"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tescil davası sonunda, Mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, süresi içerisinde dahili davalı Hazine vekili ile davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı ... vekili dava dilekçesinde; içerisinde müvekkilinin 1958 yılında tamamlanmış binası bulunan 820 metrekare yüzölçümündeki taşınmazın, müvekkili tarafından uzun yıllardır kullanılmasına rağmen kadastro sırasında tescil harici bırakıldığını, taşınmazda müvekkili lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğunu ileri sürerek, taşınmazın müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
1. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davanın haksız şekilde açıldığını ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı tarafından 1988 yılında müvekkili Belediyeye emlak beyanı verildiğini ancak dava konusu taşınmazın tapusuz bir alan olduğunu, bu nedenle Belediye tarafından taşınmazla ilgili olarak yapılacak bir işlem bulunmadığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
2. Dahili davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın zilyetlikle iktisap edilebilecek yerlerden olmadığı gibi, davacının taşınmazdaki zilyetliğinin de yeterli süreye ulaşmadığını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Salihli 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25/12/2015 tarihli ve 2014/284 Esas, 2015/708 Karar sayılı kararıyla, dava konusu taşınmazın özel mülkiyete konu olabilecek yerlerden olduğu, dava konusu taşınmazın davacı tarafından imar-ihya edildikten sonra kısmen bahçe, kısmen de tarımsal amaçlı olarak 1957-1958 yıllarından bu yana kullanıldığı, taşınmaz üzerinde 1 adet ev, müştemilat ve 10 ila 50 yaşları arasında, değişik cinste ağaçlar bulunduğu ve zilyetlikle iktisap koşullarının davacı lehine gerçekleştiği gerekçesiyle, davanın kabulüne, teknik bilirkişi ...'nın 20/04/2015 ve 18/12/2015 tarihli rapor, ek rapor ve krokisinde (A), (B), (C), (D), (E), (F) ve (G) harfleri ile gösterilen toplam 797,01 metrekarelik taşınmaz bölümünün, aynı ada içindeki son parsel numarasından sonra gelmek üzere, yeni bir parsel numarası ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davalı ... vekili ile dahili davalı Hazine vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
2. Bozma Kararı
Karar, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 15/03/2019 tarihli ve 2016/7242 Esas, 2019/1831 Karar sayılı kararıyla; “Davanın, TMK'nın 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddelerine dayalı tescil isteğine ilişkin olduğu, dava konusu taşınmazın, kadastro çalışmaları sırasında, tapulama harici bırakılan yerlerden olup, 4721 sayılı TMK'nın 713/3. maddesi gereğince tescil davalarında husumetin ilgili kamu tüzel kişiliklerine yöneltilmesi gerektiği, hüküm tarihinden önce yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun uyarınca taşınmazın bulunduğu Çukuroba Mahallesi'nin bağlı olduğu Salihli Belediye Başkanlığının davaya dahil edilmesine karşın, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanlığının da davada taraf olması zorunlu olduğu halde, ... davaya dahil edilmeden yargılamaya devam edildiği, oysa, taraf teşkili dava şartı olup, bu şart sağlanmadan işin esasına girilemeyeceği, hal böyle olunca, Mahkemece 6360 sayılı Kanun uyarınca Manisa ilinin mülki sınırlarının büyükşehir belediyesi sınırı olarak belirlendiği, büyükşehir sınırlarındaki köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliklerinin sona erdiği dikkate alınarak Manisa Büyükşehir Belediye Başkanlığının davaya dahil edilerek taraf teşkilinin sağlanması hususunda davacıya süre ve imkan tanınması, taraf teşkili sağlandıktan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi” gereğine değinilmek suretiyle sair yönler incelenmeksizin bozulmuştur.
