"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
KARAR : İstinaf başvurusunun kabulü ile davanın reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Sakarya(Kapatılan) 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tespitten önceki hukuki sebeplere dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde, davacı ile davalının Sakarya 2. Aile Mahkemesinin 2011/148 Esas, 2011/164 Karar sayılı kararı ile boşandıklarını, boşanma sonrasında davacı ve davalının talebiyle, aynı mahkemenin 28.03.2011 tarihli ek kararı ile, ... köyü 5088 parsel sayılı taşınmazın ½ hissesinin davacı adına, ½ hissesinin davalı adına tesciline karar verildiğini, müvekkilinin yakın zamanda dava konusu taşınmazın kat irtifakı ile 804 ada 5 parsel ve iki ayrı bağımsız bölüm olarak tapuda değişikliğe uğradığını öğrendiğini, bağımsız bölümlerden birinin kendi adına tescilini davalının kabul etmediğini, Sakarya 2. Aile Mahkemesinin 2011/148 Esas, 2011/164 Ek Kararı doğrultusunda, ... köyü, Dombaylar kuyusu 804 ada 5 parsel, 2 numaralı taşınmazın davalı adına tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı cevap dilekçesinde, davacı ile 2011 yılında boşandığını, boşanma sonrasında eski eşi tarafından bir hususun eksik kaldığı gerekçesiyle kendisine bir kağıt imzalattırıldığını, kağıdın son kısmında ‘dava konusu evin satıldığı takdirde satış bedelinin yarısı paylaştırılacaktır’ ibaresinin yazılı olduğunu, bu ibarenin kendi iradesine uygun olduğunu, ancak eski eşi tarafından imzalatılan ‘evin ½ oranında tescili konusunda anlaştık’ ibaresini yeni öğrendiğini, bu ibarenin kendisi aldatılarak eklendiğini, Sakarya Aile Mahkemesinin ek kararı ile taşınmazın tesciline karar verilmişse de, kendisinin mahkeme önünde hiçbir iradesinin mevcut olmadığını, eski eşinin ahlaka aykırı davranışları olduğunu öğrendiğini, bu nedenle ‘dava konusu evin satıldığı takdirde satış bedelinin yarısı paylaştırılacaktır’ yönündeki bağışlama vaadini de geri aldığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davalının aile mahkemesine sunmuş olduğu dilekçede davacının kendisini aldatarak bu imzayı attığını iddia etmiş ise de, bu iddiasını ispat edemediği, aile mahkemesine sunulan protokol ve karar sonrası tarafların ıslak imzalı sunmuş oldukları 28/03/2011 tarihli dilekçe uyarınca açılan davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı asil istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı asil istinaf dilekçesinde, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, tanığı ...'ın dinlenmediğini, bu tanığı dinlenmiş olsaydı savunmalarının ispatlanacağını, ayrıca soybağının reddine ilişkin davanın bekletici mesele yapılması gerektiğini, bilirkişi raporunun da hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacının eldeki davayı açmadan önce Sakarya 2. Aile Mahkemesinde tavzih isteminde bulunduğu, Sakarya 2. Aile Mahkemesi tarafından tavzih isteminin 01/06/2020 tarihli ek karar ile reddedildiği, bu karara karşı davacı tarafın istinaf isteminde bulunmadığı, bir mahkeme tarafından verilen ve kesinleşen mahkeme kararının infazının, bir başka mahkemece sağlanması niteliğindeki istemle eldeki davayı açtığı, bunun usul hükümleri çerçevesinde mümkün olmadığı, bu dava ile verilecek tescil hükmüyle mülkiyet ... doğum tarihinin dahi değişeceği dikkate alınarak, davanın reddine karar vermek gerekirken, davanın kabulüne karar verilmesi yerinde görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde, dava konusu taşınmazın davacı adına tesciline Sakarya 2. Aile Mahkemesi tarafından karar verildiğini, ancak parsel numarası değişmesi ve taşınmaz üzerinde kat irtifakı kurulması nedeniyle ilgili tapu müdürlüğünde ½ hissesinin tescili işlemlerini yapmadıklarını, tavzih talebinin Sakarya 2. Aile Mahkemesi tarafından reddi nedeniyle bu davanın açıldığını ileri sürerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Kesin hüküm" başlıklı 303. maddesinde "(1) Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
(2) Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.
(3) Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir.
(4) Bir dava dolayısıyla ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra dava konusu şeyin mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer’î zilyetlik kazanan kişiler hakkında da geçerlidir. Ancak, Türk Medenî Kanununun iyiniyetle mal edinmeye ait hükümleri saklıdır.
(5) Müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı arasında yahut müteselsil alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm, diğerleri hakkında geçerli değildir."
Düzenlemesi mevcuttur.
2. Hukuk Genel Kurulu'nun 21.06.2022 tarihli ve 2022/11-64 Esas, 2022/963 Karar sayılı kararında; "Bir nihai karar şekli anlamda kesinleşince tarafların o davada takip ettikleri amaç gerçekleşmiş olur. Fakat bu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın değil ancak görülmekte olan davanın sona ermesi anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle bundan sonra taraflar arasında aynı uyuşmazlığın yeni bir dava konusu yapılamaması için nihai kararın maddi anlamda da kesinleşmiş olması gerekir.
