"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : GAZİANTEP BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : KİLİS 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapu iptal ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf isteminin HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca esastan reddine dair verilen karar süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, mirasbırakanı annesinin Kilis ili, ... İlçesi, .... Mahallesi, 499 ada 53 parsel sayılı taşınmazı tahrir defterinde adı yazılı olan ...'dan satın aldığını, bu yöne ilişkin olarak kadastro çalışmaları sırasında taşınmazın ... adına tespit ve tescil edildiğini, tespitin hatalı olduğunu, ...'ın kim olduğu, yaşayıp yaşamadığı bilinmediği için dava konusu taşınmaza kayyım tayin edildiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, kayyıma husumet yöneltilmesinin doğru olmadığını, hak düşürücü sürenin geçtiğini, iddianın doğru olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince; Kilis Defterdarlığına husumet yöneltilmesinin hatalı olduğu, dava konusu taşınmazın kadastro tutanağının 09/05/1979 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesi ile davanın davalı kayım yönünden husumet yokluğundan, kayıt maliki ... yönünden hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davacı vekili istinaf dilekçesindeki iddialarını tekrar ederek ve devir ve kadastro tespit tarihi dikkate alındığında 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu'nun veya 5602 sayılı Tapulama Kanunu'nun eldeki olaya uygulanması gerektiğini, anılan kanunlarda ise herhangibir zamanaşımı süresi öngörülmediğini belirterek, kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesince; kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacının istinaf isteminin HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde, istinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrar ederek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu′nun 12/3. maddesinde; kadastro tutanaklarında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamayacağı ve dava açılamayacağı belirtilmiştir.
Söz konusu hak düşürücü süre dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmelidir.
3.2.2. Taraf teşkili kamu düzeni ile ilgili olup, yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerektiği açıktır.
3.2.3. 3561 sayılı Kanun'un 2. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında “22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun 427 nci maddesine göre, bir kimsenin uzun süreden beri bulunamaması veya oturduğu yerin bilinememesi veya ortada bulunmayan ve miras açıldığında sağ olup olmadığı ispatlanamayan mirasçının payının resmen yönetilmesi amacıyla kayyım atanmasının gerektiği hallerde, vesayet makamı; bu kimselerin malları üzerinde Hazinenin hak ve menfaati bulunup bulunmadığını, mahallin en büyük mal memurluğundan araştırır. Hazinenin hak ve menfaatinin söz konusu olduğunun anlaşılması hâlinde, mahallin en büyük mal memurunu yönetim kayyımı tayin eder. Mallar üzerindeki yönetim görevi sona erinceye kadar, yönetim kayyımı tayin edilen en büyük mal memuru yerine vekâlet eden veya atanan kimse de bir karara gerek kalmadan o makama tayin edilmiş sayılır. Mal memuru kayyımlık yetki ve görevlerinin bir bölümünü, sınırlarını yazılı olarak açıkça belirlemek şartıyla, astlarına devredebilir. Yetki devri, yetki devreden kayyımın sorumluluğunu kaldırmaz" düzenlemesi mevcuttur.
3.2.4. Hukuk Genel Kurulunun 12.04.2017 tarihli ve 2017/1-1201 E.-716 K.sayılı kararında belirtildiği üzere; Mahkeme kararıyla kayyım olarak atanan ve gaip kişi adına yaptığı bu iş ve işlemler nedeniyle, 3561 sayılı Kanun kapsamında yönetim kayyımı olan Defterdar; burada Hazineyi temsil etmemekte, aksine kayyımlık görevi gereği gaip kişinin anılan taşınmazdaki hak ve menfaatlerini korumaktadır.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Somut olayda, davacının kadastro öncesi nedenlere dayandığı, çekişmeli taşınmazın kadastro tespitinin 10/05/1979 tarihinde kesinleştiği, anılan tarih ile davanın açıldığı 24/11/2017 tarih arasında 3402 sayılı Kanun′un 12/3. maddesinde belirlenen hak düşürücü sürenin geçtiği gözetildiğinde, davanın dinlenme olanağı bulunmamaktadır. Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazı yerinde değildir.
3.3.2. Davacının öteki temyiz itirazına gelince;
Kilis Sulh Hukuk Mahkemesinin 01/04/2011 tarihli, 2011/150 Esas, 2011/624 Karar sayılı kararı ile dava konusu taşınmazın kayıt maliki ...’ın kim olduğu, yaşayıp yaşamadığı, mirasçılarının bulunup bulunmadığı bilinemediğinden Kilis Defterdarının kayyım olarak atanmasına karar verildiği, davacının dava dilekçesinde davalı olarak ...’ı gösterdiği, parantez içerisinde ise Kilis Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/150 Esas, 2011/624 Karar sayılı kararı ile kayyım tayin edilen Kilis Deftardarını yazdığı; o halde, eldeki davada husumetin kayıt malikine yöneltildiği açık olup kayyıma yöneltilmiş bir dava bulunmamasına rağmen Kilis Defterdarlığı yönünden davanın husumet yokluğundan usulden reddedilmesi doğru değildir.
Ne var ki; bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle; İlk Derece Mahkemesinin 25/06/2020 tarihli hükmünün (1) numaralı bendinin hükümden tamamen çıkarılmasına, sonraki bentlerin buna göre teselsül ettirilmesine, davacı vekilinin temyiz itirazının değinilen yönden kabulü ile kararın bu haliyle 6100 sayılı HMK’nın 370/2. maddesi uyarınca DÜZELTİLEREK ONANMASINA, davacı tarafından yatırılmış olan temyiz harcının istek halinde iadesine, 21/12/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.