Logo

1. Hukuk Dairesi2021/8129 E. 2022/5707 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalı tarafından satın alınan taşınmazın davacı tarafından tahliye edilmemesi nedeniyle açılan elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası ile davalı tarafından açılan tapu iptali ve tescil, menfi tespit ve tazminat davalarının birleştirilmesinden doğan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Taraflar arasında imzalanan protokollerin geçerli olduğu ve davalının davacıya borçlu olduğunun tespit edilmesi, davacının elatmanın önlenmesi talebinin kabulüne ve davalının tapu iptali ve tescil talebinin reddine karar verilmesini gerektirmesi gözetilerek, yerel mahkemenin direnme kararı onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : ELATMANIN ÖNLENMESİ-ECRİMİSİL-TAPU İPTALİ VE TESCİL-MENFİ TESPİT

Taraflar arasında birleştirilerek görülen elatmanın önlenmesi, ecrimisil, tapu iptali-tescil ve menfi tespit davaları sonunda bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; asıl davada el atmanın önlenmesi talebinin kabulü ile ecrimisil isteminin reddine, birleştirilen davanın ise reddine ilişkin verilen karar, asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 13.09.2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı-birleştirilen davada davalı vekili Avukat ... Şepci geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. bilahare dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

I. DAVA

Asıl davada davacı, dava konusu 3785 sayılı parselde yer alan H Blok zemin kat 1 ve 2 nolu dubleks mesken vasıflı taşınmazı davalıdan satın aldığını, satın alma esnasında davalının kendisine olan borcunu ödeyeceğini, aksi halde evi boşaltacağını söylediğini, ancak borcunu ödemediği gibi evi de boşaltmadığını ileri sürerek, taşınmaza vaki el atmasının önlenmesine ve haksız işgal tarihinden itibaren ecrimisil bedeli olarak 2.500 TL'nin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı, davanın reddini savunmuş, birleştirilen davasında ise, şirket ortağı olduklarını, davacının şirketi zarara uğrattığını, kendisinden de hile ile çekler aldığını, düzenledikleri protokole rağmen davacının hem çekleri takibe koyduğunu hem de maliki olduğu 1 ve 2 numaralı bağımsız bölümlerin devrini sağladığını belirterek, çekişme konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tescili ve davacıya borçlu olmadığının tespitini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemece, asıl davada el atmanın önlenmesi talebinin kabulü ile ecrimisil isteminin reddine, birleştirilen davanın ise reddine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Bozma Kararı

Dairenin 05/07/2018 tarih ve 2015/11281 E., 2018/11827 K. sayılı kararıyla; “...Birleşen davada davacı, davalı tarafa borçlu olmadığını ileri sürmüş bu nedenle tapu iptali ve tescil istemi yanında menfi tespit isteminde de bulunmuştur.O halde eldeki davada öncelikle incelenmesi gereken husus, birleşen davada davacının davalı tarafa borçlu olup olmadığının tespitine ilişkindir. Hâl böyle olunca; Mahkemece toplanan ve toplanacak deliller ile birlikte dosyanın mali müşavir bilirkişiye tevdi edilmesi, alınan bilirkişi raporu ile birleşen davada davacı ...’in davalı ...’a borçlu olup olmadığının tespitinin yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.” gerekçesi ile Mahkeme kararı bozulmuş; bozma kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulmamıştır.