Şekli anlamda kesin hüküm kanunlarda düzenlenmemiş olmasına rağmen maddi anlamda kesin hüküm ve sonuçları HMK’nın 303. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre bir davada maddi anlamda kesin hükümden söz edilebilmesinin ilk şartı o hükmün şekli anlamda kesinleşmiş olmasıdır. Şekli anlamda kesinlik maddi anlamda kesinliğin ön ve temel şartını oluşturur. Bundan başka her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki kesin hüküm kamu düzenindendir ve dava şartı olarak kabul edilmiştir (HMK m.114/1-i).
Bir nihai kararın şekli anlamda kesin hüküm ifade etmesi için o karara karşı kanun yollarının kapalı olması veya kanun yoluna başvurulduktan sonra artık başka kanun yolunun bulunmaması gerekir. Başka bir deyişle mahkemenin nihai kararına karşı başvurulacak bir kanun yolunun artık kalmaması veya baştan itibaren zaten hiç bulunmaması hâlinde bu karar şekli anlamda kesinleşir. Bir nihai karara karşı başvurulacak kanun yolunun olmayışı iki şekilde karşımıza çıkar. Bunlardan birincisi, mahkemece verilen karara karşı kanun yoluna başvuru imkânı yoktur ve bu nedenle nihai kararın verilmesiyle şekli anlamda kesinlik ortaya çıkar. Örneğin miktar ve değeri kesinlik sınırını geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararlar bu şekildedir. Yine özel kanun hükümleri gereğince kesin olduğu belirtilen kararlarda verildikleri anda şekli anlamda kesin hüküm ifade eder (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü C. V, İstanbul, 2001, s. 4981 vd.).
İkincisi ise mahkeme kararına karşı kanun yoluna başvuru imkânı varken ya süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak yahut da kanun yoluna başvurmaktan açıkça feragat edilerek hüküm şekli anlamda kesinleşir. Ayrıca karara karşı kanun yoluna başvurulduğu durumlarda başvuru üzerine verilen karardan sonra başvurulacak kanun yolu kalmamış ise karar şekli anlamda kesin hüküm ifade eder. Dolayısıyla bir mahkeme kararına karşı kanun yoluna başvuru imkânının hiç bulunmaması veya kanun yoluna başvuru imkânı bulunmakla birlikte, bu yola hiç başvurulmaması ya da öngörülen bütün olağan kanun yollarının tüketilmesi ile karar şekli anlamda kesinleşmiş olur (Atalı, ...: Pekcanıtez Usûl Medenî Usûl Hukuku, İstanbul, 2017, s. 2055 vd.).
Şekli anlamda kesinlik kural olarak ortadan kaldırılamaz. Bunun tek istisnası, olağan kanun yolu süresinin geçirilmiş olmasına karşı eski hâle getirme talebinde bulunulması (HMK m. 95-101) ve bu talebin yerinde görülerek kabul edilmesidir. Başka bir deyişle sadece eski hâle getirme talebinin kabul edilmesi şekli anlamda kesinliği ortadan kaldırır. Dolayısıyla eski hâle getirme talebinin kabul edilmesi haricinde kamu düzeni iddiası da dâhil olmak üzere hiçbir şekilde şekli anlamda kesin hüküm ortadan kaldırılamaz.
Kesin hüküm öncelikle hükmü veren mahkeme de dahil diğer bütün mahkemeleri bağlar. Mahkemeler aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdır; aynı davayı yeniden inceleyemezler. Yasama ve yürütme organları ile idare de kesin hükme uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını (kesin hükmü) hiçbir surette değiştiremezler (Anayasa m. 138/5). Dolayısıyla kesin hüküm, sonradan çıkarılan bir kanunla da değiştirilemez ve ortadan kaldırılamaz. Yine sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararı da kesinleşmiş hükümleri etkilemez." hususları belirtilmiştir.
.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı fazla alınan temyiz giderinin istek halinde temyiz edene iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
20.02.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, aile mahkemesinde verilen kararın infazının mümkün olmaması nedeniyle açılmış tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, aile mahkemesi kararı ile lehine tescil hükmü kurulduğunu, infazının mümkün olmaması nedeniyle tavzih istediğini, bu talebin de reddedildiğini belirterek iptal tescil istemiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık bu davaya hangi mahkemenin bakacağı noktasında toplanmaktadır.
Talep açıkça aile mahkemesi kararının infazının mümkün olmaması nedeniyle yapılmıştır. İnfaz edilemeyen karar aile mahkemesi kararıdır. Yapılması gereken esasen tavzih ile kararın infazının mümkün hale getirilmesindir. Ne var ki tavzih talebi de reddedilmiş, talep adan tarafından bu ret kararı kanun yoluna götürülmemiştir.
Ortada infazı mümkün olmayan bir mahkeme kararı vardır. Bilindiği üzere mahkeme kararlarının infazının mümkün olması zorunludur. Bu nedenle mahkemeler kararlarının infaz edilebilir nitelikte olmasına özen göstermelidir.
İnfaz edilemeyen kararın tavzih talebinin reddine ilişkin ek kararı kanun yoluna götürmeyen davacı hiçbir şekilde bu hakkını alamayacak mıdır? Çözümlenmesi gereken sorun aslında budur. Bu sorun hangi mahkemede çözümlenmelidir?
Mahkemelerin görevi kamu düzeninden olup dava şartıdır ve her aşamada resen gözetilmelidir. Bu nedenle infazı mümkün olmayan kararın infaza elverişli hale getirilmesi amacıyla açılan davanın da bu kararı veren aile mahkemesinde çözümlenmesi gerekmekle görev yönünden kararın bozulması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun onama görüşüne katılmıyorum.