"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - BEDEL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel istemli dava sonunda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen 18/05/2021 tarihli ve 2020/1271 Esas - 2021/745 Karar sayılı karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, davalılardan oğlu olan ... ile birlikte yaptıkları emlakçılık işlerinin yürütülmesi için davalı oğlunu Kadıköy 22. Noterliğinin 13/10/2015 tarihli ve 32302 yevmiye no.lu vekaletnamesi ile vekil tayin ettiğini, davalı oğlunun vekaletnamedeki yetkisini kötüye kullanmak suretiyle ve davalılardan (davacının) kardeşi olan ...'in yönlendirme ve telkinleri ile ...’nin tefecilere olan borçlarını karşılamak amacıyla (teminat olarak) maliki olduğu 15476 ada 8 parseldeki 7 no.lu bağımsız bölümünün davalı ...’na, onun tarafından da diğer davalı ...’a temlik edildiğini, tüm davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ederek kendisini zarara uğrattıklarını ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde bedelin davalılardan tahsiline karar verilmesi istemiş, yargılama sırasında taşınmazın dava dışı üçüncü kişiye devredilmesi üzerine, HMK 125. maddesi gereğince davaya tazminat davası olarak devam etmek istediğini bildirmiştir.
II. CEVAP
Davalı ..., dava konusu taşınmazı 15/11/2016 tarihinde bedeli karşılığında dava dışı ...'e devrettiğini ve tescilin yapıldığını, bu nedenle kendisine husumet yöneltilemeyeceğini, esas yönünden ise, taşınmazın önceki maliki olan davalı ... ile daha önceden herhangi bir ticari ilişkisinin bulunmadığını, dava konusu taşınmazı emlakçı vasıtası ile ve bedeli karşılığında iyiniyetli olarak satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuş, davalı ..., katıldığı duruşmada açılan davayı kabul etmediğini bildirmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28/11/2019 tarihli ve 2016/431 E., - 2019/560 K. sayılı kararıyla; davalı vekilin taşınmaz sahibi olan davacının oğlu olduğu ve satış bedellerinin de banka kanalıyla ödendiği, ayrıca davalılar hakkında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/162465 Soruşturma sayılı dosyasında 18/12/2018 tarihinde ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, bu nedenlere davalıların kötüniyetli 3. kişi olarak değerlendirilemeyecekleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, davalı ...’nin İstanbul Anadolu 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/159 Esas sayılı dosyasında birden fazla kişi tarafından silahla yağma, tehdit, Kamu kurum ve kuruluşları vb.tüzel kişiliklerin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçlarından yargılandığını, davalılardan ... ve diğer davalılar ... ve ... arasında işbirliği olduğu ve bu suretle de tapudaki resmi işlemin başlangıcından itibaren kesin hükümsüz ve geçersiz olduğunu, davacı müvekkiline vekaletnamenin satış yetkisi içerdiğine dair bir bilgi verilmediği gibi, satış karşılığında da hiç bir ödemede bulunulmadığını, davalı ...’nin, davacının oğlu ...'den tehditle babasını ikna etmesini ve evinin satış yetkisini içeren vekaletname almasını istediğini, müvekkilinin de oğluna ve kardeşine güvenerek dükkanın resmi işlemleri ile ilgilensin diye vekalet verdiğini zannettiğini, davacının (satıştan haberi olmadığı için) taşınmazın devrinden sonra da bankaya kredi taksitlerini ödemeye devam ettiğini, okuma yazma bilmeyen davacının yakınları olan oğlu ve kardeşine güvenerek gittiği noterde hata ve hileye düşürülerek vekaletname imzalatıldığını, davalıların iyi niyetli 3.kişi olmadıkları sabit iken yerel mahkemenin aksi yönde verdiği kararın hatalı olduğu gerekçeleriyle kararın kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 18/05/2021 tarihli ve 2020/1271 Esas - 2021/745 Karar sayılı kararıyla; davacının davalı oğlu ... ile birlikte emlak işi yaptığı, adına kayıtlı bulunan taşınmazın satışı konusunda Kadıköy 22. Noterliğinin 13.10.2015 Tarih ve 32302 Sayılı vekaletname ile oğlu olan davalı ...'e yetki verdiği, davacının emlak işi yapması nedeniyle verdiği vekaletnamenin satış yetkisi içerdiğini bilmediğini beyan etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, vekil olan davalı ... tarafından taşınmazın önce 20/10/2015 tarihinde ...'a, ... tarafından da 15/02/2016 tarihinde ...'a satıldığı, ... tarafından da dava açıldıktan sonra 15/11/2016 tarihinde dava dışı ...'e satıldığı, bu alım satımlara ilişkin ödemelerin banka kanalıyla yapıldığı, davacının vermiş olduğu vekaletnamesinde satış yetkisi olduğunu bilmediğini, satışın iradesine aykırı olarak