"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ARAÇ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf isteminin dava değeri itibariyle reddine ilişkin verilen karar süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.
I. DAVA
Davacı dava dilekçesinde özetle, irsen intikal, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak kadastro çalışmaları sonucunda Kızılören Köyü Tüzel Kişiliği adına tarla vasfı ile tespit ve tescil edilen 145 ada 22 parsel sayılı taşınmazın tarafına ait olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı ... Köyü Tüzel Kişiliği temsilcisi cevap dilekçesinde özetle, dava konusu taşınmazın evvelinde Aziz Karışan ve Osman Karışan’ın zilyetliğinde iken kadastrodan 20 yıl önce köy imam lojmanı yapılmak üzere köy tüzel kişiliğine hibe edildiğini, ancak köy bütçesinin yeterli olmaması nedeniyle lojmanın yapılamadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Araç Asliye Hukuk Mahkemesince, davacı tarafın iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davacı istinaf dilekçesinde özetle, dava konusu taşınmazın kayınpederi Aziz tarafından köy tüzel kişiliğine bağışlandığına dair köy ihtiyar heyeti kararı veya noter satış sözleşmesinin mevcut olmadığını, taşınmazın hiçbir zaman köye teslim edilmediğini, taşınmaza kendilerinin zilyet olduğunu, mahalli bilirkişilerin komşu köylerden seçilmesi gerekirken aynı köyden dinlenilmesinin hatta köy ihtiyar heyeti üyesinin bilirkişi seçilmesinin usul ve hukuka aykırı olduğunu belirterek ret kararın ortadan kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Ankara Bölge Adliye Mahkemesinin 03.06.2020 tarihli 2019/1989 E., 2020/510 K. sayılı kararıyla HUMK’un 427. maddesinde taşınır mal ve alacak davalarından söz edildiğinden gayrimenkul davaları için kesinlik sınırı bulunmamakta iken HMK’nın 341/2. maddesinde menkul, gayrimenkul veya davanın gayrimenkulün aynına ilişkin olup olmadığı gibi bir ayrıma gidilmeksizin "mal varlığı" davaları olmak üzere düzenleme bulunduğu, taşınmazın dava tarihi itibariyle keşfen belirlenen değerinin 2.265,04 TL olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362/1-a ve 366/1. maddesi yollamasıyla 346/2. maddesi uyarınca istinaf isteminin kesin karara ilişkin olduğu gerekçesiyle, istinaf dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı temyiz dilekçesinde özetle, Bölge Adliye Mahkemesi kararının usul ve Yasa'ya aykırı olduğunu belirterek istinaf dilekçesindeki taleplerini tekrar ile hükmün bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
İşin esasına ilişkin uyuşmazlık, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Diğer bir uyuşmazlık ise temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka anlatımla temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
3.2. İlgili Hukuk
3402 sayılı Kadastro Kanunu Ek 6. maddesi.
3.3. Değerlendirme
Hemen belirtmek gerekir ki, Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının sacayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.
Nitekim 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile "Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.’’ hükmü getirilmiştir. Hükmün gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.
Hal böyle olunca, Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüde yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasal denetim yollarının kullanımı önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasa'nın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmakla, istinaf talebinin değer itibarı ile reddine ilişkin kararın yerinde olduğu söylenemez.
Kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılmış olan eldeki tapu iptali ve tescil davasında, yerel mahkeme kararının değer itibariyle kesin olduğundan bahisle istinaf incelemesinin yapılmaması yukarıda değinilen yasal düzenlemeye aykırıdır.
Hâl böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken dava değeri gerekçe gösterilerek istinaf dilekçesinin reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davacının temyiz taleplerinin kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz eden davacıya geri verilmesine, 12/09/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğuyla karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptali - tescil davasıdır.
İlk Derece Mahkemesince verilen kararın istinaf talebi, değer itibariyle istinaf sınırının altında olduğu gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince reddedilmiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle istinaf incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Temyize ve istinafa ilişkin hükümler 6100 sayılı ...da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun'un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “miktar veya değeri bir milyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
...nın İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar başlıklı 341. maddesinin 2. fıkrası ise “Miktar veya değeri 10.280 Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir” demek suretiyle istinaf sınırını belirlemiştir.(miktar güncellenmiştir) Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasası'nın Ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından Ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK.un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı ...nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasa'da temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı Yasa'nın Ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle ...nın 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun Ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki KURU “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981. sayfasında “Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile düzenlenen “Hak arama hürriyeti” nin somut olayla ilgisi bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk, dava değerinin düşük olması nedeniyle kanun yolunu kapatan HMK hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyorsa öncelikle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapması gerekir. Aksi halde halen yürürlükte bulunan veya uygulama tarihinde yürürlükte bulunan yasanın şu veya bu gerekçelerle uygulanmaması keyfilik sonucunu doğuracaktır. Diğer yandan kanun yolu denetiminde sınır getiren tüm yasa maddeleri için aynı uygulamaya gidilmesi halinde bütün kararlara karşı kanun yolu denetimi açılacak ki bunun kabulü mümkün değildir.
Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 1.000 TL olarak gösterildiği, keşfen değerin 2.265 TL olarak belirlendiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun değerden reddedildiği, Temyiz talebinin ise ek karar ile değerden reddedilmediği, Bölge Adliye Mahkemesinin, istinaf talebinin değer yönünden reddine ilişkin kararın temyize geldiği dosya kapsamıyla sabittir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından taşınmaz değerinin istinaf inceleme sınırının altında olması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesi kararı doğru olmakla birlikte, değerin düşük olması nedeniyle temyiz sınırının altında kaldığı için Bölge Adliye Mahkemesince ek karar ile temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerekirken bu yönde bir karar verilmemiş ise de Temyiz Merciince de temyiz incelemesinin değerden reddedilebileceği gözetilerek, temyiz talebinin değerden reddine karar verilmesi gerekirken farklı gerekçeyle kararın bozulması yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.