"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
HÜKÜM/KARAR : Ret/Ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 20. Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, bedel davası sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda; başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, 77 yaşında olduğunu ve okuma yazma bilmediğini, davalı oğlu ...’ın hilesi ile 1930 ada 10 parsel sayılı taşınmazdaki payını davalıya temlik ettiğini, kendisine herhangi bir bedel ödenmediğini, bunama rahatsızlığının olduğunu ve 2014 yılında beyin ameliyatı geçirdiğini, çoğu zaman yakınlarını bile tanıyamadığını, yapılan işlemde iradesinin sakatlandığını, fiil ehliyetini haiz olmadığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde bedelin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, davacının kendi isteği ile hisse devri yaptığını, akıl ve ruh sağlığının yerinde olduğunu, hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, Adli Tıp 4. İhtisas Kurulu raporu ile davacının işlem tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğunun saptandığı, davacının taşınmazdaki payını davalıya sattığı, satışın gerçek olup, iradeyi sakatlayan herhangi bir halin varlığının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B.İstinaf Nedenleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, taşınmazın halen davacı tarafından kullanıldığını, davacının tasarruf ehliyetinin olmadığını, iradesinin sakatlandığının tanık anlatımları ile ispatlandığını, Adli Tıp Kurumu raporunda davacının bir çok rahatsızlığının olduğunun belirlendiğini, hisse bedelinin tapu senedinde belirtilenden çok olduğunu, hisse karşılığı davacıya herhangi bir bedel ödenmediğini belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 14.09.2021 tarihli ve 2021/360 Esas 2021/1281 Karar sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazın tarafların murisi ... ... adına kayıtı olduğu, ...’nin davacının eşi, davalının annesi olduğu, 18.08.2007 tarihinde vefat ettiği, taşınmazda ...’ye ait bina olduğu, ...’nin ölümü ile taşınmazın mirasçılarına intikal ettiği, davacının 7/28 miras hissesini 03.06.2016 tarihinde davalıya satış suretiyle devrettiği, davacının 3 kez evlendiği, son evliliğini 17.02.2014 tarihinde yaptığı, Adli Tıp Kurumu raporu gereğince davacının temlik tarihinde fiili ehliyetine haiz olduğunun saptandığı, tanıklarca hissenin davalının kandırması ile devredildiği yönünde bir beyanda bulunulmadığı, davacının 30-35 yıl ayrı yaşadığı eşine ait olan taşınmazda yaptığı evlilikler dolayısıyla ilk eşinden olan çocuklarının haklarına zarar gelmemesi için hisse devrini yaptığı ve eşine ait taşınmazın ondan olan çocuklarına kalmasını istediği, davacının kendi isteği ile miras hissesini davalı oğluna devrettiği gerekçesiyle HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesindeki itirazlarına ek olarak, taşınmazın tarafların mirasbırakanı ... adına kayıtlı iken, ölümü ile mirasçılarına intikal ettiğini, taşınmazın aslında davacıya ait olduğunu, davacının eşi ...’yi korumak için taşınmazın adına tescilini sağladığını, davacının taşınmazı uzun süredir konut olarak kullandığını, taşınmazın fiili kullanımının halen davacıda olduğunu, davacının ikinci evliliğini yaptıktan sonra, eşine miras kalmaması için davalının hilesi ile taşınmazdaki payını davalıya devrettiğini, temlik tarihinde davacının 77 yaşında olup, okuma-yazması olmadığını, ağır işittiğini, bir çok rahatsızlığı olduğunu, tüm bu durumların davacının iradesinin kolaylıkla sakatlanabileceğini gösterdiğini, tanık ifadelerinde de davacının iradesinin zayıf olduğunun beyan edildiğini, Adli Tıp Raporunun eksik inceleme ile verildiğini ve çelişkili olduğunu, davacıya ait yurt dışı tedavi evraklarının getirtilmediğini, davalı tanığı ... ile davacı arasında husumet bulunduğunu, ortada gerçek bir satış işlemi olmadığını, davacıya herhangi bir satış bedeli de ödenmediğini, taşınmazın davacının rızası dışında hile ile elinden alındığını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, ehliyetsizlik ve hile hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (...) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasa'nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
2. Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunu’nun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
3. Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, delillerin takdirinin yerinde oluşuna, (III.) no.lu paragrafta yer verilen İlk Derece Mahkemesi kararının, (IV./C.) no.lu paragrafta yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının dayandığı yasal ve hukuksal gerekçelere göre yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı 120,60 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına,
01/03/2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.