Logo

1. Hukuk Dairesi2021/9068 E. 2022/65 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan taşınmazın zilyetlik yoluyla tescili davasında, taşınmazın bir kısmının hazine adına kayıtlı, bir kısmının ise mera vasfında olması nedeniyle tescil talebinin hukuki dayanağı ve davaya konu taşınmazın tespitine ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Dava konusu taşınmazın bir kısmının hazine adına kayıtlı parsellerde, bir kısmının ise mera vasfında parsellerde kaldığının tespit edilmesi ve tescil davasının tapu iptali ve tescil davasına dönüşmesi gerektiği gözetilerek, taşınmazın hangi kısımlarının hangi parselde kaldığının tespiti için ek bilirkişi raporu alınması gerektiği gerekçesiyle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TESCİL

Taraflar arasında görülen tescil davası sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, davalı Hazine vekili, dahili davalı ... vekili ile dahili davalı ... vekili tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

I. DAVA

Davacı ..., Bala İlçesi, Yöreli Mahallesi çalışma alanında bulunan, hudutlarını dava dilekçesinde belirttiği taşınmaz bölümünün adına tescili istemiyle, imar-ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedenine dayanarak dava açmıştır.

II. CEVAP

Davalı Hazine temsilcisi, dava konusu taşınmaz bölümünde 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. ve 17. maddelerinde belirtilen kazanım koşullarının davacı lehine oluşmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemece yapılan yargılama sonunda, zilyetlikle kazanım koşullarının davacı lehine oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar:

Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde, davacı vekili tarafından temyiz talebinde bulunulmuştur.

2. Temyiz Nedenleri:

Davacı vekili, dava konusu taşınmaz bölümlerinin müvekkili tarafından imar-ihya edildiğini, taşınmazın 1960 yılından beri tarla vasfıyla kullanıldığını, dosya arasında bulunan bilirkişi raporlarının da iddialarını desteklediğini belirterek, Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

V. YARGITAY BOZMA İLAMI

Temyiz üzerine karar, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 29/03/2005 tarihli, 2004/8829 Esas, 2005/2519 Karar sayılı ilamıyla; “Mahkemece, başka bir davaya ait gerekçenin eldeki davaya aktarıldığının anlaşıldığı, dosya kapsamından dava konusu taşınmaz bölümlerinin Yöreli Köyü çalışma alanında kaldığı anlaşıldığına göre, davanın adı geçen köye de yöneltilmesi gerektiği bu sebeple Mahkemece, yöntemince taraf teşkili sağlandıktan sonra dava konusu taşınmaz bölümlerinin hangi tarihte ve ne sebeple tescil harici bırakıldığının araştırılması, komşu taşınmazlara ait kadastro tespit tutanak ve dayanaklarının getirtilmesi, dava tarihine kadar davacı yararına zilyetikle iktisap koşullarının oluşup oluşmadığının araştırılması, belgesiz araştırması da yapıldıktan sonra toplanan deliller uyarınca karar verilmesi” gereğine değinilmek suretiyle bozulmuştur.

VI. MAHKEME KARARI

Mahkemece bozma ilamına uyularak ve ... ile ... davaya dahil edilerek yapılan yargılama sonunda, dava konusu taşınmaz bölümlerinin uzun yıllardır tarım yapılan yerlerden olduğu ve zilyetlikle kazanım koşullarının davacı yararına oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, teknik bilirkişinin 20/06/2014 havale tarihli raporuna ekli krokide (A) harfi ile gösterilen 6.040,09 metrekare ve (B) harfi ile gösterilen 4.437,11 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz bölümlerinin davacı ... adına tesciline karar verilmiştir.

VII. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar:

Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde, davalı Hazine vekili ile dahili davalılardan ... vekili tarafından temyiz talebinde bulunulmuştur.

2. Temyiz Nedenleri:

Davalı Hazine vekili, dava konusu taşınmaz bölümlerinin mera vasfında olduğunu, mahallinde yapılan keşifte de bu hususun yerel bilirkişilerce dile getirildiğini, dosya arasında bulunan raporların taşınmaz bölümlerinin niteliğini ve kullanım durumunu ortaya koyma hususunda yetersiz olduğunu belirterek, Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

Dahili davalılardan ... vekili, dava konusu taşınmaz bölümlerinin imar planı kapsamında kaldığını bu nedenle zilyetlikle kazanılamayacağını belirterek, Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

