"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmazın tescili istemine ilişkin davada bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne ilişkin verilen karar, süresi içinde davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar, bir bölümü Tol, bir bölümü de ... Mahallesi çalışma alanında bulunan ve kadastro sırasında ziraate elverişli olmadığı gerekçesiyle tespit harici bırakılan taşınmazların, imar-ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle adlarına tescili istemiyle dava açmışlardır.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde, dava konusu taşınmaz 3402 sayılı Kadastro Yasası'nın 16. maddesi ve Medeni Kanun'un 715. maddesinde belirtilen kamu mallarından olduğunu, bu gibi yerlerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu, davacının kanunun aradığı anlamda imar-ihya şartlarını da yerine getirmediğini, taşınmazın zilyetlikle kazanıma uygun yerlerden olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 17.04.2012 tarihli ve 2006/201 Esas, 2012/74 Karar sayılı kararıyla, davanın reddine, fen bilirkişi raporunda (A), (B) ve (C) harfleri ile gösterilen ve yüzölçümleri sırası ile 44.874.92, 3.128,24 ve 510,37 metrekare olan dava konusu taşınmaz bölümlerinin davalı Hazine adına tesciline karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Onama Kararı
Hüküm, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 09.05.2013 tarih ve 2013/4777-5149 sayılı ilamı ile onanmıştır.
V. KARAR DÜZELTME
1. Karar Düzeltme Yoluna Başvuranlar
Yargıtay onama ilamına karşı süresi içerisinde davacılar vekili tarafından karar düzeltme başvurusunda bulunulmuştur.
2. Karar Düzeltme Nedenleri
Davacılar vekili karar düzeltme dilekçesinde, çekişmeli taşınmaz bölümleri üzerinde davacılar lehine zilyetlikle iktisap koşulları oluştuğundan ilk derece mahkemesi kararının ve onama kararının doğru olmadığını ileri sürerek kararın düzeltilmesini talep etmiştir.
3. Bozma Kararı
Hüküm, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 22/03/2016 tarihli ve 2015/8348 Esas, 2016/3098 Karar sayılı ilamıyla;
“ 1- Davaya konu edilen ve fen bilirkişi raporunda (C) harfi ile gösterilen taşınmaz bakımından; dosya içeriğine, mahkeme kararında belirtilip, Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirisine uygun olmayan karar düzeltme isteğinin REDDİNE,
2- Fen bilirkişi raporunda (A) ve (B) harfleri ile gösterilen taşınmazlara yönelik karar düzeltme istemi bakımından; her ne kadar mahkemece, belirtilen çekişmeli taşınmaz bölümleri üzerinde davacı yararına zilyetlikle edinme koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş ve Dairemizce de karar onanmış ise de; mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulama karar için yeterli bulunmamaktadır. Davanın açıldığı 2006 yılı itibariyle davacı taraf yönünden zilyetlikle iktisap için gerekli olan 20 yıllık sürenin başlangıcı 1986 yılına karşılık gelmektedir. Mahkemece itibar edilen jeodezi ve fotogrametri bilirkişi raporunda; 1980 yılında çekilmiş hava fotoğrafına göre taşınmazların boş, doğal görünümünde ve üzerinde tarımsal faaliyet bulunmayan yerlerden olduğu belirtilmiş, buna karşılık 1991 yılında çekilmiş hava fotoğrafına göre ise üzerinde tarımsal faaliyet yapılmış ve sınırlarının sabit olduğu açıklanmıştır. Belirtilen tarihler göz önünde bulundurulduğunda davacı taraf yönünden imar-ihya ve zilyetlikle iktisap şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi bakımından yapılan araştırmanın yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte dava konusu taşınmazların imar planı kapsamında bulunup bulunmadıklarına ilişkin husus ilçe belediyesinden sorulmuşsa da sınırları içerisinde bulunduğu büyükşehir belediyesinden de ayrıca sorulması gerektiği düşünülmemiştir. Doğru sonuca ulaşabilmek için öncelikle karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yasal hasım haline gelen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığının da davada taraf olması gerektiği göz önüne alınarak, mahkemece taraf teşkilinin sağlanması için davacı tarafa süre ve imkan tanınmalı, bundan sonra, dava konusu taşınmazların bulunduğu yere ilişkin 1985 ve 1990 yılları arası döneme ait hava fotoğrafları araştırılmalı, ayrıca bu hava fotoğrafları kullanılarak üretilmiş memleket haritaları ile temin edilebilen en eski ve yeni tarihli uydu fotoğrafları da dosyaya getirtilmeli, bunun yanında, davaya konu taşınmaz bölümlerinin imar planı sınırları içinde kalıp kalmadığının, imar planı sınırları içinde kalıyorsa hangi yıl imar planı sınırları içine alındığının ve imar planının kesinleşip kesinleşmediğinin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığından sorularak alınacak cevabın ve buna ilişkin tüm plan ve haritaların da dosyaya getirtilmesi sağlanmalı, eksiklikler giderildikten sonra usulünce belirlenecek yerel bilirkişiler ve taraf tanıklarıyla birlikte bir jeodezi ve fotogrametri mühendisi ve üç ziraat mühendisinden oluşacak bilirkişi kurulunun katılımıyla mahallinde yeniden keşif icra edilmelidir. Yapılacak keşifte, hava ve uydu fotoğrafları üzerinden bilirkişilere bilimsel yöntemlerle (hava fotoğrafı ve memleket haritası ile kadastro paftası ölçeği harita çizim programları aracılığıyla eşitlenerek çekişmeli taşınmazların konumunun çevre parsellerle birlikte harita üzerinde gösterilmesi, hava fotoğrafları ile kadastro paftası çakıştırılıp stereoskop aletiyle) inceleme yaptırılarak; çekişme konusu taşınmaz bölümlerinin öncesinin ne olduğu ve davacı tarafça ne şekilde kullanıldığının belirlenmesine çalışılmalı, uzman ziraat mühendislerinden ayrıca çekişmeli taşınmaz bölümlerinin toprak yapısı ile komşu taşınmazların toprak yapısı mukayese edilmek suretiyle taşınmazların toprak yapısı ve niteliğini belirtir ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı, yine raporda taşınmazların imar-ihyaya tabi yerlerden olup olmadığı, öyleyse bu işlemin tamamlanıp