Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4367 E. 2022/2868 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi nedenlere dayalı tapu iptal tescil ve kadastro çalışmaları sırasında tespit harici yol olarak bırakılan taşınmazın zilyetliğine dayalı tescil isteminde Hazine'nin yargılama giderlerinden sorumlu olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Davanın zilyetlikle kazanmaya dayalı bir tescil davası olması ve Hazine'nin yasal hasım sıfatıyla yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı gözetilerek, yerel mahkeme kararının Hazine aleyhine hükmedilen yargılama giderleri yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen tapu iptal tescil ve tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına dair verilen karara, İlk Derece Mahkemesince uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne ve bozma dışı kalan hususlarda karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar, süresi içinde davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde maddeler halinde sıralamış olduğu ve davalılar adına kayıtlı olan tapu kayıtlarının iptali ile tapudaki hisseleri oranında müvekkilleri adına tapuya tescillerine karar verilmesi ile delillerinde sunmuş olduğu 137 ada 40, 41 ve 42 parsellerdeki yol kaydının iptali ile müvekkilleri adına tapuya tescil edilmesi ve 19 ile 20 numaralı parsellerden geçen patika yolun tapuya tesciline karar verilmesini mahkememizden talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine temsilcisi cevap dilekçesinde özetle, haksız ve yersiz açılan davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 07/03/2012 tarihli ve 2005/650 E., 2012/68 K. sayılı kararıyla, Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Özellikle 03/11/2011 tarihli keşifte dinlenen tanıklar ve duruşmada dinlenen mahalli bilirkişi ... ...'ın ifadeleri ile dosyaya sunulan teknik bilirkişilerin raporları dikkate alındığında 137 ada, 19 ve 20 parseller içerisinde her hangi bir yolun bulunmadığı, 137 ada, 7 ve 8 nolu parseller ile 18, 39, 40, 41 ve 42 nolu parseller arasındaki sınırların eskiden beri kullanıldığı şekilde kadastro çalışmalarına yansıdığı, 137 ada, 7 ve 18 nolu parsel arasındaki doğal bir sınırın bulunmaması ve mahalli bilirkişi beyanına göre bu parsellerin kullanım sınırlarının kadastroda belirlenen sınırlarla aynı olduğu, yine 137 ada, 40 parselin yanında kadimden beri kullanılan bir yolun yer almadığı, buna göre kadastral sınırların taraflar arasındaki kullanıma uygun olduğu anlaşıldığından bu parsellere yönelik açılan davaların reddine, dava konusu 137 ada 41 parsel ve 42 parsel içerisinde kadimden beri kullanılan umumi bir yolun bulunmadığı tespit edildiğinden bu parseller içerisindeki yola yönelik açılan davanın kabulü ile fen bilirkişilerinin 14/11/2011 tarihli raporunda B ve C harfi ile gösterilen kısımlara ayrı birer parsel numarası verilerek bir kısım davacı ve hazine adına tapuya kayıt ve tesciline, Ayrıca 109 ada 1 nolu parselin eskiden beri kullanılan sınırlarının kadastro çalışmalarına yansıtılmadığı, kadastro çalışmaları sırasında yapılan hata sonucu bir kısım davacının kullanımında bulunan fen bilirkişilerinin 14/11/2011 tarihli raporlarındaki D harfi ile gösterilen alanın davalı ... ...'a ait 109 ada 1 nolu parsele dahil edildiği kanaatine varıldığından bu parselin dava edilen kısmına yönelik açılan davanın ise kabulüne karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili davalı Hazine temsilcisi temyiz isteminde bulunmuştur.

V. Yargıtay Bozma ilamı

(Kapatılan) 16. Hukuk Dairesi 09/06/2014 tarihli ve 2014/10032-7875 E-K. sayılı ilamında “-Davacılar..., ..., ..., ...ve ... murisi ... ... ve diğerleri, 109 ada 2 parsel sayılı taşınmaz ile 137 ada 42 parsel sayılı taşınmazlarda 1/6 oranında, 137 ada 41 parsel sayılı taşınmazda ise 1/5 oranında eşit şekilde müşterek malik olup; davalı 109 ada 1 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kendilerine ait taşınmazın devamı niteliğinde bulunduğunu, 137 ada 41 ve 42 parsel sayılı taşınmazların bir bölümünün zeminde bulunmamasına rağmen haritasında yol olarak gösterildiğini ileri sürerek dava açmışlar ve alınan bilirkişi ve tanık beyanlarına göre; 109 ada 2 parsel sayılı taşınmaza eklenmesi gereken 109 ada 1 parsel sayılı taşınmaz bölümü fen bilirkişi raporunda (D) harfi ile, zeminde mevcut olmayıp haritasında yol olarak gösterilen ve 137 ada 41 parsel sayılı taşınmaza eklenmesi gereken bölüm (B) harfi, 137 ada 42 parsel sayılı taşınmaza eklenmesi gereken bölüm ise (C) harfi ile gösterildiği, Mahkemece; davacılar..., ..., ..., ...ve ... murisi olup 109 ada 2, 137 ada 41 ve 42 parsel sayılı taşınmazlarda müşterek malik olan ... ...’ın dava açmadığı kabul edilerek, fen bilirkişi raporunda (D) harfi ile gösterilen taşınmazda 1/6 oranındaki pay 109 ada 1 parsel maliki davalı ... ... üzerinde, (B) harfi ile gösterilen taşınmazdaki 1/5 pay ile (C) ile gösterilen taşınmazdaki 1/6 pay davalı Hazine üzerinde bırakıldığı, her ne kadar ölü ... ... payı davalılar ... ... ve Hazine üzerinde bırakılmış ise de; ... mirasçıları ..., ..., ..., ...ve ...’un yöntemine uygun şekilde açmış oldukları dava mevcut olduğundan Mahkemenin değerlendirmesi yerinde olmadığı, bu nedenle karara ek fen bilirkişi rapor ve haritasında (D) harfi ile gösterilen taşınmazdaki 1/6 oranındaki davalı ... ... payının, (B) harfi ile gösterilen taşınmazdaki 1/5 Hazine payının ve (C) ile gösterilen taşınmazdaki 1/6 Hazine payının da ... ... mirasçıları davacılar..., ..., ..., ...ve ... adına tapuya tesciline karar verilmesi gerekirken; mahkemece bu hususlar göz ardı edilerek ... ... mirasçıları paylarının davalı ... ve Hazine üzerinde bırakılması isabetsizliğine değinilmiştir.

