Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4381 E. 2022/3357 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tescil harici bırakılan taşınmazın davacı adına tescili istemiyle açılan davada, imar ve ihya yoluyla kazanım koşullarının oluşup oluşmadığına ilişkin yargılama.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece, taşınmazın davacı tarafından imar ve ihya edildiği ve yasal koşulların davacı lehine gerçekleştiği gerekçesiyle tescile karar verilmiş ise de, bozma ilamındaki eksikliklerin giderilmemesi, taşınmazın davacıya intikal şeklinin, imar planı kapsamında olup olmadığının ve toplulaştırma çalışmalarıyla ilişkisinin yeterince araştırılmaması, hava fotoğraflarının incelenmesindeki eksiklikler ve diğer delillerin birlikte değerlendirilmemesi gözetilerek karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TESCİL

Taraflar arasında görülen tescil davası sonunda, Mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, süresi içerisinde davalı Hazine temsilcisi ile dahili davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dilekçesinin ekinde bulunan krokide gösterilen 98.138,14 metrekarelik taşınmaz bölümünün kadastro sırasında taşlık olarak tescil harici bırakıldığını, bu taşınmazın müvekkili tarafından imar-ihya edildikten sonra 23 yıl boyunca kullanıldığını, 3402 sayılı Yasa’nın 14 ve 17. maddelerinde düzenlenen koşulların lehine gerçekleştiğini ileri sürerek, taşınmazın müvekkili adına tescilini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine temsilcisi cevap dilekçesinde özetle; Mahkemece 3402 sayılı Yasa’nın 14 ve 17. maddelerinde düzenlenen koşulların davacı yararına gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması, yapılacak yargılama sonunda davanın reddi ile taşınmazın TMK’nın 713/6. maddesi uyarınca Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI

Viranşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 06/12/2013 Tarih, 2011/385 Esas, 2013/773 Karar sayılı kararıyla, dava konusu taşınmaz bölümünün davacı tarafından imar-ihya edildiği ve 27 yıldır kullanıldığı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713. ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesinde düzenlenen koşulların davacı lehine gerçekleştiği gerekçesiyle, davanın kabulüne, teknik bilirkişi Hüseyin Uyanık tarafından düzenlenen rapora ekli krokide (A) harfi ile gösterilen 98.138,14 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz bölümünün en son parsel numarası verilerek davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.

2. Bozma Kararı

Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 25/09/2014 tarihli, 2014/10211 Esas, 2014/10663 Karar sayılı kararıyla; “Kadastro çalışmaları sırasında tescil harici bırakılan yerler için açılan tescil davalarında, TMK’nın 713/3. maddesi uyarınca davanın yasal hasım olan Hazine ve ilgili kamu tüzel kişiliğine birlikte yöneltilmesinin zorunlu olduğu, somut olayda; Kadastro Müdürlüğünün 26/08/2011 tarihli cevabi yazısına göre, davacı adına tesciline karar verilen taşınmaz bölümünün dava tarihinden önce 01/10/2010 tarihinde ... köyünden ayrılan Ulaklı köyünde kaldığı bildirilmesine rağmen, dosyada ... köyü taraf olarak yer aldığı halde, Ulaklı köyünün taraf olmadığı, bu nedenle davada taraf teşkilinin sağlandığından söz edilemeyeceği, taraf teşkili dava şartlarından olup, bu şart sağlanmadan davanın esasına girilemeyeceği, öte yandan karar tarihinden sonra 30/03/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun gereğince, dava konusu taşınmazın bulunduğu Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesinin sınırlarının il mülki sınırları olarak belirlendiği, Büyükşehir Belediyesi olan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliğinin kaldırıldığı, köylerin mahalle olarak, belediyelerin ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katıldığı, hal böyle olunca Viranşehir Belediyesi ile Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesini davaya dahil etmesi için davacı tarafa süre verilmesi, taraf teşkili sağlandıktan sonra tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin tüm deliller toplanıp değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması gerektiği, Mahkemece bu yön göz ardı edilerek hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, kabule göre de; davacı hakkında usulüne uygun belgesiz araştırması yapılmadan, komşu taşınmazların tespitine esas dayanak kayıtlar getirtilerek dava konusu taşınmaz yönünü ne okuduğu saptanmadan, davacı kendi adına tescil talep ettiğine ve keşifte alınan beyanlarda davacı ve ailesinin zilyetliğinden bahsedildiğine göre, dava konusu taşınmazın ailesinden davacıya ne şekilde intikal ettiği araştırılmadan hüküm kurulmasının da isabetsizliğine” değinilmek suretiyle sair yönler incelenmeksizin karar bozulmuştur.

3. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Viranşehir Asliye Hukuk Mahkemesince bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, 09/05/2018 tarih, 2015/642 Esas, 2018/216 Karar sayılı kararla, dava konusu taşınmaz bölümünün davacı tarafından imar-ihya edildiği ve 27 yıldır kullanıldığı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713. ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesinde düzenlenen koşulların davacı lehine gerçekleştiği gerekçesiyle, davanın kabulüne, teknik bilirkişi Hüseyin Uyanık tarafından düzenlenen rapora ekli krokide (A) harfi ile gösterilen 98.138,14 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz bölümünün en son parsel numarası verilerek davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davalı Hazine temsilcisi ile dahili davalı ... vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.

5. Temyiz Nedenleri

5.1. Davalı Hazine temsilcisi temyiz dilekçesinde özetle; davacının, dava konusu taşınmazda zilyetliğinin bulunmadığını, zilyetliği olsa dahi yeterli süreye ulaşmadığını, Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmadığı gibi, teknik bilirkişi, jeodezi ve fotogrametri mühendisi bilirkişi, toprak bölümü uzmanı ziraat mühendisi bilirkişiden oluşturulacak kuruldan taşınmazın niteliği ve kullanım durumu ile ilgili rapor alınmadığını beyan ederek, kararın bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

5.2. Dahili davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli bulunmadığını, kaldı ki Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin tescil davalarına ilişkin yerleşik içtihatlarına uygun olmadığını, davacı lehine imar-ihya yoluyla taşınmaz kazanma koşullarının oluşmadığını beyan ederek, kararın bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

6. Gerekçe

6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava; Türk Medeni Kanunu’nun 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. ve 17. maddelerine dayalı olarak açılan tescil istemine ilişkindir.

6.2. İlgili Hukuk

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi;

“Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”

3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1. maddesi;

“Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”

3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi;

“Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.

İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz.” hükümlerini içermektedir.

6.3. Değerlendirme

Mahkemece (VII.) numaralı paragrafta açıklanan gerekçe uyarınca yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuş ise de, Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmak için yeterli olmadığı gibi, bozma ilamına uyulduğu halde bozma gerekleri de tam olarak yerine getirilmemiştir. Bozma ilamına uyulmakla taraflar yararına usuli kazanılmış hak oluşur. Bu hakkın zedelenmemesi için bozma gereklerinin tam ve eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerekir.

Hükmüne uyulan bozma ilamında, dava konusu taşınmazın ailesinden davacıya ne şekilde intikal ettiği hususunda araştırma yapılması gereğine değinildiği ve taşınmazın aynına ilişkin uyuşmazlıklarda yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının mahallinde yapılacak keşifte, taşınmaz başında alınması zorunlu olduğu halde, bozma sonrası taşınmaz başında keşif yapılmamış, yalnızca bozma öncesi mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişilerin duruşmada alınan soyut ve yetersiz beyanlarına itibar edilmek suretiyle hüküm kurulmuştur. Yine, hükmüne uyulan bozma ilamında, davacı hakkında usulüne uygun şekilde belgesiz araştırması yapılması gereğine değinildiği ve Viranşehir Tapu Sicil Müdürlüğü’nün 23/12/2011 günlü yazı cevabında, 46 ve 48 parsel sayılı taşınmazların paylı şekilde davacı adına kayıtlı bulunduğu bildirildiği halde, bu taşınmazların kadastro tespit tutanaklarının onaylı örnekleri dosya arasına alınarak, taşınmazların davacı ve dava dışı paydaşlar adına belgesizden tespit edilip edilmediği araştırılmamıştır. Öte yandan, dava konusu taşınmazın imar planı kapsamında kalıp kalmadığı ... ile Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanlığından ayrı ayrı sorulup saptanmamış, dosya arasında bulunan teknik bilirkişi raporlarında, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde toplulaştırma çalışması yapıldığı belirtildiği halde, buna ilişkin belge, bilgi ve haritalar dosya arasına alınmamış, dava konusu taşınmazın herhangi bir toplulaştırma parseli içerisinde kalıp kalmadığı tespit edilmemiş, Mahkemece dava konusu taşınmazın niteliği, imar-ihya edilip edilmediği ve taşınmazda kullanım sınırlarının oluşup oluşmadığı hususlarında yapılan araştırmada hava fotoğraflarından yararlanıldığı halde, dosya arasına getirtilen hava fotoğraflarının incelemesine ilişkin harita mühendisi bilirkişinin raporlarında, yalnızca dava konusu taşınmazın hava fotoğraflarındaki yerinin gösterilmesi ile yetinildiği anlaşılmıştır. Bu şekilde eksik ve yetersiz incelemeye dayalı olarak karar verilemez.

