"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2020/994 E., 2021/791 K.
Taraflar arasındaki tapusuz taşınmazın tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı Hazine vekili ile katılma yoluyla davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Hazine vekili ile katılma yoluyla davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1.Davacı ... vekili; Ankara ili Sincan ilçesi Çiçektepe köyünde kain olup etrafı ekilemez arazi ve devamında ise 368, 373, 374, 375 ve 376 parsel sayılı taşınmazlarla çevrili 8.000 m² yüz ölçümlü taşınmazın 1959 yılından beri nizasız fasılasız ve iktisaba elverişli şekilde evveliyatında mirasbırakanı ile birlikte bilahare ise kendisi tarafından zilyetliğinde bulundurulduğunu ileri sürerek taşınmazın davacı adına tescilini istemiştir.
2.Birleştirilen dava dosyasında davacı ... vekili, Ankara ili Sincan ilçesi Çiçektepe köyünde kain olup kuzeyi 374 ve 375 parsel sayılı taşınmazlarla çevrili 2.000 m² yüz ölçümlü taşınmazın 1959 yılından beri nizasız fasılasız ve iktisaba elverişli şekilde evveliyatında mirasbırakanı ile birlikte bilahare ise kendisi tarafından zilyetliğinde bulundurulduğunu ileri sürerek taşınmazın davacı adına tescilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; çekişmeli taşınmazların Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup iktisap edilmesinin mümkün bulunmadığı gibi zilyetlikle iktisap koşullarının da gerçekleşmediğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; çekişmeli taşınmazların 1960 yılından beri emek ve para harcamak sureti ile imar-ihya edilerek tarım arazisi haline getirildiği, bu tarihten itibaren davacı tarafça çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatı ile zilyetliğinde bulundurulduğu, taşınmazların hava fotoğraflarında da 1978 yılından itibaren tarımsal faaliyet yapılan yer olarak gözlemlendiği, taşınmazın hali hazırda da tarla olarak kullanıldığı, dolayısıyla taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olmayıp imar ve ihya edilmek suretiyle tarıma elverişli kültür arazisi haline getirilen yerlerden olduğu ve davacı taraf yararına zilyetlikle iktisap koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne, Ankara ili, Sincan ilçesi, Çiçektepe Mahallesi sınırları içerisinde yer alan 373, 374, 375 ve 376 parsel sayılı taşınmazların güney ve kuzeyinde bulunan ve fen bilirkişisi Kıyasettin Yol'un 20.06.2019 tarihli raporunda (A) harfi ile gösterilen 1534,54 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz bölümü ile 373, 374, 375, 376 parsel sayılı taşınmazların güney ve kuzeyinde bulunan ve fen bilirkişisi Kıyasettin Yol'un 20.06.2019 tarihli raporunda (B) harfiyle gösterilen 2572,26 metrekare yüz ölçümündeki taşınmaz bölümünün kamu hizmetine tahsis edildikleri de gözetilerek mülkiyet hakkının davacıya ait olduğunun ve malikinin davacı olduğunun tespitine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili ile katılma yoluyla davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
1.Davalı Hazine vekili istinaf dilekçesinde; imar ve ihya olgusunun teknik bilirkişiler tarafından tespitinin doğru yapılmadığını, çekişmeli taşınmazların Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, öte yandan imar ve ihya sureti ile zilyetlikle edinim koşullarının da gerçekleşmediğini ve eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak karar verildiğini ileri sürerek ve re'sen gözetilecek nedenlerle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
2.Davacı vekili katılma yoluyla verdiği istinaf dilekçesinde; iddia konusu taşınmazların alanının eksik belirlendiğini, bu husustaki itirazlarının yargılama sırasında karşılanmadığını, yargılama giderlerinin üzerilerinde bırakılmasının da hatalı olduğunu ileri sürerek ve re'sen gözetilecek nedenlerle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri gözetilip bir karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; teknik bilirkişi tarafından düzenlenen 20.06.2019 tarihli krokide (A) ve (B) harfleri ile gösterilen taşınmaz bölümlerinin 1955 yılında yapılan tesis kadastrosu sırasında ekilemez arazi olarak tescil harici bırakıldığı, jeodezi ve fotogrametri mühendisi bilirkişinin 1978, 1980, 1991 ve 1999 yıllarına ait hava fotoğraflarına göre yaptığı değerlendirmede