Logo

1. Hukuk Dairesi2021/8202 E. 2022/3242 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro tespitine itiraz ve buna bağlı tapu iptali ve tescil ile maddi-manevi tazminat taleplerinin reddine ilişkin kararın temyizi.

Gerekçe ve Sonuç: 3 parsel sayılı taşınmaz için kadastro tutanaklarının kesinleşme tarihinden itibaren on yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, 4 parsel sayılı taşınmaz için ise davacının inançlı işlem iddiasını yazılı delille ispatlayamadığı gözetilerek istinaf mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - MADDİ - MANEVİ TAZMİNAT

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, maddi – manevi tazminat istekli dava sonunda Çaycuma 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25/04/2018 tarihli, 2014/403 Esas, 2018/451 Karar sayılı kararı ile davanın reddine dair verilen kararın davacı tarafından istinafı üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 11/06/2021 tarihli ve 2021/287 Esas - 2021/1130 Karar sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 19/04/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı Hazine vekili Avukat ..... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı ... v.d. vekili gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı dosya incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, Çaycuma ilçesi, Veliköy Dağdibi Mevkiinde bulunan 4 dönüm taşınmazın 26/12/1991 tarihli kadastro tutanaklarına geçtiği hali ile mirasbırakan ... tarafından kendisine hibe edildiğini, bunun üzerine 2 katlı ev yaparak oturmaya başladığını daha sonra taşınmazın üzerine 3 kat daha ilave ettiğini ve yaklaşık 34 yıldır bu taşınmazda oturduğunu, kadastro çalışmaları esnasında kendisine ait olan yerin 2 parçaya ayrıldığını ve 3 parselin kardeşleri davalılar ... ve ... adına yarı yarıya, 4 parselin ise tamamının kendi adına tespit gördüğünü, 4 parsel sayılı taşınmazını 30/06/1997 tarihinde davalı ...'e aralarındaki ticaretten kaynaklanan borç nedeniyle teminat olarak devrettiğini, temlikin bedelsiz yapıldığını, daha sonra davalı ... tarafından aleyhine Çaycuma 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/41 Esas sayılı dosyası ile elatmanın önlenmesi davası açıldığını, kendisine hibe edilen yerlerin kadastro çalışması neticesinde davalı kardeşleri adına tescil edildiğini anılan davanın yargılaması sırasında öğrendiğini, kadastro tespitinin gerçeği yansıtmadığını ileri sürerek kadastro tespitinin ve taşınmazın vasfının hatalı tespit edildiğini, taşınmazlarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını ileri sürerek davalı ... adına kayıtlı 126 ada 3 parsel, davalı ... adına kayıtlı 126 ada 4 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, mümkün olmazsa şimdilik 10.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsili ile bu miktarların ayrı ayrı kendisine ödenmesine karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

1. Davalı Hazine vekili, davanın hak düşürücü süreden reddini savunmuştur.

2. Diğer davalılar, zamanaşımı ve hak düşürücü sürenin geçtiğini, kadastro tespitlerinde hatanın bulunmadığını, davacının kendi muvazaasına dayanarak hak talep edemeyeceğini belirtip davanın usulden ve esastan reddini savunmuşlar; davalılardan Selahattin'in yargılama sırasında ölümü üzerine mirasçıları davaya dahil edilmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Çaycuma 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25/04/2018 tarihli ve 2014/403 Esas - 2018/451 Karar sayılı kararıyla, davaya konusu 3 parsel yönünden kadastro tutanaklarının kesinleşme tarihinden itibaren on yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, 4 parsel yönünden davacının kendi muvazaasına dayanarak hak talep edemeyeceği, kadastro tutnaklarının ve satış senedinin usulüne uygun olarak düzenlendiği, davalı Hazine'nin davacının da dahil olduğu mirasçıların iradelerinin aksine herhangi bir işlem yapmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Davacı, dava dilekçesinin içeriğini yineleyerek İlk Derece Mahkemesince maddi olgular yeterince incelenmeden davaya konu her bir talebin ayrı ayrı reddine karar verildiğini, dava konusu olayda zamanaşımının söz konusu olmadığını ileri sürerek istinaf başvurusunda bulunmuştur.

3. Gerekçe ve Sonuç

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 11/06/2021 tarihli ve 2021/287 Esas - 2021/1130 Karar sayılı kararıyla, İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b-1.maddesi uyarınca davacının istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili, dava dilekçesi ve istinaf dilekçesinde yer alan iddia ve itirazlarını yineleyerek eksik inceleme ve araştırma ile usul ve yasaya aykırı karar verildiğini, ayrıca her bir davalı için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu belirtip kararın bozulmasını istemiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, 3 parsel sayılı taşınmaz yönünden kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil, 4 parsel sayılı taşınmaz yönünden inançlı işlem hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa maddi – manevi tazminat isteklerine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.

Bu sözleşme, tarafların hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.

Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.

İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.

Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.

3.2.2. Öte yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde, “Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.” düzenlemesine yer verilmiştir.

3.3. Değerlendirme

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinin yerinde olmasına göre ve özellikle, 3 parsel sayılı taşınmaz bakımından 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, 4 parsel sayılı taşınmaz bakımından ise davacının inançlı işlem iddiasını 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı delille ispatlayamadığı; ayrıca kamu düzenine ilişkin olmayan ve istinaf edilmeyen vekalet ücreti hususunun temyize de getirilemeyeceği gözetilerek yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen davalı Hazine vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz eden davacıdan alınmasına, aşağıda yazılı 21,40 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 19/04/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.