"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KONYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : AKSARAY 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil istekli dava sonunda Aksaray 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/03/2021 tarihli 2020/82 Esas 2021/154 Karar sayılı kararı ile davanın kabulüne dair verilen kararın davalılar vekili tarafından istinafı üzerine Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 12/07/2021 tarihli 2021/877 Esas 2021/965 Karar sayılı kararı ile davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine ilişkin olarak verilen karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 22/03/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat Alper Yılmaz, Muhammed Şükrü Elgörmüş ile temyiz edilen davalılar vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, dava konusu 5093 ada 1, 5089 ada 1, 4923 ada 5 parsel sayılı taşınmazların mirasbırakan Mustafa Lütfi Akgün tarafından 02/09/2005 tarihinde davacı ile kardeşleri olan davalılara 1/3’ er paylarla tapuda paylaştırıldığını, o dönemde eşiyle boşanma aşamasına gelen davacının, çocuklarıyla birlikte ailesinin yanına sığındığını ve bu süreçte psikolojik sıkıntılar içinde iken, en büyük destekçisinin ailesi ve kardeşleri olduğunu düşündüğünü, mirasbırakanın daha sağlığında iken haksız paylaşımı engellemek için dava konusu taşınmazları 02/09/2005 tarihinde eşit olarak pay ettiğini, mirasbırakanın temlikinden 3 gün sonra davalıların davacı ile görüşerek “devredilen taşınmazların aslında para etmediğini, etrafında yerleşim yeri olmadığını, bu arsaların kısa vadede davacının ihtiyacını karşılamayacağını, davacıya boşanma sürecinde ve sonrasında nakit para lazım olduğunu, kendilerinin bu nakit ihtiyacını karşılayacaklarını, davacı ve çocuklarının bakımı ile ilgileneceklerini” söyleyerek davacıyı aldattıklarını ve dava konusu taşınmazlarda davacının paylarını kendilerine devretmesini sağladıklarını, bu devir karşılığında davacıya herhangi bir ödeme yapılmadığını, ancak dava dışı 3389 ada 4 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazın davacıya devredildiğini, davacının anılan taşınmaza ev yaptırma ve çocuklarıyla birlikte yaşama imkanına kavuştuğunu düşündüğünü, bu işlemlerin davacının eşinden gizlendiğini, ancak bilahare davacının eşiyle birleşip eşinin görev yaptığı Artvin iline döndüğünü, TBK’nin 36. maddesinde düzenlenen aldatma (hile) koşullarının oluştuğunu, davacının bir başka kazanım elde etmesinin hileyi ortadan kaldırmayacağını, devir işleminin 2005 yılında aldatma (hile) sonucu gerçekleştiğini, davacının, ailesinden kalan mal varlığını öğrenmek için 18/02/2020 tarihinde eşiyle birlikte tapuya gittiğinde hileye vakıf olduğunu, öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık süre içinde eldeki davanın açıldığını ileri sürerek, dava konusu 5093 ada 1, 5089 ada 1, 4923 ada 5 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile devir öncesi şekliyle her taşınmazda 1/3 payının davacı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili, hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin geçtiğini, iddiaların doğru olmadığını, tapuda devir yapılırken davacının aile sorunu olmayıp, eşiyle birlikte olduğunu, davacının tapu devrinden 4-5 yıl önce 2000-2001 yıllarında aile sorunu yaşadığını ve tekrar eşiyle bir araya geldiğini, mirasbırakanın mal varlığının bu üç taşınmazdan ibaret olmayıp, devirden yıllar sonra tarafların miras paylaşımı yaptıklarını, davacının bu dönemde aldatılmadan söz etmediğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince; davacının, aldatma (hileye) maruz kaldığını 18/02/2020 tarihinde öğrendiğini ileri sürdüğü, davalı tarafça bunun aksinin ispat edilemediği, bu durumda davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığının kabulü gerektiği, dava konusu taşınmazlarda davacının temlike konu paylarının değeri ile davacıya devredilen dava dışı taşınmaz ve yine davacıya ödendiği savunulan 30.000 Euro arasında üç kattan daha fazla fark bulunduğu, dava konusu taşınmazların daha kıymetli olduğunun anlaşıldığı, davalıların ise davacıyı taşınmazların değersizliği konusunda ikna ettikleri, davacının içinde bulunduğu durum nedeniyle davalı kardeşleri tarafından aldatıldığı ve davacının aynı zamanda karşılık olarak aldığı ileri sürülen bedelin ise oldukça düşük kaldığı, edimler arasında açık oransızlık bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