tarımsal faaliyet yürütülmekte olan yer olup gösterilen sabit sınırların arazi üzerinde mevcut olduğu, böylelikle davacı taraf lehine 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 14 ve 17 nci maddelerinde öngörülen zilyetlikle kazanım koşullarının gerçekleştiği, ancak dava konusu yerlerin park alanında kaldığı ve bu durumda imar planına göre kamu hizmetine tahsis edilen bu gibi yerler hakkında tescil kararı verilemeyeceğinden davacı lehine dava edilen alanlarda mülkiyet tespitine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı; öte yandan, dava konusu taşınmazın keşifte hazır bulunan davacı vekilinin gösterimine göre ölçülerek belirlendiği ve tescil davalarında Hazine ve ilgili kamu tüzel kişiliği yasal hasım olması nedeniyle aleyhlerine yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücreti yükletilemeyeceği gerekçesiyle davalı Hazine ve katılma yoluyla istinaf talebinde bulunan davacı vekilinin istinaf başvurularının 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili ile katılma yoluyla davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı Hazine vekili ile katılma yoluyla davacı vekili ayrı temyiz dilekçelerinde, istinaf dilekçelerinde ileri sürdükleri hususları tekrar ederek ve re'sen dikkate alınacak sebeplerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, tapusuz taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 713/1 inci maddesi, 3402 sayılı Kanun'un 14 ve 17 inci maddeleri.
3. Değerlendirme
1.Yörede 1955 yılında yapılan kadastro sırasında çekişmeli taşınmaz bölümleri ekilemez arazi olarak tescil harici bırakılmış, ardından 2007 yılında yapılan imar çalışmaları sırasında ''park alanı'' olarak tahsis edilmiştir.
2.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
3.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı Hazine vekili ile katılma yoluyla davacı vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle,
Davalı Hazine vekili ile katılma yoluyla davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
492 sayılı Harçlar Kanunu'nun değişik 13 üncü maddesinin j bendi gereğince davalı Hazineden harç alınmasına yer olmadığına,
Aşağıda yazılı onama harcının davacıya yükletilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
02.11.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğuyla karar verildi.
- KARŞI OY -
1. Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetliğe dayalı tescil davasıdır.
2. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davacıdan alınmasına karar verilmiştir.
3. Sayın Çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; yargılama giderleri ile harcın davayı kazanan davacıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur.
4. Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında mülkiyet ve miras hakları güvence altına alınmış, ikinci fıkrasında ise “Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkının ancak kanunla sınırlanabileceğine vurgu yapılmıştır.
5. Anayasa’nın 36. maddesinde de “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmek suretiyle hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı anayasal koruma altına alınmıştır.
6. Anayasa’nın 13. maddesinin birinci cümlesinde ise “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.” denilmiştir.
7.Buna göre diğer şartlar bulunsa bile temel hak ve hürriyetlere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Bir başka ifadeyle kanun dışındaki bir norm veya yargı içtihadıyla temel hak ve özgürlüklere sınırlama getirilmesi mümkün değildir.
8. Öte yandan yargı harçları 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş ve kamu düzeninden olması nedeniyle harca ilişkin hükümlerin resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hususların resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağı hususu ise -yargılama giderleri, yargılama usulüne ilişkin bir konu olduğundan- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 323. maddesinde harçlar yargılama giderlerinden sayılırken, 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denilmek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağı tereddüde yer vermeyecek şekilde hüküm altına alınmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise şöyledir:
“Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.”