3. Bozma Sonrası Cevap
Dahili davalı ... vekili cevap dilekçesinde; eldeki davada husumetin Salihli Belediye Başkanlığına yöneltilmesi gerektiğini, köy boşluğu gibi orta mallarının özel mülkiyete konu olamayacağını, bu tür yerlerin zilyetlikle iktisap edilemeyeceğini, dosya arasında bulunan bilirkişi raporlarının somut verilere dayanmadığını ve davacının davasını kanıtlayamadığını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
4. Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Salihli 2. Asliye Hukuk Mahkemesince, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, 01/10/2019 tarihli ve 2019/105 Esas, 2019/293 Karar sayılı kararla, dava konusu taşınmazın özel mülkiyete konu olabilecek yerlerden olduğu, dava konusu taşınmazın davacı tarafından imar-ihya edildikten sonra kısmen bahçe, kısmen de tarımsal amaçlı olarak 1957-1958 yıllarından bu yana kullanıldığı, taşınmaz üzerinde 1 adet ev, müştemilat ve 10 ila 50 yaşları arasında, değişik cinste ağaçlar bulunduğu ve zilyetlikle iktisap koşullarının davacı lehine gerçekleştiği gerekçesiyle, davanın kabulüne, teknik bilirkişi ...'nın 20/04/2015 ve 18/12/2015 tarihli rapor, ek rapor ve krokisinde (A), (B), (C), (D), (E), (F) ve (G) harfleri ile gösterilen toplam 797,01 metrekarelik taşınmaz bölümünün, aynı ada içindeki son parsel numarasından sonra gelmek üzere yeni bir parsel numarası ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
5. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davalı ... vekili ile dahili davalı Hazine vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
6. Temyiz Nedenleri
6.1. Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın kadastro sırasında köy boşluğu olması sebebiyle tescil harici bırakıldığını, kamuya ait bu tür yerlerin zilyetlikle iktisap edilemeyeceğini, davacının davasını kanıtlayamadığını, Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu beyan ederek, kararın bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
6.2. Dahili davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermek için yeterli bulunmadığını, bir taşınmazın imar-ihya edildiğinden bahsedilebilmesi için kolayca tarım yapılması mümkün olmayan toprakta oldukça zor ve zahmetli, gider gerektiren bir uğraş verilmiş olmasının gerektiğini, taşınmaza bina yapılması veya ağaç dikilmesinin imar-ihya sayılmayacağını, 3402 sayılı Yasa'nın 14. ve 17. maddesinde öngörülen koşulların davacı lehine oluşmadığını beyan ederek, kararın bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
7. Gerekçe
7.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava; Türk Medeni Kanunu’nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddelerine dayalı olarak açılan tescil istemine ilişkindir.
7.2. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi; “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1. maddesi; “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.” hükümlerini içermektedir.
7.3. Değerlendirme
Mahkemece, dava konusu taşınmaz bölümleri üzerinde davacı lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğu gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; yapılan araştırma, inceleme ve uygulama karar için yeterli bulunmamaktadır. Mahkemece, dava konusu taşınmaz bölümlerinin bulunduğu çalışma alanında kadastro tespitinin ne zaman yapıldığı, taşınmazların hangi sebeple tespit harici bırakıldığı araştırılmamış, dava konusu taşınmaz bölümlerinin komşusu olan taşınmazlara ait kadastro tespit tutanakları, dayanakları ile birlikte getirtilip dosya arasına alınmamış, dava konusu taşınmazların imar planı kapsamında kalıp kalmadığı ... ile Manisa Büyükşehir Belediye Başkanlığından ayrı ayrı sorulup saptanmamış, taşınmazların niteliği ve kullanım durumunun tespiti hususunda hava fotoğraflarından da yararlanılmamıştır. Bu şekilde eksik ve yetersiz incelemeye dayalı olarak karar verilemez.
Hal böyle olunca; sağlıklı sonuca varılabilmesi için Mahkemece öncelikle, dava konusu taşınmaz bölümlerinin hangi tarihte ve hangi sebeple tescil harici bırakıldığı Kadastro Müdürlüğünden sorulmalı, dava konusu taşınmaz bölümlerinin komşusu olan taşınmazlara ait kadastro tespit tutanaklarının onaylı örnekleri ve varsa dayanakları, taşınmazların kadastro tespiti kesinleşmiş ise tapu kayıt örnekleri getirtilip dosya arasına alınmalı, dava konusu taşınmaz bölümlerinin ilk defa hangi tarihte ve hangi imar planı kapsamına alındığı, bu imar planının hangi tarihte kesinleştiği ... ile Manisa Büyükşehir Belediye Başkanlığından ayrı ayrı sorulup tespit edilmeli, taşınmazlar imar planı kapsamında kalıyor ise imar planı ve taşınmazların imar durumuyla ilgili tüm belgeler getirtilip dosya arasına alınmalı, yine dava konusu taşınmaz bölümleri imar planı kapsamında kalıyor ve imar planının onay tarihi, dava tarihinden daha önce ise bu tarihten, aksi halde dava tarihinden 15-20-25 yıl öncesine ait 3 ayrı dönemde çekilmiş stereoskopik hava fotoğrafları Harita Genel Müdürlüğünden getirtilmeli, dosya bu şekilde ikmal edildikten sonra mahallinde, yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişiler ve taraf tanıkları ile ziraat mühendisi bilirkişi, jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişi, inşaat mühendisi bilirkişi ve teknik bilirkişinin katılımıyla yeniden keşif yapılmalıdır.