2.1. Davacının dava konusu taşınmazlardaki hissesini 30.000 Euro bedelle satın aldıklarını, 2005 yılında devir yapıldığı halde eldeki davanın 2020 yılında açıldığını, davacının eşinin de taşınmazları yer ve miktar olarak iyi bildiğini, davacının okur- yazar olup yaptığı işlemlerin sonuçlarını bilebileceğini, davacının bizzat devir yaptığını, yıllar sonra taşınmazların değerlenmesi üzerine davacının işbu davayı açtığını, bilirkişi raporuna itirazlarının değerlendirilmediğini, delillerin toplanmadığını, veraset ve intikal beyanında bildirilen miras paylaşımı yapılan taşınmazların tapu kayıtlarının getirtilmediğini, hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin geçtiğini, belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 12/07/2021 tarihli 2021/877 Esas 2021/965 Karar sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazlarda davacının 1/3’er payının davacı tarafından bizzat 05/09/2005 tarihinde davalılara devredildiği, temlikin iradi olduğu, davacı tarafından her ne kadar devir tarihinde taşınmazların değerli olduğu, ancak kendisinin bu işlemleri eşinden gizleyerek yapmasını davalıların istediği ve aldatıldığı ileri sürülmüş ise de, davacının taşınmazların konum ve niteliği konusunda basit bir araştırma ile bilgi sahibi olabileceği, davalı tanıklarının beyanına göre davacının eşinin de devirden haberi olduğu, davacının baştan beri işlemi bildiği, eldeki davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı, bir an için hak düşürücü süre içerisinde açıldığı kabul edilse dahi temlikin iradi olup, hile (aldatma) iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nin 353/1.b.2. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; Davanın esası ile ilgili aşamalardaki iddialarını yineledikten sonra babadan intikal eden taşınmazları tespit etmek için davacı ile eşinin 18/02/2020 tarihinde tapuya gittiklerini, pasif kayıtların sorgulanması üzerine davacının hileye vakıf olduğunu, davacının eşine haber verilmeksizin devir işleminin yapıldığını, davacının devir tarihinde aldatıldığını bilmediğini, öğrenme tarihinden itibaren bir yıllık süre içinde davanın açıldığını, davacı vekili olarak 18/02/2020 tarihinde TAKPAS sorgusu yapıldığını, bu tarihte hilenin öğrenildiği iddia edilmekle aksinin davalı tarafça ispatlanmadığını, hem hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilip hem de davanın esasına ilişkin değerlendirme yapılmasının da usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, hile (aldatma) hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
Bilindiği üzere, hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma sözkonusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36/1. maddesinde (B.K.28/1.) açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 39. (eski Borçlar Kanunu'nun 31.) maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin hileye maruz kalan kimsenin bunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, mağdurun öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınacağı belirgin olup; diğer tarafın öğrenmenin (ıttılaın) bu tarih değil de daha önce olduğunu iddia etmesi durumunda, bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğunda da kuşku bulunmamaktadır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 20.04.1983 gün ve 1980/1-1846-397 sayılı kararında da aynı hususa işaret edilmiştir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dava, hile (aldatma) hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olup, Bölge Adliye Mahkemesince, hem hak düşürücü süre nedeniyle, hem de iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle esastan davanın reddi gerektiği şeklinde değerlendirme yapılarak, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş ise de; bilindiği üzere, hak düşürücü süre kendiliğinden gözetilmesi gereken bir husus olup, hak düşürücü sürenin geçmesi durumunda işin esasına girilmesi mümkün olmadığından, davanın hem hak düşürücü süreden reddine karar verilip hem de esastan da davanın reddi gerektiğinin belirtilmiş olması doğru değil ise de; somut olayda hak düşürücü sürenin geçtiğine dair davalılar tarafından ortaya konulan deliller yeterli bulunmadığından, bir başka ifadeyle davacının hileyi öğrendiğini iddia ettiği tarihin aksi davalı tarafça ispat edilemediğinden, davanın hak düşürücü süreden değil, iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle esastan reddine karar verilmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesince hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Ne var ki; bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerekli kılmadığından, Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçe ve hüküm kısmında yer alan “...hak düşürücü süre nedeniyle...” ifadesi çıkartılarak hükmün bu yönden düzeltilerek onanması gerekmiştir.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin temyize konu 12/07/2021 tarihli 2021/877 Esas 2021/965 Karar sayılı kararının DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE kısmında son paragrafta yazılı “...hak düşürücü süre nedeniyle...” ifadesinin gerekçeden çıkartılmasına; yine aynı kararın hüküm kısmının A-1. fıkrasında yazılı “...hak düşürücü süre nedeniyle...” ifadesinin hüküm fıkrasından çıkartılmasına, davacı vekilinin temyiz itirazının değinilen yönden kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu şekli ile 6100 Sayılı HMK’nın 370/2. maddesi uyarınca DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 20.11.2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacı vekili için 3.815.00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalılardan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22/03/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.