"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : KOYULHİSAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin kararın, davalı ... tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davalı ... tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili, Sivas ili, .... ilçesi, ... köyünde bulunan 111 ada 2 parsel, 119 ada 1 parsel, 123 ada 30-42-48 parsel 124 ada 79 parsel sayılı taşınmazların davacılar murisi ....’a ait iken kadastro çalışmaları sırasında davalılar adına tespit edildiğini, oysa ki bu taşınmazların muris.....'tan intikal eden taşınmazlar olup her bir kardeşin 1/8 oranında paya sahip olduğunu, ancak kardeşlerden ....’ın bekar ve çocuksuz olarak vefat ettiğini ve dava konusu taşınmazlardaki tüm haklarını Kartal ..... Noterliğinin 18/07/2014 tarihli ve 10764 yevmiye numaralı sözleşmesiyle sağlığında kendisine bakıp gözeten kardeşi ...'a bıraktığını ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının ... adına 2/8 hisse, ... adına 1/8 hisse, ... adına 1/8 hisse, ... adına 1/8 hisse, ... adına 1/8 hisse olarak iptali ile adlarına tescilini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı ..., davaya bir itirazının olmadığını, adına bir parselin tescil edildiğini, tapu verildikten sonra böyle bir durumdan haberinin olduğunu, kardeşlerinin bu yerde hakkı var ise haklarının verilmesi gerektiğini beyan etmiş, davalı ..., son oturumda davacıların haksız olduğunu, davayı kabul etmediğini, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Koyulhisar Asliye Hukuk Mahkemesinin 06/05/2019 tarihli ve 2016/96 Esas, 2019/58 Karar sayılı kararıyla, davaya konu olan yerlerin muris.....’tan intikal eden yerler olduğu, murisin ölümüyle mirasçılar arasında usulüne uygun taksim anlaşması bulunmadığı, tüm mirasçıların nizasız ve fasılasız olarak kullandığı, TMK'nın 713. maddesinde öngörülen zilyetlikle kazanıma ilişkin şartların mevcut olduğu, TBK'nın 611. maddesinde düzenlenen ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi de dikkate alınarak tarafların arasında usulüne uygun taksim sözleşmesi yapılmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile ... ili, .... ilçesi, ..... köyü 111 ada 2, 123 ada 30, 119 ada 1, 123 ada 42, 123 ada 48 ve 124 ada 79 parsel sayılı taşınmazların her birinin tamamını (8) pay kabul ederek, davalı ... adına olan tapu kayıtlarının 6/8 oranında iptali ile; 2/8 payının davacı ..., 1/8 er payının davacılar ..., ..., ..., ... adına tapuya kayıt ve tesciline, 123 ada 23 parsel sayılı taşınmazın tamamını (8) pay kabul ederek, davalı ... adına olan tapu kaydının 6/8 oranında iptali ile; 2/8 payının davacı ..., ..., ..., ... ve ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davalı ... istinaf dilekçesinde özetle, açılan davadan sözlü yargılama tebligatı ile haberdar olduğunu, öncesinde bu davadan bilgisi olmadığını, kendisine dava dilekçesinin tebliğ edilmediğini, delillerini ve savunmalarını bildirmek için süre verilmediğini, keşiften dahi haberinin olmadığını, 1976 tarihinde icra aracılığı ile davacıların taşınmazlarını satın aldığını, İcra Müdürlüğünün dosyası istenildiğinde bu durumun görüleceğini, bu durumun tanık beyanları ile sabit olduğunu, öne sürerek Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 10/06/2020 tarihli ve 2019/1468 Esas, 2020/556 Karar sayılı kararıyla; her ne kadar davalı ... istinaf başvuru dilekçesinde davadan sözlü yargılama tebligatı ile haberdar olduğunu, öncesinde bu davadan bilgisi olmadığını, kendisine dava dilekçesinin tebliğ edilmediğini, delillerini ve savunmalarını bildirmek için süre verilmediğini öne sürmüş ise de; dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilmiş olduğu, 06.05.2019 tarihli son celseye gelerek davacıların haksız olduğunu, davayı kabul etmediğini beyan ettiği, istinaf dilekçesinde belirttiği hususlara ise hiç değinmediği ve savunmasını doğrular bir delile dayanmadığı gerekçesiyle davalının davadan haberdar olduğunun kabulü ile ileri sürdüğü istinaf sebebinin Dairece yerinde görülmediği, dava ve istinafa konu 111 ada 2, 123 ada 30, 119 ada 1, 123 ada 42, 123 ada 48 ve 124 ada 79 parsel sayılı taşınmazların öncesinde kök muris...’a ait olduğu, ölümüyle mirasçılarına intikal ettiği,... terekesinin mirasçıları arasında usulünce taksim edilmediği,...’in ilk eşinden olan çocuklarına miras haklarına karşılık olarak ödeme yapıldığı,... mirasçısı ...’