"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali tescil, olmazsa tenkis istekli dava sonunda, Yerel Mahkemece davanın ehliyetsizlik iddiası yönünden reddine, muris muvazaası iddiası yönünden kabulüne dair verilen karar yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından adli yardım talepli ve duruşma istekli temyiz edilmiş olup; davalı vekilinin temyiz harcına ilişkin adli yardım talebinin kabulüne karar verilerek, duruşma günü olarak saptanan 22.03.2022 Salı günü saat: 09.45'de Daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, mirasbırakan babası ...’in maliki olduğu 1928 parsel sayılı taşınmazı 30/10/2002 tarihinde davalı oğluna satış yoluyla temlik ettiğini, dava konusu taşınmaz üzerine mirasbırakanın izni ile bir konut yaptığını ve orada oturduğunu, mirasbırakanın işlem tarihinde hasta ve 72 yaşında olup, işlem tarihi itibarıyla hukuki ehliyeti haiz olmadığını, işlemin diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığını ileri sürerek, dava konusu 1928 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile mirasbırakan ... adına tesciline, olmadığı taktirde tenkisine karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin geçtiğini, davacının işleme vakıf olduğunu, başkaca taşınmazları da bulunan mirasbırakanın, saklı payı ihlal kastıyla hareket etmediğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEMENİN İLK KARARI
Düzce 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17/11/2015 tarihli ve 2009/25 E., 2015/395 K. sayılı kararıyla; mirasbırakanın temlik tarihinde hukuki ehliyeti haiz olduğunun Adli Tıp Kurumu raporuyla saptandığı, davacının saklı payına da el atılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen Mahkeme kararına karşı yasal süre içerisinde davacı vekili temyiz yoluna başvurmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 29/11/2018 tarihli ve 2016/1192 E., 2018/15105 K. sayılı kararıyla; “...Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali-tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir...Hemen belirtilmelidir ki, mirasbırakan ...'in akit tarihinde fiil ehliyetini haiz olduğu Adli Tıp Kurumu raporuyla saptandığına göre, ehliyetsizlik iddiası yönünden davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Ne var ki, ehliyetsizlik iddiası yanında ileri sürülen muris muvazaası iddiası yönünden mahkemece değerlendirme yapılmadan ve bu konuda bir karar verilmeden terditli istek olan tenkis isteği bakımından hüküm kurulması doğru değildir...Hal böyle olunca, muris muvazaası yönünden yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde tüm delillerin değerlendirilmesi suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.” gerekçesiyle (III.) paragrafta yer verilen karar bozulmuş; Dairenin 29/05/2019 tarihli ve 2019/1295 E., 2019/3474 K. sayılı kararıyla, davalı vekilinin karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.
3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Düzce 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29/04/2021 tarihli ve 2019/111 E.,2021/137 K. sayılı kararıyla; mirasbırakanın temlik tarihinde hukuki ehliyeti haiz olduğunun Adli Tıp Kurumu raporuyla saptandığı gerekçesiyle ehliyetsizlik iddiası yönünden davanın reddine; temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle muris muvazaası iddiası yönünden davanın kabulü ile dava konusu kök 1928 parsel sayılı taşınmazın tevhidi ile oluşan 199 ada 2 parsel sayılı taşınmazın 40843/77158 payının tapu kaydının iptali ile mirasçılar adına tesciline, kalan payın davalı üzerinde kayıtlı olmasına devam edilmesine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili adli yardım talepli ve duruşma istekli temyiz yoluna başvurmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Temyiz aşamasında adli yardım talep ettiğini davalının pandemi nedeniyle oluşan yoksunluklar nedeniyle temyiz harcını ödeyebilecek durumda olmadığını, İlk Derece Mahkemesince hatalı karar verildiği için temyiz için yatırılması gereken harç oranının da fahiş olduğunu ve bunun mahkemeye erişim hakkını engellediğini, bozma ilamına uyulduğu halde gereğinin yapılmadığını, taleple bağlılık ilkesinin nazara alınması gerektiğini, muris muvazaasına dayanan kişinin diğer mirasçılarla birlikte hareket etmesine gerek olmadığı gibi, tereke temsilcisi atanmasına da gerek bulunmadığını, Mahkemenin talebi olmayan mirasçılar yönünden de kabul kararı verdiğini, kararın öncelikle usul noktasında yanlış olduğunu, davacı miras payı oranında değil de tüm mirasçılar adına tescil istemiş ise tüm mirasçıların olurunun sağlanması ya da TMK’nın 640. maddesi uyarınca tereke temsilcisi atanması gerektiğini, muris muvazaasına dayalı davalarda davacının payına hasren karar verilebileceği için tereke temsilcisine gerek bulunmadığını, tüm mirasçıların payı dava konusu imiş gibi karar verildiğini ve fazla harç ve vekalet ücretine hükmedildiğini, temyiz harcının da bu nedenle yüksek çıktığını, davalı üzerinde kalmasına karar verilen kısım için dahi harç ve vekalet ücretine hükmedildiğini, kararın hakkaniyete, usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuki nedenlerine dayalı terekeye döndürülme istekli tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanun'un “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi," fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. "Ayırtım gücü" eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Yasa'nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanun’un 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 11.6.1941 tarihli ve 4/21 sayılı kararı)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. HMK'nın 282. (HUMK'un 286.) maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanun'un 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
