Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4891 E. 2022/5766 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasında 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanıp uygulanmayacağı.

Gerekçe ve Sonuç: Kadastro tutanaklarının 27.02.1957 tarihinde kesinleştiği ve davanın 07.01.2016 tarihinde açıldığı anlaşıldığından, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde düzenlenen on yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gözetilerek, yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE

MAHKEMESİ : KAYSERİ 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescili istekli davadan dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince hak düşürücü nedeniyle davanın reddine ilişkin verilen kararın, davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun esastan reddine dair verilen karar süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Kadastro sonucunda Melikgazi ilçesi, Erenköy mahallesi çalışma alanında bulunan 792 ada 38 ve 68 parsel sayılı taşınmazlar tapu kaydı, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle ... oğlu ... adına 15.02.1954 tarihinde tespit edilmiş, kadastro tutanaklarının itiraz olmaksızın 27.02.1957 tarihinde kesinleşmesi üzerine taşınmazlar aynı tarih itibariyle ... adına tescil edilmiş, ardından yörede 3402 sayılı Yasanın 22/a maddesi uyarınca yapılan uygulama kadastrosu sonucunda taşınmazlar 10507 ada 4 ve 7 parsel olarak tapuya tescil edilmiştir. Davacılar ... ve müşterekleri, ...ve .... oğlu 1847 doğumlu ‘’Ekmekçi’’ ...’in çocuklarından Şeyh Mehmet’in oğlu ...’nun mirasçıları olduklarını, davalıların ise müşterek kök muris ...’in evladı ...’nin yasal mirasçıları olduklarını, mamafih kadastro sonucunda kök muristen kendilerine intikal eden yasal miras paylarını alamadıklarını, çekişmeli 10507 ada 4 ve 7 parsel sayılı taşınmazların revizyon gören kayıtlara göre muris ... adına kayıtlı iken vefatı ile kadastro sırasında davalıların yakın mirasbırakanları ... oğlu ... adına tespit ve tescil edildiğini ileri sürerek, miras yoluyla gelen hakka dayalı olarak dava konusu 10507 ada 4 ve 7 parsel sayılı taşınmazlardaki davalıların hisselerinin iptali ile davacılar adına mirasçılık belgesindeki miras payları oranında tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalılar savunmalarında eldeki davanın kadastro öncesi nedene dayalı olarak açıldığı, taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği tarih göz önüne alındığında davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesini, davacıların kök murisin mirasçısı olduklarını ispat külfeti altında olduklarını öte yandan çekişmeli taşınmazlar üzerinde kendi murisleri lehine zilyetlikle mülk edinme koşullarının oluştuğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 11.04.2017 tarih, 2016/8 Esas, 2017/102 Karar sayılı kararıyla; davacının talebinin kadastro öncesi nedene dayandığı, 3402 sayılı yasa uyarınca kadastrodan önceki nedene dayalı davalar yönünden 10 yıllık hak düşürücü süre belirlendiği, somut olayda taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği tarih göz önüne alındığında, dava tarihi itibariyle bu sürenin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

2.İstinaf Nedenleri

Davacılar vekili, kanunların yürürlük zamanına ilişkin kurallara riayet edilmediğini, dava konusu taşınmazlara 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu hükümleri doğrultusunda 1957 yılında kadastro işlemi yapıldığını, 3402 sayılı Kadastro Kanununun yürürlüğe giriş tarihinin 09.10.1987 olduğunu, bu nedenle 1957 yılında yapılan kadastro işlemi için 3402 sayılı Kadastro Kanununun değil 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanununun uygulanması gerektiğini, 2613 sayılı Kanun’un hak düşürücü süreye ilişkin hükümlerinin Anayasa Mahkemesinin 10.02.1970 tarih, 1969/60 Esas-1970/8 Karar sayılı kararı ile iptal edildiğini, vekil edenlerinin kök muris ...’in yasal mirasçıları oldukları hususunun Biga Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/183 Esas-2015/553 Karar sayılı mirasçılık belgesi ile ispat edildiğini, Mahkemece uygulanması gereken kanunun kök murisin ölüm tarihinde yürürlükte bulunan Tevsii İntikal Kanunu olduğunu, mirasçılar arasında zamanaşımı sürelerinin uygulanmayacağını, dava konusu taşınmazların kök muristen kaldığı ispatlandığından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini açıklayarak kararın kaldırılması, davanın kabulüne karar verilmesi isteği ile istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

3. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 19.02.2020 tarihli ve 2018/1432 Esas, 2020/171 Karar sayılı kararıyla, eldeki davada dava konusu taşınmazların öncesi olan 792 ada 38 parsel ve 792 ada 68 parsel sayılı taşınmazlara ait kadastro tutanaklarının 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun yürürlükte olduğu 27.02.1957 tarihinde kesinleştiği, somut olayda kadastro öncesi nedenlere dayalı olarak tapu iptal ve tescil isteğinde bulunulduğu, davanın açıldığı 07.01.2016 tarihine kadar, Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği anlaşıldığına göre, Mahkemece 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde, istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrar ile Mahkemece verilen kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, dava dilekçesindeki açıklamalar ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. Bilindiği üzere 21.6.1987 tarihinde kabul edilen ve 09.07.1987 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde; "Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz." hükmü düzenlenmiş,

3.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun geçici 4. maddesi ile de; "Tapulama ve kadastro mahkemelerince bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kesin hükme bağlanmış uyuşmazlıklara bu Kanun uygulanmaz. Tapulama mahkemeleri ile kadastro mahkemesi sıfatıyla görev yapan asliye mahkemelerinde halen görülmekte olan davalar ile 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılacak davalara bu Kanun hükümleri uygulanır. Bu kanun yürürlüğünden önce düzenlenmiş tapulama tutanakları ve kadastro beyannameleri ile verilmiş bulunan komisyon kararlan geçerliğini korurlar. Bunlara süresi içinde itiraz durumunda bu Kanun hükümleri uygulanır." hüküm altına alınmıştır.