gerçekleştiğini ispat edemediği, vekilin taşınmaz sahibi olan davacının oğlu olması ve satış bedellerinin de banka kanalıyla ödenmesi ayrıca davalılar hakkında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/162465 Soruşturma sayılı dosyasında ..., ..., ... ve ... hakkında 18.12.2018 tarihinde ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi, ceza dosyasından beraat kararı verilmesi dikkate alındığında, davacının, vekilinden taşınmazı satın alan 3. Kişinin, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor ya da kendisinden beklenen özeni gösterdiğinde bilecek durumda olduğunu ispat edemediğinin kabulü gerektiği, bu nedenle ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı yön bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/(1).b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı temyiz dilekçesinde özetle, dava dilekçesi ve istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü iddialarını tekrarlayarak, şüpheliler hakkında 2016/162465 Soruşturma sayılı dosyasında ..., ..., ... ve ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmişse de , dava konusu olaya dair ceza yargılamasında maddi olguların tespit edildiğini, İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden yargılamanın dava konusu olaya ilişkin olduğunu, açılan davada davalılardan ... ve diğer davalılar ... ve ... arasındaki temliki işlemlerin muvazaalı olduğunun sabit olduğunu, zira davalı ... ile diğer davalılar ...’ın çıkar ve işbirliği içerisinde vekil ...'in vekalet görevini kötüye kullandığını bilen kişiler olduğunu, okuma yazma bilmeyen davacının yakınları olan oğlu ve kardeşine güvenerek gittiği noterde hata ve hileye düşürülerek vekaletname imzalatıldığını, davacının iradesi ile beyanının uyuşmadığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3.2.2. Öte yandan, vekaletnamenin hile ile alındığı iddiası, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını da içermektedir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının, maliki olduğu 15476 ada 8 parsel sayılı taşınmazdaki 7 no.lu mesken nitelikli bağımsız bölümünün, Kadıköy 22. Noterliğinin 13/10/2015 tarih ve 32302 yevmiye numaralı -içerisinde satış yetkisi de bulunan - vekaletnamesi ile vekil olarak tayin ettiği davalılardan oğlu olan ... tarafından 20/10/2015 tarihinde satış yolu ile davalı ...’na, onun tarafından da 15/02/2016 tarihinde satış işlemi ile diğer davalı ...’a temlik edildiği, davalı ... tarafından ise 15/11/2016 tarihli satış işlemi ile dava dışı ...’e devredildiği, temlik işlemleri sırasında çekişme konusu taşınmaz üzerindeki rehin hakları ile birlikte devirlerin gerçekleştiği, davacının aslında emlakçılık yapması nedeniyle bu işlerinin yürütülmesi amacı ile oğlunu vekil tayin ettiğini zannettiğini, ancak davalı oğlunun davalılardan kardeşi olan ...’nin yönlendirmesi ve telkinleri ile vekaletnameyi kötüye kullandığını, vekaletname konusunda iradesinin yanıltıldığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemli olarak eldeki davayı açtığı, aşamada dava konusu taşınmazın dava dışı 3. kişiye devredilmesi nedeniyle HMK 125. maddesi gereğince davasını bedele dönüştürdüğünü bildirdiği, davacının şikayeti nedeniyle başlatılan savcılık soruşturması neticesinde şüpheliler ..., ..., ... ve ... haklarına kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verildiği anlaşılmaktadır.
3.3.2. Somut olayda, davacıya ait dava konusu taşınmazın davacının kardeşi olan davalı ...’nin borcunun ödenmesi amacıyla davalı ... tarafından davalı ...’a, onun tarafından da davalı ...’a satıldığı, tüm dosya kapsamı ve toplanan deliller itibariyle davalılar Suat ve ...’un kötüniyetli olarak çekişmeli taşınmazı edindikleri hususunun usulünce ispatlanamadığı gözetilerek adı geçen davalılar yönünden davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığından davacının bu davalılar hakkındaki yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.
3.3.3. Davalılar ... ve ... yönünden temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; bu davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ederek almış oldukları taşınmaz satış bedelini davacıya ödediklerini ispat edemedikleri ve davacıyı zararlandırdıkları anlaşılmakla, taşınmazın rayiç bedelinden davalılar ... ve ...’nin sorumlu tutulması ve bu yönde hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ve noksan inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; Davacı vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24/02/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.