Logo

1. Hukuk Dairesi2021/5002 E. 2022/6394 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi sebebe dayalı tapu iptali ve tescil davasında, Bölge Adliye Mahkemesi'nin istinaf başvurusunu süre aşımı nedeniyle reddetmesinin hukuka uygunluğu.

Gerekçe ve Sonuç: Bölge Adliye Mahkemesi'nin, İlk Derece Mahkemesi kararının tebliğ tarihi hususunda yanılarak istinaf başvurusunu süresinde yapılmamış kabul etmesi usule aykırı görülerek bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ANTALYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 8. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ : GÜNDOĞMUŞ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekili tarafından istinafı üzerine, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi tarafından istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine dair verilen karar, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, Antalya ili, ..... ilçesi, ..... Mahallesinde bulunan 234 ada 13 parsel sayılı taşınmazın kadastro çalışmalarında davalı ... adına kayıt edildiğini, davalı ile davacının kardeş olduklarını, söz konusu taşınmazın murisin vefatı üzerine miras olarak davacıya kaldığını, mirasçı olarak taşınmazın paylaşımı ve kullanımı hususunda kura çekimi yapıldığını ve tüm mirasçıların kura sonucuna göre taksim hususunda anlaşmaya vardıklarını, çekilen kuraya göre; 234 ada 7 parsel sayılı taşınmazın ...'a, 234 ada 8 parsel sayılı taşınmazın ...'a, 234 ada 9 parsel sayılı taşınmazın davacının ablasına verildiğini (daha sonra davalı ...'ın satın aldığını), 234 ada 12 ve 13 parsel sayılı taşınmazların ise bir bütün olarak davacıya verilmesine rağmen davalının kadastro çalışmalarında gerçeğe aykırı beyanlarda bulunarak taşınmazı ifraz edip sadece 12 no.lu parselin davacı adına yazıldığını, 13 no.lu parselin davalı adına tapuya kayıt edildiğini, davalının dava konusu taşınmazda herhangi bir hakkının bulunmadığını ileri sürerek, davalı adına kayıtlı 234 ada 13 parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptali ile davacı adına kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı cevap dilekçesinde özetle, açılan davanın 10 yıllık sürenin dolmasına 2 gün kala açıldığını, söz konusu tapuyu 02/01/2008 tarihinde aldığını, bu nedenle kadastronun kesinleşme tarihinin gözetilmesi gerektiğini, davacının iddialarının haksız olduğunu, kardeşler arasında yapılan kura çekiminde davacıya 234 ada 12 parsel sayılı taşınmazın çıktığını, arazilerin değersiz, yamaç araziler olduğunu, paylaşımın arazinin yapısına göre yapıldığını, arazisinin yola gittiğini ve davacının arazisini kendi üzerine yazdırdığı şeklindeki iddialarının mantık dışı olduğunu, sınırların tamamiyle yapılan anlaşmaya göre tespit edildiğini, kurada isabet eden yere herkesin razı olduğunu ve dava konusu taşınmaz üzerinde yüklü miktarda masraf yaptığını, yamaç olan araziyi düzgün duruma getirdiğini, yapılan bakım sonrasında arazinin her türlü tarıma elverişli hale geldiğini, zeytin ağaçları diktiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Gündoğmuş Asliye Hukuk Mahkemesinin 21/11/2019 tarihli ve 2017/146 E., 2019/42 K. sayılı kararıyla, davanın kabulüne, çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkeme tarafından verilen kabul kararının kendi içinde çeliştiğini, kadastrosu yapılmış ve tapuya tescil edilmiş bir taşınmazın artık olağanüstü zamanaşımı yolu ile TMK'nın 713/1 maddesi hükmü gereği kazanılmasının hukuken mümkün olmadığını, davanın kadastro öncesi hukuki sebebe dayalı tapu iptali ve tescil davası olup hak düşürücü süreye tabi olduğundan, usulden reddine kararı verilmesi gerektiğini, 10 yıllık dava açma süresinin 02.01.2017 tarihinde dolduğunu, davanın ise 29.12.2017 tarihinde açıldığını, miras paylaşımının tüm mirasçıların katılımı ile yapıldığını, davacı tarafında kabulünde olduğunu, davacı tanıkları ile davalının husumetli olduğunu bu sebeple doğru beyanda bulunmadıklarını, çekişmeli taşınmaza davalının zilyet olduğunu belirterek, Mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin 20/02/2020 tarihli 2020/141 Esas, 2020/146 Karar sayılı kararıyla, İlk Derece Mahkemesi kararının davacılar vekiline 23/12/2019 tarihinde tebliğ edildiği, istinaf dilekçesinin ise, 6100 sayılı Kanun'un 345. maddesinde öngörülen iki haftalık yasal süre geçirildikten sonra davalı vekili tarafından 09/01/2020 tarihinde verildiği, süresinden sonra yapılan istinaf istemleri hakkında İlk Derece Mahkemesince bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 tarihli ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı nazara alınarak Bölge Adliye Mahkemesince de bu yolda karar verilebileceği gerekçesiyle süresinden sonra yapılan istinaf dilekçesinin HMK'nın 352/1. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle, İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkemenin gerekçeli kararının davalıya 26/12/2019 tarihinde tebliğ edildiğini, yasal süresi içerisinde 08/01/2020 tarihinde UYAP sistemi üzerinden vekalet ve istinaf başvurusu dilekçesinin gönderildiğini, gerekçeli kararda hükmün davalıya 23/12/2019 tarihinde tebliğ edildiği belirtilmiş ise de PTT'den alınan posta hareketlerini gösteren ayrıntılı döküme göre gerekçeli kararın, davalının eşine 26/12/2019 tarihinde tebliğ edildiğinin açık olduğunu belirterek, istinaf dilekçelerindeki taleplerini tekrar ve re'sen araştırılacak nedenlerle süreden ret kararının kaldırılarak istinaf başvurusunun süresinde olduğunun kabulü ile dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilerek istinaf dilekçesinin esas yönünden incelenmesini veya İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik itirazlarının incelenerek esas hakkında karar verilmesini talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Taraflar arasındaki uyuşmazlık, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Hemen belirtmek gerekir ki, Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının sac ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.

