"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil istemli dava sonunda Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesince verilen 29/04/2021 tarihli 2019/1858 Esas ve 2021/846 Karar sayılı ilamı yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 17/02/2022 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı vekili Avukat... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı dava dilekçesinde, maliki olduğu 14 parsel sayılı taşınmazını satmak istemesi üzerine dava dışı ... ... ile anlaştıklarını, anlaşma uyarınca taşınmaz bedeli olarak ... ... tarafından senetler tanzim edilerek kendisine verildiğini, kendisinin de ...’in yönlendirmesi ile taşınmazı davalı Şirkete devrettiğini, temlik nedeniyle davalı ile aralarında herhangi bir para alışverişi olmadığını, ... tarafından verilen senetlerin vadesinde ödenmediğini ve bu nedenle ... aleyhine icra takibi başlattıklarını, ...’in takiplere konu senetlerdeki imzaya itiraz ettiğini, senetlerin dolandırıcılık kastı ile hazırlandığını, ... ve diğerlerinin dolandırıcılık suçundan cezalandırıldıklarını, ...’in amacının taşınmaz almak değil dolandırıcılık yapmak olduğunu, bu nedenle tescilin de yolsuz hale geldiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı cevap dilekçesinde, hak düşürücü sürenin geçtiğini, davacının aldatılmadığını, dava dışı ...’den alacağı karşılığında davacının dava konusu taşınmazı rızası ile devrettiğini, davacı ile ... arasındaki durumu bilecek konumda olmadığını, sorunun aldatmadan değil ...’in davacıya senet bedellerini ödememesinden kaynaklandığını belirterek, davanın reddini savunmuştur
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, davacının, dava dışı ... ...'ın davacıya verdiği senetlerin sahte olduğunun kesin hükümle ispat edildiği, bu sebeple davacının iptal hakkını kullanmak istediği, bu hakkın süresinde ileri sürüldüğü, alacağın devri hükümlerine göre davalının satış sözleşmesindeki ...’in yerine geçtiği, iptal talebinin yapılan satış sözleşmesini en başından itibaren tüm hüküm ve sonuçlarıyla ortadan kaldıracağı ve davalıya karşı da ileri sürülebileceği, bu nedenle de davacı ve davalı arasındaki tapu devrinin yolsuz hale geleceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davalı istinaf dilekçesinde özetle, Yerel Mahkemenin hukuki değerlendirmesini borçlu temerrüdüne dayandırırken hüküm sonucunda hileden bahsettiğini, bu çelişkinin giderilmesi gerektiğini, alacağın temliki hukuki müessesesinin dava ile uzaktan yakından ilgisinin bulunmadığını, Yerel Mahkemenin, bir yandan borçlu temerrüdünden ve bedeli ödenmeyen mal alım satım ilişkisinden bahsederken, bir yandan da aldatmaya yönelik tespit ve hükümde bulunduğunu, bu durumun çelişkili olduğunu ve bozma gerektirdiğini, davacının aldatılması olayıyla şirketin hiçbir bağı bulunmadığı gibi davacıyı aldatanın da kendisi olmadığını, bu nedenle aldatılma iddiasıyla kendisinden hak talebinde bulunulmasının hukuken korunmasının mümkün olmadığını, davacının aldatılması gerçekten söz konusu ise burada en büyük zarar görenin kendisi olduğunu, kendisinin iyi niyetli üçüncü kişi olduğunu, bu nedenle haksız, kötü niyetli ve hukuka aykırı şekilde yöneltilen dava gibi Yerel Mahkeme kararının da haksız, hukuki dayanaktan yoksun ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 29/04/2021 tarihli 2019/1858 Esas ve 2021/846 Karar sayılı ilamı ile, davalının ise cevap dilekçesinde belirttiği üzere ... Ltd Şti’den olan borcuna karşılık olarak taşınmazın devralındığının ifade edildiği, davalı şirketin taşınmazı temlik alırken bir bedel ödemediği, basiretli bir tacir olan davalı şirketin dava dışı şirketten olan alacağının davacıya ait taşınmaz ile ödenmesini istenmesinin mutad olmadığı, dava dışı ...'in davacıyı kandırdığını bilmesi ya da bilebilmesi gerektiği, davalı şirketin dava dışı şirketten mevcut alacağını her zaman tahsil imkanı bulunduğu, hilenin varlığı nedeniyle davacının satış sözleşmesi ile bağlı olmayacağı gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davalı temyiz dilekçesinde özetle, Yerel Mahkemenin iddia, delil ve savunmalarını dikkate almadığını, davacıya ait dilekçeleri özetlerken kendi beyanlarına yer verilmediğini, davacının taşınmazına karşılık dava dışı ...'den tediye amaçlı senet aldığını, davacının bir kısım senetlerdeki imzanın ...'e ait olmadığını bildiğini ve senetlerin bir kısmını ödediğini, senetlerin kendisine ait olduğunu ve davacıya borcu olduğunu kabul ettiğini, davacının satış anında bizzat tapuda bulunduğunu, senetlerin ödeme günü gelip de ödenmeyeceği belli olana kadar bir itirazda bulunmadığını, Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçesinin ticari hayatın gereklilikleri ile bağdaşmadığını, firmalarının makine üretip ...'in firmasına sattığını ve alacaklı konumunda olduğunu, ...'in ifa uğruna edim olarak taşınmazını vermeyi teklif etmesi üzerine bunu kabul ettiklerini, basiretli tacirin davacı ile ... arasındaki durumu bilmesi gerekmediğini, davacının kambiyo senetlerini ödeme aracı kabul ederek taşınmazını rızası ile bizzat firmaya temlik ettiğini, ödeme aracı olan senetlerdeki imzanın sahte olduğunu araştırsa dahi bilemeyeceklerini, bu durumun ceza yargılaması sonucunda