Hal böyle olunca; sağlıklı sonuca varılabilmesi için Mahkemece öncelikle, dava konusu taşınmazın ilk defa hangi tarihte ve hangi imar planı kapsamına alındığı, bu imar planının hangi tarihte kesinleştiği ... ile Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanlığından ayrı ayrı sorulup tespit edilmeli, taşınmaz imar planı kapsamında kalıyor ise imar planı ve taşınmazın imar durumuyla ilgili tüm belgeler getirtilip dosya arasına alınmalı, davacı adına paylı şekilde kayıtlı olduğu bildirilen 46 ve 48 parsel sayılı taşınmazlara ait kadastro tespit tutanaklarının onaylı örnekleri ve varsa dayanağı kayıtlar, taşınmazların kadastro tespiti kesinleşmiş ise tapu kayıt örnekleri getirtilip dosya arasına alınmalı, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde toplulaştırma çalışması yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise buna ilişkin belge, bilgi ve haritalar getirtilmeli, dosya bu şekilde ikmal edildikten sonra mahallinde, yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişiler ve taraf tanıkları ile ziraat mühendisi bilirkişi, jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişi ve teknik bilirkişinin katılımıyla yeniden keşif yapılmalıdır.

Mahallinde yapılacak keşifte dinlenilecek yerel bilirkişi ve tanıklardan, dava konusu taşınmazın öncesinin ne olduğu, kim tarafından, hangi tarihten beri ve ne şekilde kullanıldığı, taşınmazın davacıya murislerinden kaldığının belirtilmesi halinde, hangi hukuki yolla davacıya intikal ettiği (taksim, satış, bağış vs), taşınmazda imar-ihya işlemi yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise imar-ihyanın hangi tarihte tamamlandığı hususlarında maddi olaylara dayalı ayrıntılı bilgi alınmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözleri arasında doğabilecek çelişkiler gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle yöntemince giderilmeye çalışılmalı; teknik bilirkişiden, keşfi takibe ve denetlemeye elverişli, dava konusu taşınmaz toplulaştırma parseli/parselleri içerisinde kalıyorsa hangi parsel/parseller içerisinde kaldığını da belirtir şekilde, krokili ve koordinatlı rapor alınmalı; ziraat mühendisi bilirkişiden, taşınmazın toprak yapısını ve niteliğini, zirai durumunu, üzerinde sürdürülen zilyetliğin şeklini ve süresini, taşınmaz üzerindeki bitki örtüsünü, taşınmazda imar-ihyanın tamamlandığı tarihi bildirir, komşu parsellerle karşılaştırmalı değerlendirmeyi ve taşınmazın değişik yönlerden çekilmiş fotoğraflarını içerir, önceki bilirkişi raporlarını da irdeler şekilde ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı; jeodezi ve fotoğrametri mühendisi bilirkişisine, dosya arasında bulunan hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle incelenmesi neticesinde, taşınmazın sınırlarını ve niteliğini, imar-ihyası tamamlanmış ise tamamlandığı tarih ile üzerinde sürdürülen zilyetliğin başlangıcını, şeklini ve süresini belirtir şekilde rapor düzenlettirilmeli; davacı adına paylı şekilde kayıtlı olduğu bildirilen 46 ve 48 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin yukarıda açıklanan kayıtlar getirtildikten sonra, 3402 sayılı Kanun'un 14. maddesi uyarınca, dava konusu taşınmazın bulunduğu aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden zilyetlik yoluyla kazanılabilecek 40/100 dönüm norm sınırı da göz önünde bulundurulmalı; bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Mahkemece bu yönler göz ardı edilerek, eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, kabule göre de; dava konusu taşınmaz bölümünün hangi vasıfla tesciline karar verildiğinin kararda yer almaması da isabetsiz olup, hükmün bu nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

IX. SONUÇ

Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı Hazine temsilcisi ile dahili davalı ... vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle hükmün BOZULMASINA, alınan peşin harcın dahili davalı ...’na iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/04/2022 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.

Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, karar ve ilam harcının da Hazine harçtan muaf olduğu için davacıdan alınmasına karar verilmiştir.

Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda işin esası bakımından bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.

Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılmayan karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hükmün resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323. maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1.maddesi de açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.

Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.

Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyelerdir. Davalının hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi’nin bozulmasını, hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr. Baki Kuru da ( Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5.cilt 5339.sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.

Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... Tüzel Kişiliği ise yargı harçlarından muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken ( doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.

Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.

Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım”ın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler. Herhangi bir yasada davalının kim olacağının belirtilmesi bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı anlamına gelmediği için TMK 713/3.maddede davalının kim olacağının belertilmesi nedeniyle de, davalı yargılama giderlerinden muaf olmayacaktır.

Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.

Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, yargılama giderlerinin davanın açılmasından kesinleşmesine kadar bir bütün olması nedeniyle, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.

Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyenin ise yargılama giderlerinden muaf olmaması, harcın ve diğer yargılama giderlerinin davacıdan alınması yönündeki hükmün doğru olmaması nedeniyle bu hususların da bozma sebebi yapılması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun (esasa ilişkin bozma sebeplerine katılmakla birlikte) bu görüşüne katılmıyorum.