3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin 21/04/2021 tarihli ve 2018/471 E., 2021/101 K. sayılı kararıyla; taraflar arasındaki 25.11.2011 tarihli protokol ile borcun ödeme süresinin ve şeklinin belirlendiği, protokol hükümlerinin yerine getirilmemesi üzerine 25.04.2012 tarihli protokolün imzalandığı, protokolün 3. maddesi gereği çekişme konusu taşınmazın birleştirilen davada davacı ...’in borçlarını ödeyerek davalı tarafından ibra edilmesi halinde taşınmazın iade edileceği, protokol doğrultusunda birleşen davada davacının maliki olduğu taşınmazı 26.04.2012 tarihinde 77.000,00 TL bedel karşılığında satış suretiyle davalıya temlik ettiği, taraflar arasında akdedilen protokollerin geçerli olduğu, birleştirilen davanın davacısı Saim’in 16.06.2020 tarihli 7.celsede anılan protokollerdeki borçlar ile yine protokollerde belirtilen çek ve icra dosyalarının ödenmediği, protokollerin zorla imzalatıldığı ve çeklerin zorla alındığı yönde beyanda bulunduğu, ancak HMK 190. madde gereğince bu hususun ispat edilemediği, birleşen dava davacısının kardeşi olan tanığının dışında çeklerin tehdit ve hile sonucu elinden alındığına dair bir delil sunulamadığı, bilirkişilerin alternatifli raporunda protokolün geçerli olduğuna karar verilmesi halinde birleşen dava davacısının birleşen dava davalısına karşı 150.000,00-TL borçlu olduğunu bildirir alternatifli raporunun hüküm vermeye elverişli bulunduğu, taraflar arasındaki protokollerin geçerli sayıldığı, tüm bu sebeplerle birleşen dava davacısının birleşen dava davalısına karşı borçlu olduğu gerekçesiyle asıl davada el atmanın önlenmesi talebinin kabulü ile ecrimisil isteminin reddine, birleştirilen davanın ise reddine karar verilmiştir.

4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

5. Temyiz Nedenleri

Yargıtay bozma kararı gereğince, önce tek bilirkişiden rapor alındığını, daha sonra ise üç kişilik bilirkişi heyeti tarafından rapor düzenlendiğini, her iki raporun da asıl davada davalı-birleşen davada davacının lehine olduğunu ve her iki raporda da davalının borçlu olmadığına dair tespit ve değerlendirilmelerde bulunulduğunu, buna rağmen Mahkemece asıl davanın kısmen kabulüne, birleştirilen davanın ise reddine karar verilmesinin doğru olmadığını, Mahkemece her iki bilirkişi raporunda asıl davada davalı-birleşen davada davacının borçlu olmadığına dair değerlendirilmeye neden itibar etmediğinin değerlendirilmediğini, 16.06.2020 tarihli duruşma tutanağındaki davalının beyanları dikkate alınarak bilirkişilerden ek rapor alınmasının talep edilmesine rağmen, bilirkişilerce bu yönde ek rapor düzenlenmediğini, bu nedenle bilirkişilerce yapılan incelemenin eksik olduğunu, davalının Şenay Şirketine yaptığı banka havaleleri ile şirkete ait resmi defter kayıtlarının karşılaştırılmadığını, bu yönlere ilişkin bilirkişi raporuna itirazlarının Mahkemece dikkate alınmadığını, bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan ek raporda icra dosyaları celbedilmeden rapor düzenlendiğini, davalının iradesi fesada uğratılarak imzalanan protokol gereği davalı tarafından verilen çeklerin Şenay Ltd.Şti.'nin resmi defterlerinde kaydı olmadığını, bilirkişilerce bu hususun da incelenmediğini, bu çeklerin şirket kayıtlarına işlenmesi halinde ise, davacı ...’nin Şenay Ltd.Şirketine 150.000,00 TL borçlu gözükeceğini, Osman Nuri’nin başından beri kötü niyetli olup, hileli iflas nedeni ile Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/266 E.-2016/219 K. sayılı dosyası ile ceza aldığını ve bu kararın itiraz edilmeksizin kesinleştiğini belirterek hükmün bozulmasını istemiştir.

6. Gerekçe

6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Asıl dava, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil; birleştirilen dava ise tapu iptali ve tescil, tazminat ve menfi tespit isteklerine ilişkindir.

6.2. İlgili Hukuk

6.2.1. Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.

Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.”

6.2.2. Öte yandan; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.

Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.

Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.

İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.

Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem içtihadı birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.

6.2.3. HMK’nın 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.",

6.2.4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." hükümlerine yer verilmiştir.

6.3. Değerlendirme

Hükmüne uyulan (IV/2.) numaralı paragraftaki bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak (IV/3.) numaralı paragrafta gösterilen şekilde karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.

V. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle; asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, 03/09/2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen asıl davada davacı-birleştirilen davada davalı vekili için 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin ve aşağıda yazılı 7.132,63 TL bakiye onama harcının temyiz eden asıl davada davalı-birleştirilen davada davacıdan alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13/09/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.