"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVALILAR : HAZİNE V.D.
DAVA TÜRÜ : TESCİL
Taraflar arasındaki tespit harici bırakılan taşınmazın tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mahkemece verilen davanın kabulüne ilişkin kararın davalı ... vekili ve davalı ... Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Konyaaltı ilçesi Çakırlar Mahallesinde bulunan ve kadastro çalışmaları sırasında yaklaşık 860 metrekarelik kısmın taşlık nedeniyle tapulama dışı bırakıldığını, bu taşınmazı davacının 1960 yılında satın alıp üzerine meyve ağaçları diktiğini ileri sürerek imar ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak taşınmazın davacı adına tapuya kayıt ve tescilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı ... Belediye Başkanlığı vekili cevap dilekçesinde özetle; taşınmazın bulunduğu bölgede 1/5000 ölçekli nazım imar planının 1983 yılında geçtiğini, kadastro tespiti sırasında taşlık olduğu için sınırlandırılamayan bu alanın imar planı içinde kalması ve imar planının geçtiği tarihten geriye doğru 20 yıllık sürenin dolmaması nedeni ile imar ihya ve zilyetlik ile kazanımın mümkün olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının dava konusu taşınmaza ecrimisil ödediğini, Devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerin zilyetlikle kazanılamayacağını, dava şartlarının oluşmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14/10/2015 tarihli 2013/530 Esas, 2015/309 Karar sayılı kararıyla davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili ve davalı ... Belediye Başkanlığı vekili temyiz talebinde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 27/03/2019 tarihli 2016/7886 Esas 2019/2181 Karar sayılı kararı ile “ TMK'nın 712/3. maddesi uyarınca açılan tescil davalarında Hazine yanında ilgili kamu tüzel kişiliklerine de husumet yöneltilmesinin zorunlu olduğu, davacı tarafından dava tarihi itibariyle davalı olarak Hazine ve Konyaaltı Belediye Başkanlığının gösterildiği ancak hüküm tarihinden önce yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun uyarınca Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığının da davada taraf olması gerektiği" gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
3. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/03/2020 tarihli 2019/166 Esas 2020/92 Karar sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazın doğusunda bulunan eski 1236 parsele 16/02/1949 tarihli 49 no.lu tapu kaydının uygulandığı ve bu kaydın batısının yol ve fundalık olarak dava konusu taşınmazı okuduğu, bu taşınmazın daha sonra ifraz görerek 1336 ve 1335 parsel numaralarını aldığı ve yenilemeden sonra 20702 ada 58 ve 59 parsel olduğu, bu parselin maliki olan ...'ün tapulu taşınmazını ...'a satarken, 1236 parselin dava konusu fen bilirkişisinin A harfi ile gösterdiği yeri de kapsadığını ...'ün söylemesi üzerine, taşınmazın bu bölümünde bulunan taşları temizlediği ve tapulu ve tapusuz yerin tamamını 1958 yılında tarıma elverişli hale getirerek beyanına göre ... isimli kişiye ortağa verdiği, iki yıl ektirdikten sonra ...'e sattığı, ...'in de 1959-1960 yıllarında tanık ...'e buraya fasulye ektirdiği, ...'in tapulu yeri ile birlikte dava konusu taşlık araziyi de bu şekilde kullanmaya başladığı, komşu 1235 parsele uygulanan 26/09/1949 tarihli 41 no.lu ve bundan ifrazen ayrılan 99 ve 100 no.lu tapu kayıtlarının kuzeyde mera olarak okuduğu yerin 1945 no.lu mera parseli olup Hazine adına 2042 parsel numarası ile kaydedildiği, bu sebeple dava konusu yerin Gezici Arazi Kadastro Hakimliğinin 1956/948 Esas 1960/10 Karar sayılı kararına ekli bilirkişi ...'nun raporunda gösterdiği 1279 ve 1280 parsellerin kuzeyinde A harfi ile gösterdiği kesimin, dinlenilen fen bilirkişisinin raporuna göre dava konusu taşınmazı içermediği, yani dava konusu yerin söz konusu mahkeme kararında belirtilen taşlık olarak ayrılan yer içinde bulunmadığı, taşlık alanın davacı ... tarafından önce ağaç dikilerek (zeytin, okaliptüs narenciye) kullanıldığı daha sonra bu ağaçların kısmen söküldüğü sera yapıldığı, daha sonra seraların da sökülüp yerine keşif tarihinde 35-40 yaşlarında bulunan mandalina ve portakal ağaçları ile 45-50 yaşlarında zeytin ve aynı yaşlarda okaliptüs ağaçlarının dikilerek kültür arazisi olarak kullanıldığı, buna göre kültür arazisi olarak kullanılma tarihinin 1960 yıllarından itibaren olduğu, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde 1983 yılında imar uygulaması yapıldığı, bu tarihe kadar 20 yıllık yasanın aradığı zilyetlikle kullanım süresinin dolduğu, keza ecrimisilin istendiği tarihin ihbarnamelere göre 1994 yılı olduğu ve o tarihe kadar da yine 20 yıllık sürenin dolduğu, keşifte dinlenilen tanık beyanlarına göre malik sıfatıyla kullanımın aralıksız ve nizasız olduğunun anlaşıldığı, taşınmazın ormanla bir ilişkisinin bulunmadığı, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadığı, davacının ecrimisil ödediği tarih itibariyle malik sıfatıyla 20 yıllık kullanım süresinin dolduğu, Hazineye yaptığı ödemelerin tarihi itibariyle zilyetlikle