"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SAMSUN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
.....
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - YARGILAMANIN YENİLENMESİ
Taraflar arasındaki kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin açılan davadan dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin kararın, davalılar tarafından istinaf edilmesi üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; davalıların istinaf başvurusunun kabulüne dair verilen karara karşı yargılamanın yenilenmesi talebiyle açılan dava sonucunda, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi tarafından verilen ret kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.
I. DAVA
Davacı 14/06/2019 havale tarihli dilekçesinde özetle; kök muris sıfatıyla annesinin babası olan ... ...'nın kızına mal vermemek için kadastro tespiti yapılırken hile yaparak bu dava konusu gayrimenkulleri annesi ...'na herhangi bir gayrimenkul bırakmayacak şekilde diğer 5 oğluna pay ederek kadastro işlemi yaptırdığını, böylelikle açıkça mal kaçırdığını 26/02/2014 tarihinde annesi vefat ettikten sonra ve mirasçısı olarak terekesini kontrol ettiğinde öğrendiğini, olayın mutlak muvazaanın bir örneği olduğunu, Of Asliye Hukuk Mahkemesinin 27/06/2018 gün ve 2016/103 Esas, 2018/470 Karar sayılı kararla kendisinin talebi haklı görülmüşse de bir kısım davalıların istinaf istemi üzerine verilen yeni kararda Samsun Bölge Adliye Mahkemesinin 10 yıllık hak düşürcü süreyi gerekçe göstererek istinaf edenler lehine yeniden karar vererek talebini kısmen kabul kısmen red ettiğini, muvaazalı işlemlerde bu işlemlere karşı iptal yönündeki talepler için zamanaşımı veya hak düşürücü süre olmadığını, dedesi ... ...'nın hiçbir bedel almadan hileli kadastro işlemleri ile annesi dışındaki 5 erkek çocuğuna gayrimenkulleri tapulayarak aslında bağışlama niyetiyle hareket ettiği halde resmi kayıtlarda ve görüntüde fiilen kullandıkları bahanesiyle annesinin aleyhine ancak diğer 5 erkek çocuğunun lehine mal kazandırımında bulunduğunu, bu şekilde kendi adına tapulu mal bırakmadığını, kadastro işlemi yapıldığında kök muris dedesi ... ...'nın kadastro işlemi ile gayrimenkul kazandırdığı çocuklarından ...'nın 8, ...'nın 12 yaşında olduğunu, bağışlama olduğu için kadastro işleminde o günün muhtarı ve mahalleden birini şahit göstererek 8 yaşındaki erkek çocuğunun söz konusu gayrimenkulleri sahiplendiği ve tasarruf ettiği şeklindeki gerçek dışı beyanları resmi makamları kullanarak kayda geçirmekte bir sıkıntı duymadığını, açtığı davanın süreye bağlı kadastro tutanaklarının hatalı yapılmasından kaynaklanan bir iptal talebi olarak değerlendirilmesinde hataya düşüldüğünü ve bu nedenle yargılamanın yenilenmesini talep etmiştir.
Davacı 16/10/2019 havale tarihli beyan dilekçesi ile; 1976 yılı itibariyle dava konusu taşınmazı en az 20 yıldır kullandığı yazılan ...'nin 7 yıldır ölü olduğunu, resmi evrakta sahtecilik yapıldığını, dedesinin 1976 Temmuz ayı itibariyle aynı yeri 40 yıldan fazladır kullandığını, aynı yeri aynı anda kullanmalarına rağmen tapunun dayılarına çıkarıldığını, eğer süre 10 yıllık süre olacaksa olayı öğrendiği annesinin ölümünden sonraki 10 yıl olması gerektiğini, çünkü bilmediği bir şeye itiraz edemeyeceğini, dedesinin mal kaçırdığını, kadastro geçmediği için elinde tapu olmadığından çocuklarına satış yapamadığını ve bu nedenle hileli kadastro işlemiyle bağışlama yaparak muvazaa yaptığını belirtmiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili 10/03/2020 havale tarihli beyan dilekçesinde özetle; davacının yargılamanın iadesi dilekçesi incelendiğinde yargılamanın iadesi sebebi olarak muris muvazaasını öne sürdüğünü, davacı tarafın yargılamanın iadesini gerektirecek nedenlerden hiçbirini ileri süremediğini, dava konusu taşınmazların kadastro tespitlerinin 1978 yılında yapıldığını, 38 yıl sonra açılan davanın Medeni Kanun'un 2. maddesinde belirtilmiş olan iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil ettiğini, bu nedenle davacının yargılamanın iadesi talebinin yasal koşullarının oluşmaması nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ SIFATIYLA İSTİNAF KARARI
Taraflar arasında 138 ada 3 parsel yönünden muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil, diğer taşınmazlar yönünden ise kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tesciline ilişkin dava sonucu Of Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 27/06/2018 gün ve 2016/103 E. 2018/470 K. sayılı ilamıyla davanın kısmen kabulüne karar verildiği hükmün davalılar ..., ... ve ... tarafından istinaf edilmesi üzerine Dairenin 01/03/2019 tarihli ve 2018/2065 Esas, 2019/424 Karar sayılı kararıyla 119 ada 3,115 ada 30 ve 36 parseller yönünden açılan davanın hak düşürücü süre nedeni ile reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı tarafından yapılan yargılamanın iadesi talebinde 6100 sayılı HMK'nın 375. maddesinde tahdidi olarak sayılan yargılamanın iadesi sebeplerinden hiçbirisinin ileri sürülmediği gerekçesiyle yargılamanın iadesi davasının reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin yukarıda sözü edilen kararına karşı yasal süresi içerisinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
2.1. Davacı, temyiz dilekçesinde, açtığı davanın süreye bağlı kadastro tutanaklarının hatalı yapılmasından kaynaklanan bir iptal talebi olarak değerlendirilmesinde hataya düşüldüğünü, tutanakların hileli bir şekilde tespitinin yapıldığını, bu taşınmazlar üzerinde kendisinin de miras payı olduğunu belirterek Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi 2019/1694 Esas ve 2020/435 Karar sayılı kararının bozulmasını talep etmiştir.
