"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-BEDEL
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel istekli dava sonunda verilen İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/05/2021 tarihli ve 2018/209 E. 2021/203 K. sayılı kararı davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 22/02/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ..., davalı ... vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen başka gelen olmadı. Duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşüldü:
I. DAVA
Davacı, maliki olduğu 22 parselde bulunan 6 no.lu bağımsız bölümü kredi çekebilmek amacıyla devlet memuru olan davalı ...'e 07/03/2006 tarihinde devrettiğini, davalı adına çekilen konut kredisinin kendisine ödendiğini, kredi taksitlerinin de tarafından ödenmeye başlandığını, kredi borcunun bitmesini takiben taşınmazın davalı ... tarafından devredileceği hususunda anlaşmalarına rağmen, davalı ...'in bu taşınmazı Kadir Sovuksu'ya devrettiğini, satışın muvazaalı olduğunu belirterek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Bozma kararından sonra eldeki dava ile birleştirilen İzmir 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/443 Esas sayılı dosyasında davacı, taşınmazın davalı ... tarafından ...’a temlik edildiğini, devrin muvazaalı olduğunu ileri sürerek taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline, mümkün olmaz ise davalılar tarafından ödenen kredi taksit tutarları hesap edilerek taşınmazın dava tarihindeki değerinden, davalıların kredi borcuna karşılık ödediği miktarların mahsubuyla şimdilik 350.000,00 TL alacağın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı ..., taşınmazı bedeli karşılığı satın aldığını, inanç sözleşmesine dayalı iddiaların ancak yazılı delille ispat edilebileceğini, taşınmazın maliki olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Davalı ..., taşınmazı bedeli karşılığı satın aldığını ve değişik zamanlarda tapu devrinden sonra da ödemelere devam ettiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Bozma kararından sonra eldeki dava ile birleştirilen İzmir 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/443 Esas sayılı dosyasında davalı ..., taşınmazı tapu kaydına güvenerek satın aldığını, satışın gerçek olduğunu, hiç tanımadığı taraflar arasındaki ilişkiyi bilmesinin mümkün olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin, 08/07/2014 tarihli ve 2010/204 E. 2014/296 K. sayılı kararı ile; dava tarihinde dava konusu bağımsız bölümün davalı ... adına kayıtlı olmadığı, davalının pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı, davalı ...'nun ise 07/03/2006 tarihli işlemin tarafı olmadığı, inançla yapıldığı ileri sürülen yazılı belgeye karşı belge de sunulmadığı gerekçeleri ile asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 20/03/2017 tarihli ve 2014/20591 E. 2017/1316 K. sayılı kararı ile; ''... öncelikle kredi ödemesine ilişkin dekontların davacının elinde bulunması hususu gözetilerek yazılı delil başlangıcı niteliğinde olup olmadığı değerlendirilmeli, bu nitelikte sayılması durumunda dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek çekişme konusu taşınmazın inançlı işlem kapsamında davalıya devredildiği kanaatine varılması halinde, kredi borcunun geri ödeme takvimi dikkate alınarak tamamının davacı tarafından ödenip ödenmediği hususları üzerinde durulmalı, bu aşamada 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 97. maddesindeki düzenleme de gözetilerek, varılacak sonuç çerçevesinde iddiaların sabit görülmesi halinde son kayıt maliki davalı ...’nin iktisabının iyiniyetli olup olmadığı ve TMK'nin 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının araştırılması ve sonucuna göre asıl ve birleşen dava hakkında bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. '' gerekçesiyle karar bozulmuştur.
3. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 18/05/2021 tarihli ve 2018/209 E., 2021/203 K. sayılı kararıyla; İzmir 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/443 Esas sayılı dosyası eldeki dosya ile birleştirilmiş ve asıl davada davacı tarafından iddianın ve taraflar arasında inanç ilişkisi bulunduğunun yazılı delil veya delil başlangıcı niteliğinde belge ile kanıtlanamadığı, davalı ...’in taşınmazın maliki olmadığı gerekçeleri ile asıl davanın reddine; birleştirilen davalarda davalılar ... ve ...'un iyiniyetli oldukları gerekçesi ile birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleştirilen davalarda davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; 07.03.2006-21.01.2010 ve 21.01.2010-24.01.2014 tarihleri arası ödemelerin neredeyse tamamının davacı tarafından yapıldığını, bir kısım taksidin ise taşınmazı devretmesine rağmen davalı ... hesabından ödendiğini, 24.01.2014-08.03.2016 tarihleri arası davalı ...'un malik olduğu dönemde de davacının ödeme yapmaya devam ettiğini, dava reddedildiği için ödemeleri askıya aldığını ve davalı ...'in kalan taksitleri ödediğini, bilirkişi incelemesi yapılması yönündeki taleplerinin reddedildiğini, delil başlangıcı sayılması gereken belgelerin dikkate alınmadığını, taşınmazın emlak vergisinin, kat görevlisi kıdem tazminatının, DASK sigorta ve tadilat ödemelerinin davacı tarafından yapıldığını, diğer iki davalının (... ve son malik ...) davalı ... ile işbirliği içinde olduklarını, davalı ... ile davalı ...'un akraba olduklarını, davalı ... ile de hemşehrilik ilişkileri bulunduğunu, terditli olarak tazminat talep edilmesine rağmen davalılar yararına yapılan ödemelerin de iade edilmediğini belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Asıl ve birleştirilen davalar, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, tarafların hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme Kararının kapsamının genişletilmesi, hem de taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından, kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
6.2.2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinde “..Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.” hükmü düzenlenmiştir.
