"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil - tenkis davası sonunda, Yerel Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, davalılar vekilinin istinaf başvurusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince 6100 sayılı HMK'nun 353/1-b.2 maddesi gereğince kabul edilerek İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp davanın reddine ilişkin olarak yeniden verilen karar, davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'nın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan ...'nun ilk evliliğinden oğlu olduğunu, mirasbırakanın 1120 ada 10 parsel sayılı taşınmazını ikinci evliliğinden çocukları olan davalılara satış suretiyle temlik ettiğini, davalılarca taşınmaz üzerinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığını ve kurulan kat irtifakı sonucu 5,6,7,8,9 no'lu bağımsız bölümlerin davalılar adına tescil edildiğini, yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tescilini, olmazsa tenkis istemiştir.
Davalılar, tenkis talebi yönünden davacının satıştan haberdar olduğu tarihten itibaren yasal süre geçtiğini, taşınmazın muris tarafından kendilerine satıldığını, satış tarihinde tarla olduğunu, davacının, kendilerinin emeği ile ortaya çıkardıkları yeni değerden rant elde etmeye çalıştığını, mirasbırakana yaşamı boyunca baktıklarını belirtip, davanın reddini savunmuşlardır.
İlk Derece Mahkemesince, muris muvazaası olgusunun kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, davalılar vekilinin istinafı üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince; mirasbırakanın mal kaçırma amacının TMK’nin 6. ve HMK’nin 190. maddeleri uyarınca kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davalı vekilinin başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı HMK’nin 353/1.b.2 maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp davanın reddine ilişkin yeniden karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1927 doğumlu mirasbırakan ...'nun 24/12/1997 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak ilk eşi ...'dan olma oğlu davacı ..., dava dışı kızı ..., ikinci eşi ..., ikinci eşi ...'den olma çocukları davalılar ... ve ... ile dava dışı ... ve kendisinden sonra ölen oğlu ...'in çocukları dava dışı ...'u bıraktığı, mirasbırakanın 20 ada 10 parsel sayılı taşınmazın tamamını 07/12/1994 tarihinde eşit paylarla davalılar ... ve dava dışı oğlu ...'a satış yoluyla temlik ettiği, davalılar ve dava dışı ... tarafından kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılması ve kat irtifakı kurulmasıyla 5 no'lu bağımsız bölümün ..., 6 nolu bağımsız bölümün ..., 7 nolu bağımsız bölümün ..., 8 nolu bağımsız bölümün ... ve 9 nolu bağımsız bölümün dava dışı ... adına kaydedildiği anlaşılmıştır.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; murisin tek taşınmazını ikinci eşinden olma çocuklarına temlik ettiği, ilk eşinden olma davacı ve dava dışı kızına herhangi bir temlik yapmadığı, mirasbırakanın ekonomik durumunun iyi olduğu, paraya ihtiyacının olmadığı, taşınmazının tamamını ikinci eşinden olma çocuklarına satmasını gerektirecek bir olgunun da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Davacının tanık deliline dayanmamış olması Hukuk Genel Kurulunun 01.07.2021 tarihli 2017/1-2654Esas 2021/886Karar sayılı içtihatı gözetildiğinde tek başına davanın reddi için yeterli değildir. Dosya kapsamından murisin iradesinin ilk eşinden olan çocuklarından mal kaçırma ve temlikin muvazaalı olduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25/11/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.