Mahallinde yapılacak keşifte dinlenilecek yerel bilirkişi ve tanıklardan, dava konusu taşınmaz bölümlerinin öncesinin ne olduğu, kim tarafından, hangi tarihten beri ve ne şekilde kullanıldığı, taşınmazlarda imar-ihya işlemi yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise imar-ihyanın hangi tarihte tamamlandığı hususlarında maddi olaylara dayalı ayrıntılı bilgi alınmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözleri arasında doğabilecek çelişkiler gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle yöntemince giderilmeye çalışılmalı; teknik bilirkişiden, keşfi takibe ve denetlemeye elverişli, krokili ve koordinatlı rapor alınmalı; ziraat mühendisi bilirkişiden, taşınmazların toprak yapısını ve niteliğini, zirai durumunu, üzerlerinde sürdürülen zilyetliğin şeklini ve süresini, taşınmazlar üzerindeki bitki örtüsünü, taşınmazların imar-ihyayı gerektiren yerlerden olması halinde imar-ihyanın tamamlandığı tarihi bildirir, komşu parsellerle karşılaştırmalı değerlendirmeyi ve taşınmazların değişik yönlerden çekilmiş fotoğraflarını da içerir, önceki bilirkişi raporunu da irdeler şekilde ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı; jeodezi ve fotoğrametri mühendisi bilirkişisine, dosya arasına alınacak hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle incelenmesi neticesinde, taşınmazların sınırlarını ve niteliğini, imar-ihyası tamamlanmış ise tamamlandığı tarih ile üzerinde sürdürülen zilyetliğin başlangıcını, şeklini ve süresini belirtir şekilde rapor düzenlettirilmeli; inşaat mühendisi bilirkişiden, taşınmazların üzerindeki yapıların niteliğini, yapılış şeklini ve yaşını açıklayan rapor düzenlemesi istenilmeli; davacı adına taşınmazların bulunduğu aynı çalışma alanı içerisinde belgesiz zilyetlik nedeniyle tespit edilen taşınmaz bulunup bulunmadığı Adliye Yazı İşleri Müdürlüğü, Kadastro ve Tapu Müdürlüklerinden (senetsiz defteri) sorularak varsa bu taşınmazlara ait kadastro tutanaklarının kesinleşip kesinleşmediklerini gösterir şekilde onaylı örnekleri getirtilmeli ve bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Mahkemece bu yönler göz ardı edilerek, eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, hükmün bu nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı ... vekili ile dahili davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle hükmün BOZULMASINA, alınan peşin harcın davalı ... Başkanlığına iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/04/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, karar ve ilam harcının da Hazine harçtan muaf olduğu için davacıdan alınmasına karar verilmiştir.
Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda işin esası bakımından bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılmayan karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hükmün resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı Yasanın 323. maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1. maddesi de açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyelerdir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi’nin bozulmasını, Hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr. Baki Kuru da ( Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5. cilt 5339. sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanunu'nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... Tüzel Kişiliği ise yargı harçlarından muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken (doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “ yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım”ın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler. Herhangi bir yasada davalının kim olacağının belirtilmesi bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı anlamına gelmediği için TMK 713/3. maddede davalının kim olacağının belertilmesi nedeniyle de, davalı yargılama giderlerinden muaf olmayacaktır.
Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, yargılama giderlerinin davanın açılmasından kesinleşmesine kadar bir bütün olması nedeniyle, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.
Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyelerin ise yargılama giderlerinden muaf olmaması, harcın ve diğer yargılama giderlerinin davacıdan alınması yönündeki hükmün doğru olmaması nedeniyle bu hususların da bozma sebebi yapılması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun (esasa ilişkin bozma sebeplerine katılmakla birlikte) bu görüşüne katılmıyorum.