Logo

1. Hukuk Dairesi2021/8518 E. 2023/3920 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılan bir taşınmazın davacı tarafından kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülkiyetinin tesciline ilişkin davada, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı belediyeden alınıp alınamayacağı hususu.

Gerekçe ve Sonuç: Davalı ... Belediyesi'nin, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 713. maddesi gereğince tescil davalarında yasal hasım olması sebebiyle yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı gözetilerek, mahkeme kararının yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı belediyeden tahsiline ilişkin kısmı düzeltilerek onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalı ... vekili, davalı ... Belediyesi vekili ve davalı ... Belediyesi vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, ... ili, ... ilçesi, ... köyünde 2007 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında kendi adına tespit ve tescil edilen 109 ada 20 parsel sayılı taşınmazının devamı olan bir bölümün yol olarak tespit harici bırakıldığını, oysa bu kısmın yol olmadığını, uzun yıllardır kendisinin kullanımında olduğunu ileri sürerek adına tescilini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı köy tüzel kişiliği temsilcisi, dava konusu yolun önceden beri olduğunu ve köylü tarafından kullanıldığını; diğer davalılar kazandırıcı zamanaşımı zilyetliliği yoluyla mülk edinme koşullarının davacı yararına gerçekleşmediğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

III. MAHKEME KARARI

... Asliye Hukuk Mahkemesinin 20/11/2012 tarihli ve 2010/544 E. 2012/691 K. sayılı kararıyla; kadastro tespitinin 2007 yılında yapıldığı ve bu tarih ile dava tarihi arasında 20 yıllık zilyetlik süresinin geçmediği kabul edilerek davanın reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunulmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 17.09.2013 tarihli ve 2013/9225 E. 2013/8304 K. sayılı kararıyla: “...mahkemenin kabulü dosya kapsamına ve yasaya uygun bulunmamaktadır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu, kadastro çalışmalarına karşı, kadastro öncesi nedenlere dayanılarak dava açılabilmesine imkan sağlamış olup, bu hak sadece anılan Yasanın 12/3. maddesinde, hakkında tutanak düzenlenip tespitleri kesinleşmiş taşınmazlar yönünden 10 yılla sınırlanmıştır. Yasalarımızda, kadastro sırasında tespit harici bırakıldığı veya haritasında yol olarak gösterildiği gibi nedenlerle haklarında kadastro tutanağı düzenlenmeyen taşınmazlar yönünden kadastro öncesi nedenlere dayanılarak dava açılmasını engelleyen ya da sınırlayan bir hüküm bulunmamaktadır. Somut olayda davacının talebi, kadastro öncesi zilyetliğe dayanmaktadır. Hal böyle olunca mahkemece, çekişmeli taşınmaz bölümü üzerinde kadastro tespit gününe kadar davacı taraf yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla mülk edinme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği yönünden iddia ve savunma çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar vermek gerekirken, dosya kapsamına ve yasaya uygun olmayan nedenlerle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir....” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin 24/02/2015 tarihli ve 2014/181 E. 2015/121 K. sayılı kararıyla; davanın kabulüne, çekişmeli taşınmazın 20.11.2014 tarihli teknik bilirkişi raporuna ekli krokide (A) harfi ile gösterilen 173,33 metrekarelik kısmın aynı yer ve mevkiide davacı adına kayıtlı 109 ada 20 parsel sayılı taşınmaza eklenmek suretiyle davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

C. İkinci Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili ve davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 230.10.2017 tarihli ve 2014/181 E. 2015/121 K. sayılı kararıyla: “... 4721 sayılı ... Medenî Kanunu'nun 713. maddesi gereğince tescil davalarında husumet, Hazine ve ilgili kamu tüzel kişisine yöneltilmelidir. Somut olayda, husumet sadece Hazine ve ... Belediye Başkanlığına yöneltilmiştir. O halde, mahkemece davacıya davasını, hüküm tarihinden önce yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun'un 1. maddesi gereğince ...'na da yöneltmesi için süre ve imkan tanınmalı, husumet yaygınlaştırılıp, taraf teşkili sağlandıktan sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek ve tescil davalarında TMK'nın 713/4 ve 5. fıkraları gereğince yapılması zorunlu olan ilanlar da yaptırılarak sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır. Mahkemece taraf teşkili sağlanmadan esasa ilişkin hüküm bu yönler göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup...” gerekçesiyle karar bozulmuştur. gerekçeleriyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.

D. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin 28.05.2019 tarihli ve 2018/591 E., 2019/309 K. sayılı kararı ile, davanın kabulü ile dava konusu taşınmazın 20.11.2014 tarihli teknik bilirkişi raporuna ekli krokide kırmızı renk ve (A) harfi ile gösterilen 173,33 metrekarelik kısmın aynı yer ve mevkiide davacı adına kayıtlı 109 ada 20 parsel sayılı taşınmaza eklenmek suretiyle davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili, davalı ... Belediyesi vekili ve yargılama gideri ile vekalet ücretine hasren davalı ... Belediyesi vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı ... vekili, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucunda karar verildiğini, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme koşullarının davacı yararına gerçekleşmediğini belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.

Davalı ... vekili, verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, kazandırıcı zamanaşımıylla zilyetlik koşullarının oluşup oluşmadığının araştırılmadığını, davacının iddiasını ispatlayamadığını, kadastro tarihi olan 2008 yılından önce 20 yıl boyunca taşınmazın yol olarak kullanılmaması gerektiğini, ancak davacının bunu sağlamadığını, taşınmazın 2000'li yıllardan beri stabilize yol olarak kullanıldığını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.

Davalı ... vekili, davada yasal hasım olduklarını, davanın kabulü halinde davalı ... aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığını belirterek, yargılama gideri ve vekalet ücretine hasren kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastro sırasında tespit harici yol olarak bırakılan taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği sebebiyle tescili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

... Medeni Kanunu'nun 713/1. maddesi şöyledir; “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”

3402 sayılı Kadastro Kanunun'un 14/1. maddesi şöyledir: "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40,kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir."

Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında “dava, kadastro çalışmalarında tespit dışı bırakılan taşınmazın tescili davalarında TMK'nın 713. maddesinin 3. fıkrası hükmüne göre Hazine ve ilgisi bakımından diğer kamu tüzel kişileri yasal hasım durumunda bulunduklarından yargılama gideri, harç ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulamayacakları” benimsenmiştir.

3. Değerlendirme

1.Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un uygulanacağı davalar yönünden HUMK'un 428. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen karar, hükmüne uyulan bozma kararına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı ... vekili ve davalı ... vekilinin temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

3. ... vekilinin yargılama giderleri ve vekalet ücretine hasren temyiz itirazlarına gelince;

Davalı ... Belediyesi, davada yasal hasım konumunda bulunması nedeniyle vekalet ücreti de dahil hiç bir yargılama giderinden sorumlu tutulamayacağı gözetilmeden, davalı aleyhine yargılama gideri ile vekalet ücretine hükmedilmiş olması isabetsizdir.

4. Ne var ki, bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, HMK'nın geçici 3/2. maddesinin yollamasıyla, HUMK'un 438. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca, Mahkeme kararının düzeltilerek onanması gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davalı ... vekili ve davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının reddine,

2. Davalı ... Başkanlı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile,

Hükmün 5. bendinde yer alan "...davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine'' ifadesinin hüküm fıkrasından çıkarılarak yerine "davalı ... Belediyesi dışındaki davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine" ifadesinin yazılmasına,

Hükmün 7. fıkrasında yer alan "...davalılardan alınarak davacıya ödenmesine,'' ifadesinin hüküm fıkrasında çıkarılarak yerine "davalı ... Belediyesi dışındaki davalılardan alınarak davacıya ödenmesine" ifadesinin yazılmasına, hükmün 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 438/7. maddesi uyarınca bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Peşin alınan harcın istek halinde yatıranlara iadesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

04.07.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, 4721 sayılı ... Medeni Kanunu’nun 713/1.maddesi gereğince açılmış zilyetliğe dayalı tescil davasıdır.

Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davalı Belediyeden alınmasına karar verilmiştir.

Yargılama giderleri ... Büyükşehir Belediyesi tarafından temyize getirilmiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcı ile diğer yargılama giderlerinin davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle çözümlenmesi gereken husus, temyiz konusu yapılan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur.

Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında mülkiyet ve miras hakları güvence altına alınmış, ikinci fıkrasında ise “Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkının ancak kanunla sınırlanabileceğine vurgu yapılmıştır.

Anayasa’nın 36. maddesinde de “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmek suretiyle hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı anayasal koruma altına alınmıştır.

Anayasa’nın 13. maddesinin birinci cümlesinde ise “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.” denilmiştir.

Buna göre diğer şartlar bulunsa bile temel hak ve hürriyetlere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Bir başka ifadeyle kanun dışındaki bir norm veya yargı içtihadıyla temel hak ve özgürlüklere sınırlama getirilmesi mümkün değildir.