ın dul ve çocuksuz öldüğü, 18.07.2014 tarihli Düzenleme Şeklinde Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi ile miras hakkını kardeşi davacı ...’a bağışladığı, bu durumda 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 15/3 maddesi uyarınca tereke mirasçılarının birbirlerine pay satışı ve devrinin geçerli olduğunun anlaşıldığı ve Mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekeçsiyle istinaf başvurusunun esas yönünden reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davalı, dava dilekçesinin kendisine tebliğ olunmadığı gibi keşif günü, bilirkişi raporları ve sözlü yargılama gününün de tebliğ olunmadığını, delilleri ileri sürme imkanı tanınmadığını, kanuna açıkça aykırı yargılama yürütüldüğünü, dava konusu taşınmazın parasının davacılara ödendiğini ileri sürerek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
Bilindiği üzere, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 10. maddesinin 1. fıkrasına göre tebligat, muhatabın bilinen en son adresine yapılır. Aynı maddenin, 6099 sayılı Kanun ile eklenen 2. fıkrasına göre ise, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır. Aynı Kanun'un 21. maddesinde ise muhatabın adresinde bulunmaması halinde yapılacak işlemler ve bu kapsamda 21/1 maddesinde muhatabın adresten geçici olarak ayrılmış olması halinde tebligat usulü, 21/2 maddesinde ise MERNİS adresine tebligat usulü düzenlenmiştir. Bu yasal düzenlemeler kapsamında tebligatın öncelikle bilinen en son adrese çıkartılması, bu adreste tebliğ edilemeyerek iade edilmesi halinde ise MERNİS adresine çıkartılması gerekmektedir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine göre; “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. (Ek fıkra: 11/1/2011-6099/3 md.) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir.
Yine, aynı Yasa'nın 21. maddesine göre, “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır. (1) (Ek fıkra: 11/1/2011-6099/5 md.) Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16. maddesine göre, “(1)Tebligat, öncelikle tebliğ yapılacak şahsın bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tespitinde, tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır. (2) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Ayrıca başkaca adres araştırması yapılmaz. 79 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılan tebligat zarfında, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir.
Aynı Yönetmeliğin 31. maddesine göre, “(1) Tebliğ memuru; a) Muhatap veya muhatap adına tebligat yapılabilecek kişiler, o adreste bulundukları halde hiçbirinin tebliğ anında gösterilen adreste mevcut olmamaları, b) Muhatap ya da kendilerine tebligat yapılabilecek kişilerin tebellüğden kaçınması, c) Muhatap, gösterilen adreste hiç oturmamış veya bu adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebligatın, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine bu husus meşruhat verilerek çıkarılması hallerinden biri gerçekleştiği takdirde tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclisi üyesinden birine ya da kolluk amir veya memuruna imza karşılığında teslim eder. Tebliğ memuru, ek-1’de yer alan (2) numaralı örneğe uygun olarak düzenlenen ihbarnameyi gösterilen adresteki kapıya yapıştırır. (a) bendinde belirtilen halin gerçekleşmesi durumunda tebliğ memuru, tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. (2) Birinci fıkranın (c) bendi gereğince yapılacak tebligatlarda tebliğ memurunca 30 uncu maddeye göre araştırma yapılmaz.