ortaya çıktığını, ...'in Ceza Mahkemesinde borcun kendisine ait olduğunu kabul ettiğini, davacının ...'e alacak davası açması gerektiğini, davacının ceza davasında taşınmazın satışına ilişkin evrak imzaladığından haberi olmadığını beyan etmesine rağmen, eldeki davada rızası ile taşınmazı devrettiğini bildirdiğini, davacının sorununun aldatılma değil bedelin tam ödenmemesi olduğunu, bu durumda içtihatlarda temlikin iptaline karar verilmediğini, ayrıca davacının ... aleyhine takip de başlattığını, davada hem borçlu temerrüdüne hem de hileye dayanılmasının mümkün olmadığını, ... aleyhine yapılan suç duyurusunun tarihinin 27.05.2011 olduğunu, bu nedenle bu tarih itibariyle hileyi öğrendiğinin kabulü gerektiğini ve hak düşürücü sürenin 2012 yılında dolduğunu, eldeki davanın 22.05.2013 tarihinde açıldığını, mahkemece ceza yargılamasının kesinleştiği tarihin öğrenme tarihi olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, senetleri başkasının imzaladığını en başından beri bilen davacının hile iddiasına da dayanamayacağını, hilenin kesin olarak öğrenilmesi diye bir ibarenin hukukumuzda olmadığını, davacının iki taşınmazını ... vasıtasıyla sattığını, diğer taşınmaz için bir iddiası olmadığını, davacının nasıl aldatıldığının aydınlatılmadığını, Ceza Mahkemesindeki davaya taraf olmamaları nedeniyle kendileri açısından kararın bir bağlayıcılığı da olmadığını ileri sürerek, kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Bilindiği üzere, hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36. maddesinin 1. fıkrasında açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
3.2.2. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
3.2.3. TBK’nin 39. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin hileye maruz kalan kimsenin bunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, mağdurun öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınacağı belirgin olup; diğer tarafın öğrenmenin (ıttılaın) bu tarih değil de daha önce olduğunu iddia etmesi durumunda, bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğunda da kuşku bulunmamaktadır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 20.04.1983 tarihli 1980/1-1846-397 sayılı kararında da aynı hususa işaret edilmiştir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya içeriğinden, davacı ...’nın kayden maliki olduğu 14 parsel sayılı taşınmazı 15/05/2009 tarihinde davalı şirkete temlik ettiği, davacının 27/05/2011 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunduğu, Ankara Batı 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/345 Esas sayılı davası ile dava dışı ... ... ve iki kişinin dolandırıcılık ve resmi evrak suçundan yargılandığı ve sonucunda resmi evrakta sahtecilik ve dolandırıcılıktan mahkumiyet kararı verildiği, verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 05/03/2019 tarihli 2017/13497 Esas ve 2019/2287 Karar sayılı ilamı ile sanık ... yönünden ölmüş olması nedeniyle onun yönünden davanın düşürülmesine, diğer iki sanık için dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet kararının onanmasına, resmi belgede sahtecilik suçu yönünden ise fazla ceza verildiği gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verildiği, davalı tarafından davacı aleyhine İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/152 Esas sayılı tahliye davası açıldığı anlaşılmıştır.
3.3.2. Somut olayda, TBK’nın 39. maddesi uyarınca hak düşürücü süreninin hileye maruz kalan kimsenin bunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı gözetilerek davacının hileye uğradığını öğrendiği tarihin en geç şikayette bulunduğu 27/05/2019 tarihli olduğunun kabulü gerektiği, bu bağlamda davacının sözleşme ile bağlı olmadığını süresinde karşı tarafa bildirip bildirmediğinin öncelikle değerlendirilmesi gerekirken, hak düşürücü süre konusunda Bölge Adliye Mahkemesince bir değerlendirme yapılmadığı, Yerel Mahkemece de ceza davasının 05/03/2019 tarihinde kesinleştiği, aldatma sonrası 1 yıllık hak düşürücü sürenin başlayabilmesi için aldatılanın bu durumu kesin olarak öğrenmesinin gerektiği, söz konusu dosyalar ve eldeki davanın derdest edilme zamanları gözetildiğinde iptal hakkının süresinde kullanıldığı gerekçesiyle davanın süresinde açıldığının kabulü doğru değildir.
3.3.3. Hal böyle olunca, öncelikle davalı tarafından açılan İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/152 Esas sayılı dava dosyası aslının dosya arasına alınması ile tüm dosya kapsamında davacının hileyi öğrenme tarihi 27/05/2019 olarak kabul etmek suretiyle sözleşme ile bağlı olmadığını 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde davalıya bildirip bildirmediğinin tespit edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile (III. ve IV/3.) numaralı paragraflarda yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
VI. SONUÇ
Davalı vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nin 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Kahramankazan Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine, kararın bir örneğinin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacıdan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.02.2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.