3.2.2. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun'un 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunu'nun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
3.2.3. Bilindiği üzere, mirasbırakanın ölüm tarihi itibarıyla terekesi elbirliği mülkiyetine tabidir. Terekeye karşı yapılan mülkiyetten kaynaklanan haksız fiil niteliğindeki muris muvazaası ve elatmanın önlenmesi gibi davalar dışında ehliyetsizlik, vekâlet görevinin kötüye kullanılması vs. gibi davalarda terekeyi temsil eden tüm mirasçıların bir arada hareket etmek suretiyle davayı birlikte açmaları, ayrıca, mirasçılardan birisinin terekeye iade şeklinde dava açması halinde de tüm mirasçıların muvafakatlarının sağlanması, aksi takdirde terekenin atanacak temsilci marifetiyle davada temsil edilmesi ve yürütülmesi gerekeceği (T.M.K. 640 md.) tartışmasızdır.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Somut olayda; 1930 doğumlu mirasbırakan ...’in 17/08/2006 tarihinde ölümü üzerine dava dışı eşi ... ile çocukları davacı ..., davalı ... ve dava dışı ... ile...’nin mirasçı kaldıkları, ...’in de 2013 yılında öldüğü, dava konusu 1928 parsel sayılı taşınmazın tamamı mirasbırakan adına kayıtlı iken, mirasbırakanın bu taşınmazın tamamını 30/10/2002 tarihinde satış yolu ile davalı oğlu Murat’a temlik ettiği, dava konusu 1928 parsel sayılı taşınmaz ile davalının yine mirasbırakandan edindiği dava dışı 2439 parsel sayılı taşınmazın tevhit sonucu 199 ada 1 parsele gittiği ve tamamının davalı ... adına tescil edildiği, 199 ada 1 parsel sayılı 959,56 m2 miktarlı taşınmazın 355 m2’sinin yola terk yapılmakla 604,56 m2 yüzölçüme sahip olduğu, dava dışı 4555 parsel sayılı 167,02 m2 miktarlı taşınmazın tamamı dava dışı Konuralp Belediyesine ait iken, 22/11/2011 tarihinde satış yolu ile davalı ...’a devredildiği, 199 ada 1 parsel ile dava dışı 4555 parsel sayılı taşınmazın tevhidi ile dava konusu 199 ada 2 parsel sayılı 771,58 m2 miktarlı taşınmazın oluştuğu ve bu taşınmazın tamamının 21/05/2012 tarihinde davalı ... adına tescil edildiği; Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun raporuna göre, mirasbırakan ...’in, 30/10/2002 işlem tarihinde hukuki ehliyeti haiz olduğunun belirtildiği; Düzce 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/139 Esas 2014/374 Karar sayılı 04/09/2014 tarihli kararına göre, eldeki davada davacının 3. kişiye karşı bir hak iddiası bulunmadığı, mirasçıların birbirlerine karşı pay oranında iptal tescil davası açmalarının mümkün olduğu, miras payı oranında iptal tescile karar verilebileceği, tereke temsilcisi atanmasına gerek bulunmadığı gerekçesiyle mirasbırakanın terekesine temsilci atanmasına ilişkin talebin reddine karar verildiği ve kararın Yargıtay 14. Hukuk Dairesince 11/05/2015 tarihinde onandığı anlaşılmaktadır.
3.3.2. Eldeki dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuki nedenlerine dayalı olarak terekeye döndürülme, olmazsa tenkis isteğiyle açılmış olup; Adli Tıp Kurumu raporuna göre mirasbırakanın işlem tarihinde hukuki ehliyeti haiz olduğu saptanmış; Mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda, ehliyetsizlik iddiası yönünden davanın reddine, muris muvazaası yönünden yapılan inceleme neticesinde ise, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu benimsenmek suretiyle muris muvazaası yönünden davanın kabulü ile dava konusu 1928 parsel sayılı taşınmazın tevhidi ile oluşan 199 ada 2 parsel sayılı taşınmazın 40843/77158 payının tapu kaydının iptali ile mirasçılar adına tesciline karar verilmiştir.
Davacı, terekeye döndürülme isteğiyle açtığı eldeki davayı, miras payına hasretmemiş; Mahkemece de, bütün mirasçılar adına tescil hükmü kurulmuştur.
O halde; TMK’nın 640. maddesi uyarınca, dava dışı mirasçıların davaya muvafakatlarının sağlanması, aksi halde terekeye temsilci atanmak suretiyle yargılamaya devam edilmesi, yukarıda değinilen somut olgu ve ilkeler uyarınca inceleme ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
3.3.3. Kabule göre de; dava konusu kök 1928 parsel sayılı taşınmazın ne kadarının 199 ada 2 parsel sayılı taşınmaza gittiği, ne kadarının yola terk edildiği bütün tapu ve imar kayıtları getirtilip incelenmeden ve açıklığa kavuşturulmadan, denetime elverişli olmayacak biçimde iptal tescile karar verilmesi doğru değildir.
Yine kabule göre; keşfen saptanan değer üzerinden harç tamamlattırılmadığı halde taşınmazın keşfen saptanan değeri üzerinden davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi de isabetli değildir.
VI. SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/03/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.