"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
KARAR : Ret
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın reddine karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, dava konusu 3979 ada 5 parsel sayılı taşınmazın ½ payının maliki olduğunu, diğer ½ payın ise davalı olan babasına ait olduğunu, babasının kendi üzerindeki payı adına tescil ettireceğini söyleyerek hileyle aldığı vekâletname ile taşınmazdaki payını kendi adına tescil ettirdiğini ileri sürerek ½ payın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, davacının özgür iradesi ile usulünce düzenlenmiş vekâletname uyarınca adına taşınmazın tapuda intikâl işlemlerinin gerçekleştirildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.01.2013 tarihli ve2011/38 E. 2013/43 K. sayılı kararıyla davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur.
Dairenin 09.09.2013 tarihli 2013/7401 E. 2013/12145 K. sayılı kararıyla “...Davacı, dava dilekçesinde, taşınmazın ½ payının maliki olduğunu, diğer ½ payın ise davalı olan babasına ait olup davalının kendi üzerindeki payı davacı adına tescil ettireceği telkiniyle, hile ile aldığı vekaletname ile taşınmazın diğer ½ payını kendi adına tescil ettirdiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. İddianın ileri sürülüş biçimi itibarıyla davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı görülmektedir... Somut olaya gelince; mahkemece, yukarıdaki ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Keza davalı, 18.12.2012 tarihli celsedeki savunmasında; annesine bakması için taşınmazın yarı payını davacıya verdiğini, kendisine de bakacağını, fakat bakmadığını ve taşınmazın yarı payını geri aldığını, davacı ile anlaşmalarının da böyle olduğunu beyan etmiş, tapu kaydından da taşınmaz davalıya ait iken davacıya devredildiği görüldüğü halde, bu savunma üzerinde durulmaksızın karar verilmiş olmasının da doğru olduğu söylenemez. Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler çerçevesinde iddia ve savunmanın araştırılması varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, savunma üzerinde durulmadan yazılı olduğu üzere noksan soruşturma ile yetinilerek karar verilmiş olması isabetsizdir. Kabule göre de, dava dilekçesinde taşınmazın ½ payı dava konusu edildiği halde, taleple bağlı kalınmayarak, taşınmazın tümünü kapsayacak şekilde davanın kabul edilmiş olması dahi isabetsizdir.” gerekçesiyle bozulmuştur.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.04.2014 tarihli ve 2014/20 E. 2014/256 K. sayılı kararıyla davacının davalı ile arasında yaptıkları inanç sözleşmesinin gereği olarak, dava konusu taşınmazın 1/2 hissesini kendi isteği ile vekil aracılığıyla satış suretiyle davalıya devrettiğinden ve iddianın ispatlanamadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
Dairenin 09.01.2017 tarihli 2014/19003 E. 2017/92 K. sayılı kararıyla “... Bilindiği üzere; bozma ilamına uyulmakla tarafları lehine usulü kazanılmış hak oluşturacağı kuşkusuzdur ve mahkemece bozma gereklerinin yerine getirilmesi zorunludur. Somut olayda, 09.09.2013 tarihli bozma ilamında dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olarak nitelendirilmiş ve bu yönde araştırma yapılması gerektiğinden bozma kararı verilmiştir. Ancak, Mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olarak nitelendirilerek bozma ilamında değinilen hususlarda araştırma yapılmaksızın karar verilmiştir. O halde, bozma ilamında belirtilen hususlar üzerinde durularak yapılacak araştırma ve inceleme sonucunda karar vermek gerekirken, noksan soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir. Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; davalı vekili hükmü katılma yoluyla temyiz etmiş ise de, davacının temyiz dilekçesi tarafına 18.09.2014 tarihinde tebliğ edildiği halde, 01.10.2014 tarihli dilekçe ile kararı temyiz etmiştir. Bu durumda, 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 433/2. maddesinde belirlenen 10 günlük yasal temyiz süresi geçirilmiştir...." gerekçesiyle bozulmuştur.
D. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.04.2018 tarihli ve 2017/268 E. 2018/268 K. sayılı kararıyla vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığı, dava konusu taşınmazı vekilden satın alan kişinin de vekil ile işbirliği içerisinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
E. Üçüncü Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
Dairenin 29.06.2020 tarihli 2018/2838 E. 2020/3193 K. sayılı kararıyla “...Somut olayda, dinlenilen davacı tanıkları vekalet görevinin kötüye kullanıldığına ilişkin somut bir olgu ortaya koyamadıkları gibi davacı taraf dosya kapsamındaki diğer deliller ile de vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca, davacının iddialarını HMK’nın 190. ve TMK’nın 6. maddeleri uyarınca kanıtlayamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir...." gerekçesiyle bozulmuştur.
F. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile bozma kararı doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili, dava konusu taşınmazın davalı tarafından davacıya devredildiğini, davalının celse beyanlarında gerçek bir alım satım işlemi olmadığını yani muvazaanın varlığını davalının da kabul ettiğini, bu durumun davayı bitiren taraf işlemi olduğunu belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.Bilindiği üzere; Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu ... unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan ... sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
2. 6100 sayılı HMK’nın 190. maddesi şöyledir:
"İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.",
4721 sayılı TMK'nın 6. maddesi şöyledir:
"Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür."
3. Değerlendirme
1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2 maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un uygulanacağı davalar yönünden HUMK'un 428. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,
Aşağıda yazılı 120,60 TL bakiye onama harcının davacıdan alınmasına,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
23.02.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.