6.2.3. Mahkemenin Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğar. Diğer taraftan Yerel Mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu müessese mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esas çerçevesinde işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirir (09.05.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK).
7.3. Değerlendirme
7.3.1. Dava konusu bağımsız bölümün 07/03/2006 tarihinde 3966 yevmiye nolu satış işlemi ile davalı ...’e satıldığı, aynı tarihte taşınmaz üzerine davalı ... tarafından çekilen 125.000-TL konut kredisi karşılığında ipotek tesis edildiği, kredi geri ödeme takviminin 06/04/2006 ile 06/03/2016 tarihleri arasında olduğu, dava konusu taşınmazın davalı ... tarafından birleştirilen davada davalı ...’ye 21/01/2010 tarihinde, davalı ... tarafından da birleştirilen davada davalı ...’a 24/01/2014 tarihinde temlik edildiği anlaşılmıştır. Konut kredisinin çekildiği bankadan gelen müzekkere cevabında 02/04/2013 tarihli 85 numaralı takside ilişkin ödemenin davacı tarafından yapıldığı bildirilmiştir. Davacı çekişme konusu taşınmazın temlikinin inançlı işleme dayalı olduğunu, taşınmazın devrinden sonra alınan banka kredisini ödediğini iddia ederek, dava dilekçesi ile bir takım banka dekontlarını dosyaya ibraz etmiş, ayrıca 18/06/2014 tarihinde kredi taksitlerinin kendisi tarafından ödendiğinin ispatı olarak 51 adet dekont aslını dosyaya sunmuştur.
Ne var ki, Mahkemece bozma kararına uyulmasına rağmen bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir.
Şöyle ki; yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca inançlı işlem iddiasının yazılı belge ile ispatı gerekmekte ve fakat eldeki davada böylesine bir belgenin bulunmadığı anlaşılmakta ise de; davacının sunmuş olduğu dekontların bu ilişki ile bağlantılı olduğunun saptanması halinde yazılı delil başlangıcı teşkil edeceği ve çekişmenin giderilmesinde gözardı edilemeyeceği, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 292. maddesi ile, yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 202. maddesi hükmü gereğince delil başlangıcı sayılabilecek belgelerin bulunması halinde tanık dinletilmesinin mümkün olduğu, Dairenin 20/03/2017 tarihli bozma ilamında açıkça belirtilmiş olup; kural olarak, elinde dekont bulunduranın kredi taksidini ödediğinin kabulü gerekir. Somut olayda, Yapı Kredi Bankasının müzekkere cevabına ve davacı tarafından dosyaya sunulan dekontlara göre davalı ... ile yapılan kredi sözleşmesi kapsamında bir kısım kredi taksitlerinin davacı tarafından ödendiği, bir başka ifade ile davacı tarafından sunulan dekontların delil başlangıcı niteliğindeki belgelerden olduğu açıktır.
Hal böyle olunca, kredi ödemesine ilişkin dekontların delil başlangıcı niteliğinde oldukları gözetilerek, dinlenen tanıkların beyanlarına göre bir değerlendirme yapılması, çekişme konusu taşınmazın inançlı işlem kapsamında davalı ...’e devredildiği kanaatine varılması halinde, kredi borcunun geri ödeme takvimi dikkate alınarak tamamının davacı tarafından ödenip ödenmediği hususları üzerinde durulması, bu aşamada 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 97. maddesindeki düzenleme de gözetilerek bilirkişiden rapor alınması, yapılan ödemeler açıkça belirlenerek, kalan kısım var ise TBK’nın 97. maddesi gereği depo kararı verilmesi, davalılar ... ve ...’un iktisabının iyiniyetli olup olmadığı ve TMK'nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacaklarının araştırılması ve sonucuna göre asıl ve birleştirilen davalar hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
V. SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Asıl ve birleştirilen davalarda davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacı vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen asıl ve birleştirilen davada davalılardan alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/02/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.