"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ: VİZE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapu iptal tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, bir kısım davacılar tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından başvurunun esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde bir kısım davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle davacı tarafın dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar dava dilekçesinde özetle, Vize ilçesi, Küçükyayla köyünde yapılan kadastro tespit çalışmaları sırasında 102 ada 168 parsel sayılı taşınmazın hatalı olarak davalı ... adına, 102 ada 169 parsel sayılı taşınmazın ise davalı Maliye Hazinesi adına tespit ve tescil edildiğini, aslen iki parselin bütün halde kendilerine ait olduğunu, 40 yılı aşkın süredir malik sıfatıyla zilyetliklerinde bulunduğunu bildirerek, davalılar üzerindeki tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili, davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... ön inceleme duruşmasındaki beyanında, davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece, davacıların dava dilekçesinde taşınmazların bütün olarak 40 yılı aşkın süredir kendilerinin malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduğunu ileri sürerek adlarına tesciline karar verilmesini talep ettikleri, ön inceleme duruşmasındaki beyanlarında ise anneleri ...'dan intikal ettiğini ifade etmeleri karşısında ...'ın davada yer almayan mirasçılarının davaya dahil edildiği, dahili davalıların taşınmazların muris anneleri ...'dan tüm mirasçılara kaldığını beyan ettikleri, keşifte dinlenen tanıkların da taşınmazların babasından ...'a kaldığını bildirdikleri, davacılar tarafından taşınmazın anneleri tarafından sadece kendilerine bırakıldığı hususu ispatlanamadığı gibi, 8-10 yıldır tarımsal amaçlı kullanılmadığının da sabit olduğu, 3402 sayılı Kanun'un 14. maddesinde aranan zilyetlik olgusunun da ispatlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar ... ve ... istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacılar ... ve ... istinaf dilekçesinde, kadastroca davalı ... adına yapılan tespit ve oluşturulan tapu kaydının hatalı olduğunu, Mahkemece murisin dava dışı mirasçılarının davaya dahil edildiğini ve taşınmazların anneleri Hayriye'den kaldığını ifade ettiklerini, kendilerinin de taşınmazların annelerinden kaldığını ve ... mirasçıları adlarına tesciline karar verilmesini kabul ettiklerini, bu yönde Mahkemece beyanlarına başvurulabileceğini, dahili davalıların duruşmadaki beyanlarının açılan davaya muvafakat anlamına geldiğini, kaldı ki davaya muvafakatinin bulunmadığının kabulü halinde terekeye temsilci tayini ile davaya tereke temsilcisi vasıtasıyla devam olunması ve Mahkemece bu yönde işlem yapılması gerektiğini bildirerek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 21/11/2019 tarihli ve 2019/112 E., 2019/1752 K. sayılı kararıyla; kadastro tespit tutanağında 168 parselin ... kızı ...'ın 25 yılı aşkın bir zamandan beri nizasız ve fasılasız malik sıfatıyla zilyet ve tasarrufunda bulunduğu, 169 parselin ise ...'ın zilyet ve tasarrufunda bulunmasına rağmen ilgilisi tarafından herhangi bir belge ve bilgi ibraz edilemediğinden 168 parselin ..., 169 parselin ise Maliye Hazinesi adına tespit ve tescil edildiğinin belirtildiği, yapılan keşif sonrası alınan ziraat mühendisi bilirkişi raporunda taşınmazların yıllardır tarımsal amaçlı kullanılmadığının bildirildiği, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinilebilmesi için diğer şartların yanında ayrıca zilyetliğin aralıksız devam etmesinin zorunlu olduğu, dava konusu taşınmazlar üzerinde davacıların nizasız ve fasılasız zilyetliklerinin ve tutanakların aksinin ispatlanamadığı, davacılar açısından zilyetlikle iktisap koşullarının oluşmadığı anlaşıldığından, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş olmasında isabetsizlik bulunmadığı, yapılan inceleme sonunda usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunan Yerel Mahkeme kararına yönelik bir kısım davacıların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar ... ve ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz nedenleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle, çekişmeli taşınmazların davalılar ile alakası olmadığını, taşınmazların senetsizden tespit ve tescil edildiğini tanık beyanlarının önem arz ettiğini ancak Bölge Adliye Mahkemesi tarafından tanık beyanlarına değer verilmediğini ileri sürerek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptal ve tescili isteğinden ibarettir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
3.2.2. Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının saç ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.
3.2.3. 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile "Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir." hükmü getirilmiştir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Hemen belirtmek gerekir ki, 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.
3.3.2. Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüte yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasanın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmakla, temyiz incelemesi yapılmıştır.
3.3.3. Dosya içeriğine, Mahkemece kararında açıklandığı gibi işlem yapılıp sonucuna göre hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacıların temyiz itirazları yerinde değildir.
3.3.4. Ancak davacılar dava dilekçesinde çekişmeli taşınmazın kendi adlarına tescilini, ön inceleme duruşmasında ise annelerinden kendilerine intikal ettiğini beyan etmeleri üzerine Mahkemece davacılar dışındaki mirasçıların dahili davalı olarak davaya dahil edilmesi doğru değil ise de bu husus temyiz edilmediğinden (IV.3.) numaralı paragrafta belirtilen şekilde kararın verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle, davacıların yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL onama harcının temyiz eden davacılardan alınmasına 14/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. Maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 dir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından ek 6. Maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı yasanın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.
Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmaz değerinin (12.035TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (58.800TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle Bölge adliye mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.