptali ve tescil istekli davadan dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne ilişkin verilen kararın, vekalet ücretine yönelik olarak davacı vekili, işin esası yönünden ise davalı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; davalının istinaf isteğinin kabulü ile Yerel Mahkeme kararının kaldırılması suretiyle yeniden esas hakkında karar verilerek davanın reddine karar verilmiş olup, karar süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı dava dilekçesinde, Çaycuma ilçesi Musausta köyü 121 ada 42 parsel ve 130 ada 51 parsel sayılı taşınmazların kadastro tespit ve tescilleri ile ... ... tarafından tapuda yapılan temlik işlemlerinin hatalı ve haksız olduğunu, tarafların babaları ... oğlu ... ...'ın dava konusu taşınmazlar üzerine inşa etmiş olduğu evi garaj ve samanlık dahil olmak üzere 15/02/2003 tarihli gayrimenkul ve bina alım satım senedi başlıklı harici senetle yarı yarıya evlatları olan davacı ve davalıya sattığını ancak taşınmazların 2007 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında sehven babaları ... ... adına tespit ve tescil gördüğünü, ardından muris ... ...'ın kayden temliki sonucu davalı adına oluşmuş bulunan Çaycuma ilçesi Musausta köyü 121 ada 42 parsel ve 130 ada 51 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile davacı yanın satın alma sonucu sahip olduğu taşınmazlardaki hisselerinin adına tesciline 130 ada 51 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatların yarısının davacıya ait olduğunun tespiti ile tapunun beyanlar hanesine yazılmasını talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı cevap dilekçesinde, davacının dayandığı ve kendisinin tarafı olduğu, 15/02/2003 tarihli senedin varlığını ikrar ettiğini; ancak davacının bu anlaşmadan birkaç gün sonra muris ...’i arayarak anlaşmadan caydığını ve İstanbul’dan daire alacağını söylediğini, bunun üzerine müşterek muris baba ... ...’ın da davacıya satış bedelini iade ettiğini babaları ile aralarında husumet bulunmadığı için babalarının senetleri kendilerinden geri istemediğini kadastro tespiti sırasında taşınmazların muris ... adına tespit ve tescil edildiğini, ardından murisin taşınmazları kayden kendisine devrettiğini belirterek, Mahkemenin lehine karar vermesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Çaycuma Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.09.2018 tarihli ve 2010/472 Esas - 2018/317 Karar sayılı kararıyla; davacının iddiasını ispat ettiği gerekçesiyle çekişmeli 130 ada 51 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile; 6/20 payının davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, bakiye kısmın davalı üzerine bırakılmasına, taşınmaz üzerindeki 2 katlı kargir ev, garaj ve samanlığın 1/2 payının davacıya ait olduğu hususunda taşınmazın beyanlar hanesine şerh düşülmesine, 121 ada 42 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile; 6/20 payının davacı adına tapuya kayıt ve tesciline bakiye kısmın davalı üzerine bırakılmasına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile davalı tarafından ayrı ayrı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Davalı istinaf dilekçesinde; keşif esnasında dinlenen bilirkişi ve tanıkların hiçbirinin ifadelerinin Mahkemece dikkate alınmadığını, dava konusu her iki gayrimenkulün tarafına kaydedilmesi gerektiğini, Mahkemece verilen kararda aleyhine olan tüm hususlara itiraz ettiğini, bu nedenlerle istinaf talebinin kabulü ile Yerel Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.

Davacı vekili istinaf ve aynı zamanda istinafa cevap dilekçesinde; davanın nispi harca tabi olmasına rağmen Mahkemece maktu vekalet ücreti alınmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, karara bu yönüyle itiraz ettiklerini, ayrıca davalı tarafın iddia etmiş olduğu istinaf sebeplerinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, Mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, bu nedenlerle davalı tarafın istinaf dilekçesinin reddi ile kendi istinaf taleplerinin kabulünü talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 17/09/2019 tarihli ve 2019/527 Esas- 2019/646 Karar sayılı kararıyla, tapusuz taşınmazlar menkul hükmünde olup mülkiyetinin kazanılması zilyetliğin devrine bağlı olup, davacı tarafça kadastro öncesi tapusuz taşınmazların babaları tarafından davalı ve kendisine satıldığını ispatlamış ise de malik sıfatının kazanılmasının zilyetliğin devri koşuluna bağlı olduğu, kadastro öncesi taşınmazlar üzerinde davacıya zilyetliğin geçtiği ispatlanamadığı, 3402 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen zilyetlikle kazanım şartlarının davacı lehine gerçekleşmediği, davacının taşınmazda hiçbir zaman malik sıfatıyla zilyet olmadığının anlaşılması ve davacı tarafın davasını kanıtlayamadığı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın kabulüne karar verilmesi isabetsiz olduğu gerekçesiyle; davalının istinaf isteminin kabulüne, Çaycuma 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 20/09/2018 tarihli ve 2010/472 Esas, 2018/317 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, davacının istinaf istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, işin esasıyla ilgili olarak, davacının davasının reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyiz başvurusu, miktar itibarıyla kesin olması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesinin 06.11.2019 tarihli ek kararı ile reddedilmiştir.

V. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde, tutundukları 15/02/2003 tarihli gayrimenkul ve bina alım satım senedi başlıklı harici senetle babalarının taşınmazları yarı yarıya evlatları olan davacı ve davalıya sattığını, ancak taşınmazların 2007 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında sehven babaları ... ... adına tespit ve tescil gördüğünü, Mahkemenin isabetli kararının Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yanılgılı değerlendirme ile ortadan kaldırıldığı, taşınmazların zilyetliğinin muristen davacıya nakledilip edilmediğinin keşif sırasında yeterince araştırılmadan zilyetliğin teslim edilmediği gerekçesiyle işin esasına girilerek davanın reddedildiği, yapılan araştırma incelemenin eksik olduğunu, Mahkemece tahkikat genişletilerek zilyetliğin teslimi hususunun yeniden araştırılması gerektiği halde, yolsuz tescille kayıt maliki olan davalının hakkına itibar edildiği gerekçesiyle, kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, dava dilekçesindeki açıklamalar ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. Anayasa’nın 36. madddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

3.2.2. 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile "Kadastro mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir." hükmü getirilmiştir.

3.2.3. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.",

3.2.4. Zilyetlik, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 973. maddesinde, "Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir. Taşınmaz üzerindeki irtifak haklarında ve taşınmaz yüklerinde hakkın fiilen kullanılması zilyetlik sayılır" şeklinde tanımlanmıştır. Bir şeye malik olmayan kimsenin zilyetliği zamanla o şeyin mülkiyetinin kazanılmasını sağlayabilir. Mülkiyetin kazanılma sebeplerinden biri olan zilyetliğin konusu ancak maddi şeylerdir. Zilyetliğin tanımında da görüleceği gibi, zilyetlik olması için bir şeyin bulunması ve ayrıca o şey üzerinde fiili hâkimiyetin kurulması gerekir (İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.12.1998 tarihli ve 1996/4 E., 1998/3 K. sayılı kararı).

3.2.5. Taşınır mülkiyeti TMK’nın 762. ve 778. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Taşınırlar (menkuller) TMK’nın 762. maddesinde “Nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddi şeyler ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçler” olarak tanımlanmıştır. Bu bakımdan bir yerden diğer bir yere bağımsız olarak, özünde bir değişiklik olmadan taşınabilen her türlü maddi eşya (örneğin otomobil, çanta, koltuk, sandalye, buğday, arpa vs.) satımı taşınır satımı niteliğinde olduğu gibi, taşınmaz mülkiyetine dâhil olmayan veya temellüke (mülk edinmeye) elverişli bulunan elektrik, su, havagazı, doğalgaz gibi tabii kuvvetlerin satımı da taşınır satımı niteliğindedir. TMK.nın 763/1. maddesine göre, taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devri gereklidir. Tapusuz bir taşınmaz satış ve devir bakımından menkul hükmünde sayılır. TMK.nın 763.maddesine göre, bir menkulün mülkiyeti satış ve devir ile alıcısına geçer.

3.3. Değerlendirme

3.3.1. Hemen belirtmek gerekir ki, Anayasa’nın 36. madddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma ... teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru ... adil yargılanma hakkının saç ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim ... kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.

3.3.2. Nitekim 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile "Kadastro mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.’’ hükmü getirilmiştir. Hükmün gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.

3.3.3. Hal böyle olunca, Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama ... kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma ..., hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüte yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde Yasa'nın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasa'nın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmakla Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 06.11.2019 tarihli ek kararının usul ve yasaya uygun olmadığı anlaşılmaktadır.

3.3.4. Öte yandan davacı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarına gelince, dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (IV./3.) numaralı bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesinin kararında dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

SONUÇ

1- Kararın (3.3.1), (3.3.2), (3.3.3) numaralı bentlerinde açıklandığı üzere temyiz talebinin reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesinin ek kararı yerinde olmadığından, davacı vekilinin ek kararın usulsüz olduğuna ilişkin temyiz taleplerinin kabulü ile Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 06.11.2019 tarihli ek kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2- Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince; dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 36,30 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 10/03/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptali ve tescil davasının yargılamasının yenilenmesine ilişkindir.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan Mahkemece re'sen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK'da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçece 3. maddesi ise “Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun'un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” Demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasası'nın ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasa'da temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasa'nın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. ... “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981. sayfasında “Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum. Diğer yandan,

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 8.000 TL olarak gösterildiği, keşifle belirlenen değerin 45.696 TL olduğu, bu değerin temyiz kesinlik sınırının altında kaldığı, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan kesin olarak reddedildiği, bu kararın temyiz talebinin de kararın değer itibariyle temyiz kesinlik sınırının altında kaldığı gerekçesiyle ek karar ile reddedildiği dosya kapsamıyla sabittir.

Anayasanın 36. maddesinin ise somut olayda uygulanması, ancak mahkeme önünde tarafların eşitliği ilkesi bakımından olabilir. Bu durumda da 6100 sayılı HMK hükümlerinin herkes için aynı şekilde uygulanmasıyla bu ilke gerçekleştirilebilir. Sayın çoğunluk HMK'nın dava değeri ve kanun yollarına ilişkin yukarıda belirtilen hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğunu düşünüyorsa bu hükümlerin iptali yoluna gitmelidir.

Hal böyle olunca, taşınmazın keşfen belirlenen değeri dava değeri olup bu değer üzerinden temyiz talebinin reddine karar verilmesi isabetlidir. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru no.lu kararı da bu yöndedir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından Bölge Adliye Mahkemesince verilen ek kararın onanması gerekirken Bölge Adliye Mahkemesinin kararında ısrar hakkını da elinden alacak şekilde ek karar kaldırılarak esasa ilişkin hükmün onanmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.