tamamlanmadığı, tamamlanmışsa dava tarihi ile tamamlanma tarihi arasında ne kadar süre geçtiği hususlarına yer verilmesi ve rapor ekinde taşınmazları değişik yönlerden çekilmiş komşu taşınmazlar ile arasındaki sınırları gösterecek şekilde renkli fotoğrafların eklenmesi istenilmeli, teknik bilirkişiye ayrıca keşif ve uygulamayı denetlemeye elverişli, çekişmeli taşınmazlar ile komşu parsellerin konumlarını yan kesit krokisi ile gösteren rapor ve harita düzenlettirilmeli, tanık ve yerel bilirkişilerden özellikle dava tarihinden öncesi döneme ilişkin zilyetlik durumu hakkında ayrıntılı bilgi alınmalı, tanık ve yerel bilirkişi beyanları komşu taşınmaz tutanak ve dayanaklarıyla bilimsel esaslara ve maddi bulgulara dayanılarak hazırlanacak bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, ondan sonra iddia ve savunma çerçevesinde toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Mahkemece, belirtilen hususlar göz ardı edilerek eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, fen bilirkişi raporunda (A) ve (B) harfleri ile gösterilen taşınmazlara yönelik mahkeme kararının bu nedenlerle bozulması gerekirken onandığı anlaşılmıştır. Davacılar vekilinin karar düzeltme itirazlarının açıklanan bu nedenlerle kabulü ile Dairemizin 09.05.2013 tarih ve 2013/4777-5149 sayılı onama kararının sözü edilen taşınmaz bölümleri itibariyle ortadan kaldırılmasına ve Yerel Mahkemenin kararının açıklanan nedenlerle BOZULMASINA” şeklinde karar verilmiştir.
4. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 28.06.2018 tarihli ve 2017/33 Esas, 2018/309 Karar sayılı kararıyla, davacılar yararına TMK 713, 3402 sayılı yasanın 14 ve 17. maddesindeki belirtilen şartların oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 20.11.2017 teknik krokide (A) ve (B) harfleri ile gösterilen bölümlerin davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline; (C) harfi ile gösterilen bölümün Yargıtay bozma ilamı dışında kaldığı ve kesinleştiği gerekçesiyle bu bölüm yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
1. Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde, Mahkemece kabulüne karar verilmiş olan A ve B bölümleri yönünden imar ihya olgusunun davacılar tarafından tamamlanmadığı ve iktisap koşullarının davacılar lehine gerçekleşmediği, bu bölümler yönünden de davanın reddi ile Hazine adına tesciline karar verilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Kadastro sonucu .... ilçesi, bir bölümü Tol, bir bölümü de.... Mahallesi çalışma alanında bulunan çekişmeli taşınmaz 1951 yılında yapılan kadastro çalışmaları esnasında ziraate elverişsiz arazi olarak tescil harici bırakılmıştır.
Uyuşmazlık, TMK’nın 713/1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddelerine dayalı tescil isteğine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinde “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut
tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. (Değişik ikinci fıkra: 3/7/2005 - 5403/26 md.) Sulu veya kuru arazi ayrımı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümlerine göre yapılır.”
İhya edilen taşınmaz mallar başlıklı 17.maddesinde “Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14. maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir. İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun olağanüstü zamanaşımı başlıklı 713. maddesinin birinci fıkrasında “ Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. “ düzenlemeleri yer almaktadır.
4. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, (IV/3) numaralı paragrafında yer verilen ve hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak yazılı şekilde karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VII. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekilinin temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun değişik 13. maddesinin j. bendi gereğince davalı Hazineden harç alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/12/2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1.maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, ne var ki yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davacıdan alınmasına karar verilmiştir.
Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılmayan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323.maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1.maddesi de açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, Hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr.Baki Kuru da (Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5.cilt 5339.sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken (doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “ yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım”ın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.
TMK 713/3.maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmekte, tapu iptal tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz.
Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca yargılama giderleri bir bütündür. Davanın açılmasından kesinleşmesine kadar aynı yasal düzenlemelere tabidir. İlk derece mahkemesinde alınmayan yargılama gideri aynı gerekçeyle istinaf ve temyiz kanun yollarında da alınmamalı veya alınmalıdır. Bir dava ilk derece mahkemesinde hangi hükümlere tabiyse kanun yollarında da aynı hükme tabidir.
Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyenin ise harçlardan muaf olmaması, harcın davacıdan alınmasının doğru olmaması ve bu yanlışlığın düzeltilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemesi nedeniyle, İlk Derece Mahkemesinin kararının hüküm fıkrasından harcın davacıdan alınmasına ilişkin kısmın çıkarılarak yerine,” davalı Hazine harçtan muaf olduğundan davacının yatırdığı peşin harcın kendisine iadesine” cümlesi yazılmak suretiyle hükmün düzeltilerek onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun onama görüşüne katılmıyorum.