Nitekim 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a ekle-nen Ek 6. maddesi ile "Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir." hükmü getirilmiştir. Hükmün gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.

Hal böyle olunca, Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüde yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasa'nın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmakla;

HMK'nın 369. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinde belirtilen sebepler ile kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususlar noktasında yapılan temyiz incelemesinde;

3.2. İlgili Hukuk

6100 sayılı HMK’nın 92/2. maddesinde, "Süre; hafta, ay veya yıl olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta, ay veya yıl içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde biter." 345. maddesinde, "İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır."

346. maddesinde; "(1) İstinaf dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir ve 344 üncü maddeye göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder. (2) Bu ret kararına karşı tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf yoluna başvurulduğu ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya, kararı veren mahkemece yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge adliye mahkemesi ilgili dairesi istinaf dilekçesinin reddine ilişkin kararı yerinde görmezse, ilk istinaf dilekçesine göre gerekli incelemeyi yapar."

Tebligat Kanunu'nun 32. maddesinde ise "Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih tebliğ tarihi addolunur. " hükmü düzenlenmiştir.

3.3. Değerlendirme

Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkeme kararının davalı vekiline 23/12/2019 tarihinde tebliğ edildiği, istinaf dilekçesinin iki haftalık yasal süre geçirildikten sonra davalı vekili tarafından 09/01/2020 tarihinde verildiği gerekçesi ile yazılı olduğu şekilde karar verilmiş ise de; dosya içerisindeki tebligat parçası ve PTT veri tabanı sorgulama ekranı çıktısından, İlk Derece Mahkeme kararının davalının aynı konutta birlikte oturan eşi .....’a 26/12/2019 tarihinde tebliğ edildiği ve istinaf isteğinin süresinde olduğu anlaşılmaktadır.

Hâl böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken istinaf dilekçesinin süreden reddine karar verilmesi hatalıdır.

VI. SONUÇ

Davalı vekilinin yukarıda değinilen sebepten dolayı yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine 04/10/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğuyla karar verildi.

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptali ve tescil davasıdır.

İlk Derece Mahkemesince verilen kararın istinaf talebinin süresinde yapılmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince reddedilmiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Temyize ve istinafa ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı Yasa'nın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise, “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun'un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise, “miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrimenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın istinaf yoluna başvurulabilen kararlar başlıklı 341. maddesinin 2. fıkrası ise “Miktar veya değeri 10.280 Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir” demek suretiyle istinaf sınırını belirlemiştir.(miktar güncellenmiştir) Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasası'nın Ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından Ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasa'da temyiz sınırı için gayrimenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasa'nın Ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun Ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981. sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile düzenlenen “Hak arama hürriyeti”nin somut olayla ilgisi bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk, dava değerinin düşük olması nedeniyle kanun yolunu kapatan HMK hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyorsa öncelikle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapması gerekir. Aksi halde halen yürürlükte bulunan veya uygulama tarihinde yürürlükte bulunan yasanın şu veya bu gerekçelerle uygulanmaması keyfilik sonucunu doğuracaktır. Diğer yandan kanun yolu denetiminde sınır getiren tüm yasa maddeleri için aynı uygulamaya gidilmesi halinde bütün kararlara karşı kanun yolu denetimi açılacak ki bunun kabulü mümkün değildir.

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 10.000 TL olarak gösterildiği, keşfen değerin 9.387 TL olarak belirlendiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun süreden reddedildiği, temyiz talebinin ise ek karar ile değerden reddedilmediği, Bölge Adliye Mahkemesinin, istinaf talebinin süre yönünden reddine ilişkin kararın temyize geldiği dosya kapsamıyla sabittir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından taşınmaz değerinin temyiz inceleme sınırının altında olması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz incelemesinin mümkün olmaması nedeniyle temyiz isteğinin Bölge Adliye Mahkemesince reddedilmesi gerekirken, bu yönde bir karar verilmemiş ise de; Temyiz Merciince de temyiz incelemesinin değerden reddedilebileceği gözetilerek, temyiz talebinin değerden reddine karar verilmesi gerekirken farklı gerekçeyle kararın bozulması yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.