Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4428 E. 2022/3465 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hazine adına tescil davasında, davalı belediyeler aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olup olmadığı hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: Davanın niteliği gereği, davalı belediyelerin yasal hasım konumunda olduğu ve aleyhlerine yargılama giderine hükmedilmesinin mümkün olmadığı gözetilerek hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TESCİL

Taraflar arasında görülen kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmazın tescili istekli davanın yapılan yargılaması sonunda İlk Derece Mahkemesince, davanın kabulüne dair verilen karar hakkında davacı Hazine vekili tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucunda, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına dair verilen karara, İlk Derece Mahkemesince uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne ilişkin karar, süresi içinde davalı ... Belediye Başkanlığı vekili ve davalı ... Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı Hazine vekili, çekişmeli taşınmaz bölümünün Devletin hüküm ve tasarrufunda olan yerlerden olduğu iddiasıyla Hazine adına tescilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı ... Belediye Başkanlığı ve davalı ... Başkanlığı vekili cevap dilekçesinde, açılan davanın hukuki dayanağının olmadığını ve husumetin kendilerine yöneltilmesinin hatalı olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 02.07.2015 tarihli ve 2015/94 Esas, 2015/330 Karar sayılı kararıyla çekişmeli taşınmaz bölümünün Devletin hüküm ve tasarrufunda olan yerlerden olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, fen bilirkişisi tarafından hazırlanan rapor ve eki haritada (A1) ve (A2) harfleriyle gösterilen toplam 12.329,19 metrekare yüzölçümündeki bölümün davacı Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Bozma Kararı

Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 22.10.2018 tarihli ve 2016/3127 Esas, 2018/6100 Karar sayılı ilamıyla; “6360 sayılı Yasa uyarınca Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Gemlik Belediye Başkanlığının davaya dahil edilmesi gerektiği" gerekçesiyle karar bozulmuştur.

3. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin 09.05.2019 tarihli ve 2019/58 Esas, 2019/248 Karar sayılı kararıyla, çekişmeli taşınmaz bölümünün Devletin hüküm ve tasarrufunda olan yerlerden olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, fen bilirkişisi tarafından hazırlanan rapor ve eki haritada (A1) ve (A2) harfleriyle gösterilen toplam 12.329,19 metrekare yüzölçümündeki bölümün davacı Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiştir.

4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... Belediye Başkanlığı vekili ve davalı ... Başkanlığı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

5. Temyiz Nedenleri

Davalı ... Belediye Başkanlığı vekili ve davalı ... Başkanlığı vekili, temyiz dilekçelerinde; verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğu ve yasal hasım oldukları halde aleyhlerine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmişlerdir.

6. Gerekçe

6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Kadastro sonucu Gemlik ilçesi, Umurbey Mahallesi çalışma alanında bulunan 1964 yılında yapılan kadastro çalışmaları esnasında çalılık olduğu gerekçesiyle tespit harici bırakılan taşınmazın davacı Hazine adına tescili isteğinden ibarettir.

6.2. İlgili Hukuk

6.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 715/1. maddesi, "Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır."

6.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 18/1. maddesi, " Yukarıdaki maddelerin hükümleri dışında kalan ve tescile tabi bulunan taşınmaz mallar ile tarım alanına dönüştürülmesi veya ekonomik yarar sağlaması mümkün olan yerler Hazine adına tespit olunur." hükümlerini düzenlemiştir.

6.3. Değerlendirme

Davalı ... Belediye Başkanlığı vekili ve Gemlik Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz isteği, aleyhine hükmedilen yargılama giderleri ile vekalet ücretine yöneliktir. Mahkemece, yargılama giderlerinin davalılardan alınmasına karar verilmiş ise de, davanın niteliği itibariyle ... ve Gemlik Belediyesi yasal hasım konumunda olduklarından aleyhlerine yargılama giderine hükmedilmesi mümkün bulunmadığından, Mahkemece, yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılması ve davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.

V. SONUÇ:

Davalıların temyiz itirazları açıklanan nedenle yerinde ise de; bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün fıkrasının 5. ve 6. Bentlerinin hükümden çıkarılarak yerine 5. bent olarak "Davanın niteliği gereği yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına ve davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına'' cümlesinin yazılmasına, 7. ve 8. bentlerin numaralarının sırayla 6 ve 7 olarak değiştirilmesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 438/7. maddesi hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davalılara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/04/2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.

Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderlerinden harç bakımından davalı hazinenin harçtan muaf olması nedeniyle bakiye harç almazken davcının yatırdığı peşin harcın iadesine karar vermemiş, harç dışındakilerin davalıdan alınmasına karar vermiştir.

Yargılama giderleri davalılarca temyize getirilmiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı, diğer yargılama giderlerinin ise davalıdan tahsiline karar verilmesinin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılmayan karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan ve diğer yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323. maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1. maddesi de açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.

Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.

Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, Hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr.Baki Kuru da ( Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5. cilt 5339. sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.

Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken ( doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.

Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “ yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.

Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.

TMK 713/3. maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmekte, tapu iptal tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olduğu şeklinde yorumlanamaz.

Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.

Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca yargılama giderleri bir bütündür. Davanın açılmasından kesinleşmesine kadar aynı yasal düzenlemelere tabidir. İlk derece mahkemesinde alınmayan yargılama gideri aynı gerekçeyle istinaf ve temyiz kanun yollarında da alınmamalı veya alınmalıdır. Bir dava ilk derece mahkemesinde hangi hükümlere tabiyse kanun yollarında da aynı hükme tabidir.

Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davacının ise lehine hüküm kurulması nedeniyle Yerel Mahkeme kararının Harca ilişkin hükmünün “ Davalının harçtan muaf olması nedeniyle harç alınmasına yer olmadığına, davacı tarafından yatırılan peşin nispi harcın davacıya iadesine” yazılmak suretiyle, diğer yargılama giderlerine ilişkin hükmün ise doğru olması nedeniyle kararın bu gerekçeyle düzeltilerek onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun farklı gerekçeyle düzelterek onama görüşüne katılmıyorum.