Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4445 E. 2022/3770 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışması sırasında Hazine adına tescil dışı bırakılan taşınmazın davacı tarafından zilyetlikle kazanıldığı iddiasıyla tapu kaydının iptali ve adına tesciline karar verilmesi üzerine davalı Hazine vekilinin yaptığı temyiz başvurusunun incelenmesi.

Gerekçe ve Sonuç: Dosya içeriğine, toplanan delillere ve mahkeme kararının gerekçesine göre, davacının zilyetlikle mülk edinme koşullarını sağladığı ve yerel mahkemenin kararında bir isabetsizlik bulunmadığı gözetilerek, temyiz isteminin reddine ve yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen tescil davasında bozma kararına verilen karar uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne ilişkin verilen karar, süresi içinde davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 1.500,00 m² yüzölçümlü hali vasıflı arazinin müvekkilinin öncesinde babası ... tarafından kullanıldığını, esasında köyün eski yerleşim yerinde bataklık olması, çocukların sıtma hastalığına yakalanması nedeniyle dönemin ihtiyar heyetinin müvekkilinin dedesine ve 8-10 aileye tescil talep edilen bölgede yerleşmeleri için yer gösterdiğini, taşınmazın bahçe yapmak suretiyle ve ev olarak kullanıldığını, zilyetliğin devir ve temliklerine dayalı olarak müvekkilinin uhdesine geçen taşınmaz üzerinde önceki zilyetlik süreleri ile birlikte 50 yılı aşkın süre geçtiğini, bu durumda yasanın aradığı koşulların oluştuğunu belirterek yaklaşık 1.500,00 m² yüzölçümlü taşınmazın müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II.CEVAP

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının malik sıfatıyla zilyetlik iddiasının araştırılması için Devlete veya diğer bir kişiye ecrimisil veya kira bedeli verip vermediği hususunun araştırılmasının gerektiğini, davacının dava konusu taşınmazı imar ve ihya edip etmediği hususunun titizlikle araştırılması gerektiğini, hava fotoğrafları ile durumun araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddi savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemece, dava dilekçesi, cevap dilekçesi, müzekkere cevapları, bilirkişi raporları, keşif mahalinde dinlenen tanık beyanları, hava fotoğrafları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Raporda "A" rumuzu ile gösterilen 1.493,67 m² yüzölçümlü dava konusu taşınmazın kadastro çalışmasında kimsenin zilyet ve hak iddiasında bulunmadığı yerlerden olduğu için tespit dışı bırakılan Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan hali arazi olduğu, 1953 tarihli hava fotoğrafında hali arazi olduğu, üzerinde tarımsal faaliyet yapılmadığı, 1990 tarihli hava fotoğrafında ise tarım arazisi olduğu, sınırlarının belli olduğu, üzerinde 2 adet bina ve 1 adet ahırın mevcut olduğu, 3 katlı inşaat halindeki binanın güney kısımlarında ağaçların bulunduğu, ağaçların 35-40 yaşlarında olduğu, imar ihyasının tamamlandığı, diğer bir deyişle imar ve ihya yoluyla tarıma elverişli hale getirilmiş olduğu, zamanaşımı yoluyla iktisap edilebileceği, taşınmazın 1992 yılı basımı memleket haritasında da herhangi bir orman bitki örtüsü ihtiva etmeyen açık alana isabet ettiğinin belirlendiği, çayır, mera vasfında olmadığı, köy ortak malı ve harman yeri olarak da kullanılmadığı, bahçe kullanımında tarım arazisi olarak değerlendirildiği, tanık beyanlarına göre de öncesinde davacının babası olan ... tarafından kullanıldığı, ölümünden sonra davacı tarafından kullanılageldiği belirtilmiş olmakla; davanın kabulü ile; Ankara ili, ... ilçesi, ... Mahallesi Köyiçi Mevkiinde 08/05/2014 havale tarihli bilirkişi kurulu raporuna ekli krokide 1292 Parsel sayılı taşınmazın doğusunda Kırmızı renkli (A) ile gösterilen taşınmazın 1493,67 m²'lik kısmının davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili ile davalı Ankara Büyükşehir Belediyesi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Bozma Kararı

Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 02/05/2016 tarih 2015/5397 E. 2016/5023 K sayılı bozma kararında “Dava, TMK’nın 713/1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddelerine dayalı tescil isteğine ilişkindir. Bu nitelikteki davalarda TMK'nın 713/4 ve 5. fıkraları gereğince keşif sonucu elde edilen bilirkişinin rapor ve krokisine göre gerekli yerel ve gazete ilanlarının yöntemine uygun bir biçimde yapılması, ilanın yapıldığı gazete ile ilan tutanaklarının dosya arasına konulması, yasal 3 aylık sürenin dolmasının beklenilmesi, yararı olan kişilere itiraz hakkı tanınması gerektiğinin düşünülmemiş olmasının isabetsizliğine” değinilerek karar bozulmuştur.

3. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin 31/10/2019 tarih 2019/60 E. 2019/205 K. sayılı kararıyla, taşınmazın 1953 tarihli hava fotoğrafında hali arazi olduğu, üzerinde tarımsal faaliyet yapılmadığı, 1990 tarihli hava fotoğrafında ise tarım arazisi olduğu, sınırlarının belli olduğu, üzerinde 2 adet bina ve 1 adet ahırın mevcut olduğu, 3 katlı inşaat halindeki binanın güney kısımlarında ağaçların bulunduğu, ağaçların 35-40 yaşlarında olduğu, imar ihyasının tamamlandığı, diğer bir deyişle imar ve ihya yoluyla tarıma elverişli hale getirilmiş olduğu, zamanaşımı yoluyla iktisap edilebileceği, taşınmazın 1992 yılı basımı memleket haritasında da herhangi bir orman bitki örtüsü ihtiva etmeyen açık alana isabet ettiğinin belirlendiği, çayır, mera vasfında olmadığı, köy ortak malı ve harman yeri olarak kullanılmadığı, bahçe kullanımında tarım arazisi olarak değerlendirildiği, tanık beyanlarına göre öncesinde davacının babası olan ... tarafından kullanıldığı, ölümünden sonra da davacı tarafından kullanılageldiği belirtilmiş olmakla; davanın kabulü ile; Ankara ili, ... ilçesi, ... Mahallesi Köyiçi Mevkiinde bulunan 08/05/2014 havale tarihli bilirkişi kurulu raporuna ekli krokide 1292 Parsel sayılı taşınmazın doğusunda Kırmızı renkli (A) ile gösterilen taşınmazın 1.493,67 m²'lik kısmının ... oğlu ... adına son parsel numarasından sonraki numara verilmek kaydıyla tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

4.Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

5. Temyiz nedenleri

Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; taşınmazın bulunduğu mahallin Ankara Büyükşehir Belediyesinin mahallesi olduğunu ve taşınmazın imar-ihya ile kazanılabilecek yerlerden olmadığını, taşınmazın babasından davacı ve kardeşlerine kaldığının beyan edildiğini, TMK 701 ve 702. maddelerinin değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, 1952 yılında yapılan kadastro sırasında “Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yer” olarak tescil harici bırakılan taşınmazın davacı adına tescili isteğinden ibarettir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. "

3.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, " Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. "

3.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi, "– Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.’’ hükümlerini içermektedir.

3.3. Değerlendirme

3.3.1. Çekişmeli taşınmazın yörede 1952 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu belirtilerek tescil harici bırakıldığı, davacının zilyetlik hukuki nedenine dayalı olarak tescil talep ettiği, İlk Derece Mahkemesince zilyetlikle mülk edinme koşullarının oluştuğu gerekçesiyle yazılı şekilde karar verildiği görülmüştür.

3.3.2. Dosya içeriğine, toplanan delillere, (VI.) no.lu paragrafta yer verilen İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesine göre yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

V. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; davalı Hazine’nin yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, 10/05/2022 tarihinde dava konusunun değeri itibariyle kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

- MUHALEFET ŞERHİ -

Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1.maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.

Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, ne var ki yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davacıdan alınmasına karar verilmiştir.

Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.

Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323.maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1.maddesi de açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.

Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.

Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, Hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr.Baki Kuru da (Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5.cilt 5339.sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.

Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken ( doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.

Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “ yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.

Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.

TMK 713/3.maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmekte, tapu iptal tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz. Yasa Koyucu genel kurala istisna getirmek isteseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde ve 6292 sayılı Yasanın 9.maddesinde olduğu gibi açık düzenleme getirirdi.

Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.

Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca yargılama giderleri bir bütündür. Davanın açılmasından kesinleşmesine kadar aynı yasal düzenlemelere tabidir. İlk derece mahkemesinde alınmayan yargılama gideri aynı gerekçeyle istinaf ve temyiz kanun yollarında da alınmamalı veya alınmalıdır. Bir dava ilk derece mahkemesinde hangi hükümlere tabiyse kanun yollarında da aynı hükme tabidir.

Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyenin ise harçlardan muaf olmaması, harcın davacıdan alınmasının doğru olmaması ve bu yanlışlığın düzeltilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemesi nedeniyle, İlk Derece Mahkemesinin kararının hüküm fıkrasından harcın davacıdan alınmasına ilişkin kısmın çıkarılarak yerine, davalı Hazine harçtan muaf olduğundan davacının yatırdığı peşin harcın kendisine iadesine cümlesi yazılmak suretiyle hükmün düzeltilerek onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun onama görüşüne katılmıyorum.