VI.BOZMA İLAMINA UYULARAK VERİLEN KARAR

Mahkemenin 19/07/2017 tarihli ve 2015/425 E., 2017/401 K. sayılı kararıyla, tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; 109 ada 2 parsel, 137 ada 42 parsel sayılı taşınmazlarda ... Erol'a ve diğerleri 1/6 oranında, 137 ada 41 parsel sayılı taşınmazda 1/5 oranında eşit şekilde müşterek malik olup; davalı 109 ada 1 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kendilerine ait taşınmazın devamı niteliğinde bulunduğunu, 137 ada 41 ve 42 parsel sayılı taşınmazların bir bölümünün zeminde bulunmamasına rağmen haritasında yol olduğunu beyan etmişler ve dinlenen tanıkları ve alınan bilirkişi raporunda belirtilen 109 ada 2 parsel, 137 ada 41 ve 42 parsel sayılı taşınmazlarda bilirkişi raporunda D harfi ile gösterilen taşınmazda 1/6 oranındaki payın 109 ada 1 parsel maliki ...,'a, B harfi ile gösterilen taşınmazdaki (137 ada 41 parsel) 1/5 pay ile C harfi ile gösterilen taşınmazdaki 1/6 oranındaki payların ... mirasçıları davacılar..., ..., ..., ...,ve ..., adına tapuya kayıt ve tesciline, diğer hususlar bozma dışı bırakıldığından karar verilmesine yer olmadığı kararı verilmiştir.

VII. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine temsilcisi yargılama gideri yönünden temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz nedenleri

Davalı Hazine temsilcisi temyiz dilekçesinde özetle, Hazine yasal hasım olduğu halde yargılama giderlerinden Hazinenin de müteselsil olarak sorumlu tutulmasının isabetsiz olduğunu öne sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

6. Gerekçe

6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, kadastro öncesi nedenlere dayalı tapu iptal tescil ve kadastro çalışmaları sırasında tespit harici yol olarak bırakılan taşınmaz hakkında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanan tescil istemine ilişkindir.

6.2. İlgili Hukuk

6.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. "

6.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, " Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.

6.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun ve 17. maddesi, "– Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir." hükümlerini içermektedir.

6.2.4. Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında “ dava, kadastro çalışmalarında tespit dışı bırakılan taşınmazın tescili davalarında TMK' nın 713. maddesinin 3. fıkrası hükmüne göre Hazine ve ilgisi bakımından diğer kamu tüzel kişileri yasal hasım durumunda bulunduklarından yargılama gideri, harç ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulamayacakları” hükmüne yer verilmiştir.

6.3. Değerlendirme

6.3.1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, temyize konu 137 ada 41 ve 42 parsel sayılı taşınmazların arasında bulunan kadastro çalışmaları sırasında paftasında yol olarak tapulama harici bırakılan taşınmazın dava ve temyize konu bölümlerinin kadim yol olmadığı davacılar lehine zilyetlikle mülk edinme koşullarının oluştuğu yönündeki kabulde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

6.3.2. Dava niteliği itibariyle tescil davası olup yargılama giderlerinin tamamının davacı üzerinde bırakılması gerekirken Hazine’nin aleyhine yargılama giderine hükmedilmesi doğru değildir. Ne varki anılan bu husus yeniden yargılama yapmayı gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VIII. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; değinilen yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile Hüküm fıkrasının 5. bendinde yer alan “1.233,90 TL yargılama giderinin” kelimesinden sonra “Hazine hariç olmak üzere” kelimeleri eklenmek suretiyle 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 438/7. maddesi gereğince hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/04/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

- MUHALEFET ŞERHİ -

Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.

Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderleri de doğru belirlenmiş, Hazine yargılama giderlerini temyiz sebebi yapmıştır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; harçlar dışındaki yargılama giderlerinden davalı Hazinenin sorumlu olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.

Hazinenin yargılama giderlerinden sorumlu olup olmayacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı Yasanın 323.maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1.maddesi de açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.

Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.

Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve gerçek kişilerdir. Davalının Hazine veya Kamu Kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, Hazine lehine

davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr.Baki Kuru da (Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5.cilt 5339.sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir. Ancak Yerel Mahkeme, davalı Hazinenin harçtan muaf olması nedeniyle harcın gerçek kişi davalılardan alınmasına, diğer yargılama giderlerinden ise tüm davalıların sorumlu tutulmasına karar verilmiştir.

Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanunu'nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu düzenleme harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Bu düzenleme, bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken (doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu'nun 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.

Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.

Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.

Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.

Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın İlk Derece Mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı Hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.

Somut olayda, Mahkemece kurulan hüküm doğrudur. Açıklanan bu nedenlerle hükmün onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun farklı gerekçeyle düzelterek onama yapılması şeklindeki görüşüne katılmıyorum.