Öte yandan; yetkili makamlar tarafından bir takım hukukî işlemlerin, bunların hukukî sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kimselere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin de usulünce yapıldığının belgelenmesi olarak tanımlanan tebligat, Anayasa ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının, daha da özelde hukukî dinlenilme hakkının tam olarak kullanılması ve bu suretle adil bir yargılamanın yapılmasını sağlayan çok önemli bir araçtır.
Mahkeme iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Taraflara hukukî dinlenilme hakkı verilmesi anayasal bir haktır. 1982 Anayasası'nın 36. maddesine göre teminat altına alınan iddia ve savunma hakkı ile adil yargılanma hakkı, hukukî dinlenilme hakkını da içermektedir. Yine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nde de hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesinde: "(I) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. (2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b) Açıklama ve ispat hakkını, c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir". hükmü düzenlenmiştir.
Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Zira, insan onurunun yargılamadaki zorunlu bir sonucu olarak, yargılama süjelerinin, yargılamada şeklen yer almaları dışında, tam olarak bilgi sahibi olmaları, kendilerini ilgilendiren yargılama konusunda açıklama ve ispat haklarını tam ve eşit olarak kullanmaları ve yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermesi gerekir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. 2006 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında, dava ve temyize konu Sivas ili, Koyulhisar ilçesi, İkizyaka köyü çalışma alanında bulunan 111 ada 2, 123 ada 30, 119 ada 1, 123 ada 42, 123 ada 48 ve 124 ada 79 parsel sayılı yüz ölçümleri tutanaklarında yazılı taşınmazlar kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı ... adına tespit ve tespitlere itiraz edilmeksizin ... adına tapuya tescil edilmiştir. Davacılar ... ve paydaşları, 17.06.2016 tarihinde miras yoluyla gelen hakka dayanarak dava açmıştır.
3.3.2. Somut olayda, dava dilekçesinde davalının bilinen adresine yer verilmeyip, yalnızca vatandaşlık numarasının bildirildiği, Mahkemece dava dilekçesi tebligatının, davalının “MERNİS adresi” olduğu belirtilmek suretiyle “No: 92 İkizkaya Merkez Koyulhisar/SİVAS” adresine çıkarıldığı, tebliğ mazbatasında “Muhatabın İstanbul’da olduğunun öğrenildiği” belirtilmek suretiyle dava dilekçesi tebliğinin TK.nın 21/2. maddesi gereğince 15/07/2016 tarihinde muhtara yapılıp 2 no.lu haber kağıdının muhatabın kapısına yapıştırıldığının belirtildiği, 18/11/2016 ve 10/02/2017 tarihli duruşma günü tebligatları ile bilirkişi raporuna ilişkin tebligatın da aynı şekilde yapıldığı anlaşılmaktdır.
3.3.3. Davalının MERNİS adresine yapılan tebligatlarda İstanbul’da olduğu tespit edildiğine göre, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10/2. maddesi uyarınca, davalının adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinin, bilinen en son adres olarak kabul edilmesi ve bu adrese doğrudan T.K.nın 21/2 madesi gereğince tebligat yapılması doğru olmadığı gibi, TK.nın 21/2. maddesi koşullarına uygun bir tebligat yapıldığından söz etmek de mümkün değildir.
3.3.4. Hemen belirtilmelidir ki; taraf teşkili kamu düzeni ile ilgili olup, anılan hususun yargılamanın her aşamasında temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın kendiliğinden ve öncelikle dikkate alınması gerektiği açıktır.
3.3.5. Hal böyle olunca; dava dilekçesi ve ekleri ile duruşma gününün davalı ...’a usulüne uygun şekilde tebliğ edilmesi, taraf teşkili sağlandıktan sonra davalının savunma ve delillerinin toplanması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, usulsüz tebligat ile yetinilerek davalının savunma ve hukuki dinlenilme hakkını kısıtlayacak şekilde yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
VI. SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı ...’ın yerinde bulunan temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi uyarınca, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, dosyanın kararı veren Koyulhisar Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz eden ...’a istek halinde iadesine, 03/10/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğuyla karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı Yasa'nın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020'dir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise, “miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrimenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise, “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasası'nın ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasa'da temyiz sınırı için gayrimenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı Yasa'nın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.
Prof. Dr...... “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.
Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmaz değerinin (40.846.TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (72.070.TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.