2.2. Davacının 13/03/2020 tarihli dilekçesiyle yaptığı temyiz talebi taşınmazın değerinin temyiz kesinlik sınırının altında kaldığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince 30/03/2020 tarihli ek kararla reddedilmiştir.
3. Ek Kararın Temyizi Nedenleri
Davacı, ek kararın temyizi dilekçesinde, dava değerinin Mahkeme tarafından tamamlatılmadığını, taşınmazın aynına ilişkin davalarda kesinlik sınırının keşfen belirlenmesi gerektiğini, işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken usulden ret kararlarıyla mağdur edildiğini belirterek, ek kararın bozulmasını talep etmiştir.
4. Gerekçe
4.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, yargılanmanın iadesi istemine ilişkindir.
4.2. İlgili Hukuk
4.2.1. 6100 sayılı HMK’nın 374. maddesinde; "Yargılamanın iadesi, kesin olarak verilen veya kesinleşmiş hükümlere karşı istenebilir" hükmü düzenlenmiştir.
375/1-c maddesi; “Vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması.”
377/1-b maddesi; 375. maddenin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde öngörülen hâllerde, kararın davalıya veya gerçek vekil veya temsilciye tebliğ edildiği; alacaklı veya davalı yerine geçenlerin karardan usulen haberdar olduğu, ...tarihten itibaren üç ay ve her hâlde iade talebine konu olan hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıldır.
4.3. Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşıma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının sac ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.
4.3.1. 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile "Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir." hükmü getirilmiştir.
4.3.2. Bahsi geçen 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.
4.3.3. Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüde yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecaatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasanın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmaktadır.
4.4. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinin yerinde olmasına göre işin esası ile ilgili Bölge Adliye Mahkemesince (III) no.lu paragrafta yer verilen gerekçeyle yazılı şekilde şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Ancak, (IV./4.2) no.lu paragrafta izah edilen gerekçeye göre ek kararla temyiz talebinin reddi doğru olmamıştır.
V. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle;
1-Davacının ek karara yönelik yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 30.03.2020 tarihli EK KARARININ KALDIRILMASINA
2- Davacının esasa ilişkin karara yönelik temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370 inci maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 26,30 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 06/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptali ve tescil davasının yargılamasının yenilenmesine ilişkindir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan Mahkemece re'sen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı Yasa'nın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrimenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasa'da temyiz sınırı için gayrimenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı Yasa'nın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. ... “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981. sayfasında “Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum. Diğer yandan;
Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından hiç gösterilmediği, yenilenmesi istenen dosyada yapılan keşifle belirlenen değerin esas alındığı bu değerin temyiz kesinlik sınırının altında kaldığı, her ne kadar yargılamanın yenilenmesi tarihi ile önceki dosyanın davasının açılış tarihi farklı ise de arada geçen zamanla enflasyon artış miktarları karşılaştırıldığında taşınmazın değeri artsa dahi yine de temyiz kesinlik sınırını aşmayacağı kanaatiyle bu eksiklik esasa müessir görülmeyerek davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan kesin olarak reddedildiği, bu kararın temyiz talebinin de kararın değer itibariyle temyiz kesinlik sınırının altında kaldığı gerekçesiyle ek karar ile reddedildiği dosya kapsamıyla sabittir.
Anayasanın 36. maddesinin ise somut olayda uygulanması, ancak mahkeme önünde tarafların eşitliği ilkesi bakımından olabilir. Bu durumda da 6100 sayılı HMK hükümlerinin herkes için aynı şekilde uygulanmasıyla bu ilke gerçekleştirilebilir. Sayın çoğunluk HMK'nın dava değeri ve kanun yollarına ilişkin yukarıda belirtilen hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğunu düşünüyorsa bu hükümlerin iptali yoluna gitmelidir.
Hal böyle olunca, taşınmazın keşfen belirlenen değeri dava değeri olup bu değer üzerinden temyiz talebinin reddine karar verilmesi isabetlidir. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından Bölge Adliye Mahkemesince verilen ek kararın onanması gerekirken Bölge Adliye Mahkemesinin kararında ısrar hakkını da elinden alacak şekilde ek karar kaldırılarak esasa ilişkin hükmün onanmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.