3.2.3. Anayasa Mahkemesi, 8.10.1991 tarihli ve 1991/6 Esas, 1991/36 sayılı kararı ile açıkça; "...İtiraz konusu kuralla kesinleşen kadastro tutanaklarında belirtilen hak, sınırlama, ve tespitlere on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuksal nedenlere dayanılarak dava açılamayacağı esası getirilmektedir. Bu hükümle, ülkede tapu sicilinde kararlılık sağlanması, belli hak düşürücü süre geçtikten sonra kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak taşınmazlarla ilgili hakların yargı organlarında tartışma konusu yapılmasının önlenmesi amaçlanmış, yasakoyucu da bunda kamu düzeni yönünden yarar görmüştür. Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin nitelikleri arasında, "hukuk devleti"ne yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararında, belirtildiği gibi, hukuk devleti, bütün işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygunluğunu başlıca geçerlik koşulu bilen, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa ve hukuk kurallarına bağlılığa özen gösteren, yargı denetimine açık olan yasaların üstünde Yasakoyucunun bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ile Anayasa'nın bulunduğu bilincinden uzaklaşmayan devlettir. Devlet işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygun olması, kazanılmış haklara saygı duyulmasını gerektirir. Ancak, kazanılmış bir haktan söz edilebilmesi için bu hakkın yeni yasadan önceki yürürlükte olan kurallara göre bütün sonuçlarıyla eylemli biçimde elde edilmiş olması aranır. Kamu yararı amacıyla on yıllık hak düşürücü kural getirilirken, daha önce mülkiyet hakkını yitirenlere yeniden bu hakkın tanınmasını isteme olanağı verilmesi adalete aykırı olacağı gibi, mülkiyet hakkı kazananların bu haklarına da zarar verir. Bu bakımdan yapılan düzenleme demokratik toplum kurallarına ve hukukun genel ilkelerine ters düşmediği gibi, kamu yararını öngördüğünden hukuk devleti kavramına da aykırı değildir. Anayasa'nın 35. maddesinde, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu ve bu hak üzerinde ancak kamu yararı amacıyla yasayla sınırlama yapılabileceği belirtilmiştir. İtiraz konusu kural, genel nitelikte, nesnel bir esas getirmekte olup, mülkiyet hakkını değil, yasalarımızda görülen benzer hükümler gibi dava hakkını sınırlamaktadır. Kamu düzeninin gerektirdiği durumlarda yasakoyucunun kimi hak düşürücü süreler koyabileceği doğaldır. Kadastroya dayanılarak kurulan sicillere karşı açılacak davaların hak düşürücü bir süreye bağlanması hukuk ilke ve kurallarına aykırılık oluşturmaz. Mülkiyet hakkının sağlıklı temellere oturtulmasını isteyen yasakoyucu, ayrıca kadastro plânlarının düzenlenmesine büyük önem vererek bunların gerçekleşmesi yolu ile kamu düzenini kurmaya ve korumaya yönelmiştir. Uygulama sonunda saptanan durumun, belli süre geçtikten sonra eski olaylara dayanılarak uyuşmazlık konusu yapılması istenilmemiş ve bunda kamu düzeni yönünden yarar görülmüştür. Bu kuralla getirilen sınırlama, mülkiyet hakkına değil, hak arama özgürlüğüne ilişkindir. Mülkiyet kavramını değiştirmeyen, yapısını daraltmayan, bağını ortadan kaldırmayan, kullanılıp yararlanılmasını engellemeyen, ancak ona bağlı hakların kullanılma süresini düzenleyen kurallar doğrudan hakka yönelik değildir, incelenen düzenlemeyle kısıtlanan, mülkiyet hakkı değil, dava açma hakkı, başvuru hakkıdır..." demek suretiyle anılan hususlara özellikle vurgu yapılarak 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesi ile iptali hususunda yapılan başvuruyu oyçokluğu ile reddetmiştir.

3.3. Değerlendirme

3.3.1. 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesinde, kadastro tutanaklarında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamayacağı ve dava açılamayacağı belirtilerek, mülkiyete ilişkin talepler yönünden hak düşürücü süre öngörülmüş olup, söz konusu yasa maddesindeki hak düşürücü süre, dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilecektir.

3.3.2. Somut olayda dava konusu taşınmazların öncesi olan 792 ada 38 parsel ve 792 ada 68 parsel sayılı taşınmazlara ait kadastro tutanaklarının 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun yürürlükte olduğu 27.02.1957 tarihinde kesinleştiği, kadastro öncesi nedenlere dayalı olarak tapu iptal ve tescil isteğinde bulunulduğu, davanın açıldığı 07.01.2016 tarihine kadar, Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin sürenin geçtiği kuşkusuzdur.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; dosya içeriği ve kararın dayandığı gerektirici nedenlere göre delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, davacıların temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK’nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL onama harcının davacılardan tahsili ile Hazineye irat kaydına 14.09.2022 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.