9. Buna göre Kanun’da hâkimin hukukun kaynaklarını belirlerken hangi sıralamayı izleyeceği açıkça kurala bağlanmış olup Kanun’un sözüyle ve özüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa anılan maddede belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir.
10. Somut olay anılan anayasal ve yasal kurallar çerçevesinde ele alındığında, zilyetliğe dayalı tescil davasında, davacı birey, davalı ise Hazine ve Belediyelerdir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, kanunda açık bir hüküm bulunmadıkça yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınması kuralına istisna teşkil etmeyecektir.
11. Bilindiği üzere Hazine, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı Belediyeler ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının harçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcının mutlak bir şekilde alınması gerekip gerekmeyeceği ve alınacaksa kimden alınacağı sorularının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
12. Yasa koyucu, tereddüde yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağını düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Bu çerçevede Hazineye karşı açılan davada davacının haklı çıkması durumunda bakiye karar ve ilam harcı davalıdan hiç alınmamalıdır. Ancak davasında haklı çıkan davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcı kendisine iade edilmelidir. Nitekim Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında yerleşik uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı hiç alınmazken tescil davasında haklı çıkan davacının harçtan sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu dileseydi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrılan bir düzenlemeye yer verebilirdi.
13. Sayın Çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Yargıtay uzun yıllara sari içtihadında tescil davalarında yargılama giderlerini davasında haklı çıkmasına rağmen davacı üzerinde bırakmış, bu çerçevede yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilememiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir Kanun’un sözüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa 4721 sayılı Kanun’un 1. maddesinde belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denildiğine ve bu hususta Kanun’da bir boşluk veya tescil davaları yönünden bir istisnaya yer verilmediğine göre bu hususta yargı içtihadıyla Kanun’un açık hükmüne aykırı bir uygulama yapılması mümkün değildir. ¹
14. Öte yandan yukarıda da belirtildiği üzere temel hak ve özgürlüklere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Davasından haklı çıkan kişiden yargı harcı alınmasının gerek mülkiyet gerek ise mahkemeye erişim hakkına getirilen bir sınırlama niteliği taşıdığı açıktır. Sayın Çoğunluğun görüşü kabul edildiğinde anılan haklara kanunla değil yargı içtihadıyla sınırlama getirilmiş olmaktadır. Bu ise Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olarak mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarına sınırlama getirilmesine neden olmaktadır.
15. Tartışılması gereken bir başka husus da “yasal hasım” meselesidir. Özellikle yasal hasımın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya bir üstünlük sağlayıp sağlamadığının ele alınması gerekir. Bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, davanın kanun yoluna taşınabilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilebilmektedir. Ne var ki böyle de olsa bir davada Hazine veya diğer kamu kurum ve kuruluşları davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hukuk devleti ilkesi gereğince kural olarak davanın tarafları arasında haklı bir neden olmaksızın bir ayrıcalık yaratılamaz. Sayın Çoğunluk davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması gerektiğini değerlendirirken, davanın reddi halinde davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiğini kabul etmektedirler.
16. 4721 sayılı Kanun’un 713/3. maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmektedir. Tapu iptal- tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı
¹Tescil davasını kaybeden Hazineden kanuni hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin alınmamasının hukuka aykırı olduğuna ilişkin aynı yöndeki görüş için bkz. Kuru, Baki (2001) Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 5, 6. Baskı, Ankara, s. 5339.
fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz. Eğer mahkeme davacının davasını kazanma yönündeki hukuki koşulların oluşmadığını düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak Kanun’un açık hükmüyle çelişmektedir.
17. Açıklanan nedenlerle davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyelerin ise harçlardan muaf olmaması, harçtan ve diğer yargılama giderlerinden davayı kazanan davacının sorumlu tutulmaması, dolayısıyla yargılama giderlerinin davacı taraf üzerine bırakılmamasını sağlayacak şekilde düzeltilerek onama yapılması gerekirken, Sayın Çoğunluğun aksi yönündeki onama görüşüne katılmıyorum.