kazanıma engel bir durumun bulunmadığı, imar planında da taşınmazın tarım olarak ayrılan kısımda kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüyle, 29.12.2014 tarihli fen bilirkişi raporunda A harfi ile gösterilen 866,16 metrekarelik alanın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili ve davalı ... Belediye Başkanlığı vekili temyiz talebinde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle, dava konusu taşınmazın belediye mücavir alan sınırları içerisinde kaldığını, bu sebeple 3402 sayılı Yasa'nın 17. maddesi uyarınca zilyetlikle iktisap edilebilmesinin mümkün olmadığını, hükme esas alınan keşif esnasında okunup uygulanan komşu taşınmaza ait tapu kaydının şimalen mera okuduğunu, meraların zilyetlikle iktisap edilemeyeceğini belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
Davalı ... Belediye Başkanlığı vekili temyiz dilekçesinde özetle, dava konusu taşınmazın tarıma elverişli olmaması nedeni ile Devlete kalan yerlerden olduğunu, bu sebeple kazandırıcı zamanaşımı ile iktisabının mümkün olmadığını, dava konusu yerin taşlık, çalılık makilik fundalık olduğunu, Devlet ormanı içinde kaldığını, 3402 sayılı Yasa'nın 14. ve 17. maddesindeki imar ihya şartlarının ve tescil şartlarının oluşmadığını, kabul kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
6.Gerekçe
6.1.Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, TMK'nın 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. ve 17. maddelerine dayalı tescil isteğine ilişkindir.
Konyalatı ilçesi Çakırlar Mahallesi çalışma alanında bulunan, çekişmeli taşınmaz bölümü, 1955 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında taşlık nedeni ile tespit harici bırakılmıştır.
6.2. İlgili Hukuk
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesi “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir."
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi, “Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.” hükümlerini içermektedir.
6.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, Mahkemenin kararında dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak IV/3 numaralı paragrafta yazılı şekilde karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
V. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle, davalı ... davalı ... Belediye Başkanlığının yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 588.32 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalı Belediyeden alınmasına, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun değişik 13. maddesinin “j” bendi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 07.09.2022 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1.maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, ne var ki yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davacıdan alınmasına karar verilmiştir.
Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı Yasa'nın 323.maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1.maddesi de açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, Hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr. Baki Kuru da ( Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5. cilt 5339. sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanunu'nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken ( doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu'nun 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “ yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım”ın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.
TMK'nın 713/3.maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmekte, tapu iptal tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı Yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz. Yasa Koyucu genel kurala istisna getirmek isteseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde ve 6292 sayılı Yasanın 9. maddesinde olduğu gibi açık düzenleme getirirdi.
Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın İlk Derece Maahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı ... tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı ... yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca yargılama giderleri bir bütündür. Davanın açılmasından kesinleşmesine kadar aynı yasal düzenlemelere tabidir. İlk derece mahkemesinde alınmayan yargılama gideri aynı gerekçeyle istinaf ve temyiz kanun yollarında da alınmamalı veya alınmalıdır. Bir dava ilk derece mahkemesinde hangi hükümlere tabiyse kanun yollarında da aynı hükme tabidir.
Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyenin ise harçlardan muaf olmaması, harcın davacıdan alınmasının doğru olmaması ve bu yanlışlığın düzeltilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemesi nedeniyle, İlk Derece Mahkemesinin kararının hüküm fıkrasından harcın davacıdan alınmasına ilişkin kısmın çıkarılarak yerine, davalı ... harçtan muaf olduğundan davacının yatırdığı peşin harcın kendisine iadesine cümlesi yazılmak suretiyle hükmün düzeltilerek onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun onama görüşüne katılmıyorum.