Öte yandan yargı harçları 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş ve kamu düzeninden olması nedeniyle harca ilişkin hükümlerin resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hususların resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağı hususu ise -yargılama giderleri, yargılama usulüne ilişkin bir konu olduğundan- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 323. maddesinde harçlar yargılama giderlerinden sayılırken, 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denilmek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağı tereddüde yer vermeyecek şekilde hüküm altına alınmıştır.

4721 sayılı ... Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise şöyledir:

“Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.”

Buna göre Kanun’da hâkimin hukukun kaynaklarını belirlerken hangi sıralamayı izleyeceği açıkça kurala bağlanmış olup Kanun’un sözüyle ve özüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa anılan maddede belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir.

Somut olay anılan anayasal ve yasal kurallar çerçevesinde ele alındığında, zilyetliğe dayalı tescil davasında, davacı birey, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, kanunda açık bir hüküm bulunmadıkça yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınması kuralına istisna teşkil etmeyecektir.

Bilindiği üzere Hazine, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının harçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcının mutlak bir şekilde alınması gerekip gerekmeyeceği ve alınacaksa kimden alınacağı sorularının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Yasa koyucu, tereddüde yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağını düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Bu çerçevede Hazineye karşı açılan davada davacının haklı çıkması durumunda bakiye karar ve ilam harcı davalıdan hiç alınmamalıdır. Ancak davasında haklı çıkan davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcı kendisine iade edilmelidir. Nitekim Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında yerleşik uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı hiç alınmazken tescil davasında haklı çıkan davacının harçtan sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu dileseydi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrılan bir düzenlemeye yer verebilirdi.

Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Yargıtay uzun yıllara sari içtihadında tescil davalarında yargılama giderlerini davasında haklı çıkmasına rağmen davacı üzerinde bırakmış, bu çerçevede yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilememiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir Kanun’un sözüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa 4721 sayılı Kanun’un 1. maddesinde belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denildiğine ve bu hususta Kanun’da bir boşluk veya tescil davaları yönünden bir istisnaya yer verilmediğine göre bu hususta yargı içtihadıyla Kanun’un açık hükmüne aykırı bir uygulama yapılması mümkün değildir.

Öte yandan yukarıda da belirtildiği üzere temel hak ve özgürlüklere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Davasından haklı çıkan kişiden yargı harcı alınmasının gerek mülkiyet gerek ise mahkemeye erişim hakkına getirilen bir sınırlama niteliği taşıdığı açıktır. Sayın çoğunluğun görüşü kabul edildiğinde anılan haklara kanunla değil yargı içtihadıyla sınırlama getirilmiş olmaktadır. Bu ise Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olarak mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarına sınırlama getirilmesine neden olmaktadır.

Tartışılması gereken bir başka husus da “yasal hasım” meselesidir. Özellikle yasal hasımın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya bir üstünlük sağlayıp sağlamadığının ele alınması gerekir. Bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, davanın kanun yoluna taşınabilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilebilmektedir. Ne var ki böyle de olsa bir davada Hazine veya diğer kamu kurum ve kuruluşları davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hukuk devleti ilkesi gereğince kural olarak davanın tarafları arasında haklı bir neden olmaksızın bir ayrıcalık yaratılamaz. Sayın çoğunluk davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması gerektiğini değerlendirirken, davanın reddi halinde davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiğini kabul etmektedirler.

Anayasal bağlamda meşru bir amaca dayalı kanuni bir hüküm olmaksızın taraflara farklı muamelede bulunulması düşünülemez. Somut uyuşmazlıkta davacının talebinin bir kısmı kabul edilirken, bir kısmı ise reddedilmesine rağmen, davalı lehine vekâlet ücreti takdir edilmiş, davacı lehine ise vekâlet ücreti verilmemiştir. Dolayısıyla aynı dava dosyasında makul bir yasal dayanak bulunmaksızın tarafların farklı muameleye tabi kılınması söz konusu olmuştur ki bunun kabul edilmesi mümkün değildir. (Ne var ki davacı taraf bu hususu temyiz sebebi yapmamıştır. Bu nedenle söz konusu yanlışlığa işaret edilmekle yetinilmiştir.)

4721 sayılı Kanun’un 713/3. maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmektedir. Tapu iptal- tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz.

Yine sayın çoğunluğun adeta “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturduğu anlaşılmaktadır ki bu görüşe katılmak mümkün değildir. Eğer mahkeme davacının davasını kazanma yönündeki hukuki koşulların oluşmadığını düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak Kanun’un açık hükmüyle çelişmektedir.

Açıklanan nedenlerle davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçtan muaf ve davalı Belediyenin ise harçlardan muaf olmaması nedeniyle kararın onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun düzelterek onama yönündeki kararına katılmıyorum.