Logo

1. Hukuk Dairesi2021/8128 E. 2021/5677 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Vekilin, vekaletname ile kendisine verilen satış yetkisini kötüye kullanarak taşınmazları düşük bedelle babasına devretmesi nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davasının reddine ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Vekilin, taşınmazları vekil edenlerin bilgisi ve rızası dışında, babası ile elbirliği ederek düşük bir bedelle devrettiğinin ve vekalet görevinin kötüye kullanıldığının tespit edilmesi üzerine, yerel mahkemenin davanın reddine ilişkin kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davacılar, babaları ... ...’dan kendilerine intikal eden 17 parça taşınmazdaki (101 ada 492, 499, 1389, 1390, 1392, 1393 parsel ve 109 ada 5, 8, 72, 112, 118, 120, 123, 124, 127, 129, 161 parsel sayılı taşınmazlar) hisselerinin satışı için akrabaları ... ...’a vekaletname verdiklerini, ancak vekilin taşınmazları babası olan davalı ...’a çok düşük bedellerde devrettiğini, yapılan işlemin gerçek bir satış olmayıp esasında bağış niteliğinde olduğunu ve vekaletnamede bağış yetkisinin bulunmadığını, vekilin temsil yetkisini kötüye kullandığını ve işlemin muvazaalı olduğunu, işlemin yetkisiz temsil nedeniyle geçersiz olduğunu ve davalının anılan hususları bilebilecek durumda olduğunu ileri sürerek taşınmazların davalı adına olan tapu kayıtlarındaki paylarının iptali ile adlarına tescilini istemişlerdir.

Davalı, davacıların miras paylarını kendisine sattığını, bu hususun resmi senet ile sabit olduğunu, taşınmazların bedellerinin daha sonra artması üzerine pişman olan davacıların vekil aleyhine başlattığı icra takibine itiraz edilmesi üzerine itirazın iptali davasının devam ettiğini, bu nedenle aynı konuda derdest dava bulunduğunu, davacıların itirazın iptali davasında da vekaletnamenin satış için verildiği hususunu ikrar ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesince, tanık beyanlarına göre temlik işleminin tarafların anlaşmaları sonucunda yapıldığı, itirazın iptali davasında da vekaletname kabul edilerek bedel yönünden talepte bulunulduğu, eldeki davada ise vekalet akdinin kabul edilmediği, toplanan delillere göre davacıların amacının taşınmazları ...’e devretmek olduğu, temlikin vekil edenlerin bilgi ve talimatı ile gerçekleşmesi nedeniyle vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davaya konu 17 parça taşınmazın tarafların babası olan mirasbırakan ... ...’dan intikal ettiği, tapu kayıtlarında elbirliği halinde malik olan davacılar ... ... ve ... ile dava dışı ...’ın 23/08/2007 tarihli vekaletname ile yeğenleri ... ...’u vekil olarak tayin ettikleri, bu vekaletname kullanılarak davaya konu taşınmazlarda davacılara ait olan 1/5’er hissenin 20/09/2007 tarihinde vekil ... aracılığıyla davalı ...’a her bir taşınmaz için 600 TL bedel karşılığında satıldığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Somut olaya gelince; davacılar dava dilekçesinde vekile satış için yetki verdiklerini ancak vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak taşınmazları çok düşük bedeller karşılığında babası olan davalıya sattığını ileri sürmüş, yargılama sırasında davalı tanığı sıfatıyla dinlenen vekil ..., taşınmazı satın alan davalının davacılara taşınmazdaki hisselerinin karşılığı olarak para veya tarla vereceğini taahhüt ettiğini, tarafların bu hususta anlaşması üzerine taşınmazları bedelsiz olarak vekil sıfatıyla davalıya devrettiğini beyan etmiştir. Dosya kapsamında davacılara taşınmaz bedellerinin ödendiğine dair bir delil de bulunmadığına göre vekil ...'in davaya konu taşınmazları babası ... ile el ve işbirliği içerisinde bedelsiz olarak davalıya devrettiği, bu suretle davacıları zararlandırdığı açık bulunmakla vekalet görevinin kötüye kullanıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Hâl böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın yatıran tarafa iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/10/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.