VIII. YARGITAY BOZMA İLAMI

Temyiz üzerine karar, Yargıtay Kapatılan 16. Hukuk Dairesinin 27/10/2015 Tarih, 2014/21448 Esas, 2015/12671 Karar sayılı ilamıyla; “ Mahkemece 30/04/2014 tarihinde taşınmazın bulunduğu Yöreli Köyünden dinlenen yerel bilirkişiler, dava konusu taşınmazların davacının kullanımı öncesinde Yöreli Köyüne ait mera olduğunu belirtmeleri üzerine; mera iddiası bulunması nedeniyle 04/07/2014 tarihinde yapılan ve bu kez davacının köyü olan ... Köyü'nden dinlenen mahalli bilirkişiler ise taşınmazların mera olmadığı ve taşınmazların ... Köyü sınırları içerisinde kaldığı, Yöreli Köyü ile sınır olduğu iddiasında bulunduklarına göre, Mahkemece Yöreli ve ... Köyleri dışında, dava konusu taşınmaza yakın olan ve dava konusu taşınmazın bulunduğu yöreyi iyi bilen komşu köylerden seçilecek yerel bilirkişi ve tanıklar, teknik bilirkişi ve 3 kişilik ziraat bilirkişi kurulu eşliğinde keşif yapılması, taşınmazların kadim mera olup olmadığı hususundaki beyanlar arasındaki çelişkilerin giderilmesi, taşınmazların kadim mera olduğunun anlaşılması halinde bu gibi yerlerin zilyetlik süresi neye ulaşırsa ulaşsın iktisabının mümkün olmadığının düşünülmesi, kadim mera olmadığının anlaşılması halinde ise, taşınmazların imar planı kapsamında kalıp kalmadığı, kalıyor ise imar planının onay tarihinin ilgili yerlerden sorularak dosya arasına alınması, imar planı içerisinde kalması halinde onay tarihine kadar zilyetlikle mülk edinme koşullarının oluşup oluşmadığının saptanması; bundan sonra toplanmış ve toplanacak tüm delillere göre bir karar verilmesi” gereğine değinilmek suretiyle bozulmuştur.

IX. MAHKEME KARARI

Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, dava konusu taşınmaz bölümlerinin mera vasfında olmadığı, uzun yıllardır tarım yapılan yerlerden olduğu ve zilyetlikle kazanım koşullarının davacı yararına oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, teknik bilirkişinin 05/05/2016 havale tarihli raporuna ekli krokide (A) harfi ile gösterilen 6.040,09 metrekare ve (B) harfi ile gösterilen 4.437,11 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz bölümlerinin davacı ... adına tesciline karar verilmiştir.

X. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar:

Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde, davalı Hazine vekili, dahili davalı ... vekili ile dahili davalılardan ... vekili tarafından temyiz talebinde bulunulmuştur.

2. Temyiz Nedenleri:

Davalı Hazine vekili, dosya arasında bulunan 1975, 1980 ve 1991 tarihli hava fotoğraflarında, dava konusu taşınmazların sürülmüş ve nadasa bırakılmış olduğu belirtilmiş ise de bu durumun tarımsal faaliyetin bu tarihlerden önce başladığına değil ancak bu tarihlerde başladığı hususunda delil olabileceğini, dosya arasında bulunan raporların taşınmazların niteliğini ve kullanım durumunu ortaya koymak hususunda yetersiz olduğunu ve zilyetlikle kazanım koşullarının davacı lehine oluşmadığını belirterek, Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

Dahili davalı ... vekili, dava konusu taşınmaz bölümlerinin Ankara İl ... Müdürlüğü’nün 23.05.2014 tarih 59189583 sayılı yazılarıyla mera olarak sınırlandırıldığını ve meraların zilyetlikle iktisap edilemeyeceğini belirterek, Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

Dahili davalılardan ... vekili, dava konusu taşınmaz bölümlerinin imar planı kapsamında kaldığını bu nedenle zilyetlikle kazanılamayacağını belirterek, Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. ve 17. maddelerine dayalı olarak açılan tapusuz taşınmazın tescili istemine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi şöyledir.

“Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”

3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1. maddesi şöyledir.

“Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”

3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi şöyledir.

“Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.

İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz.”

3.3. Değerlendirme

1- Dahili davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde; dahili davalı ... tarafından, mahkemece verilen ve aynı mahiyette olan 16/07/2014 günlü hükmün temyiz edilmediği bu nedenle hükmün ... yönünden kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından, dahili davalı ... vekilinin temyiz inceleme isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Davalı Hazine vekili ile dahili davalı ... vekilinin temyiz itirazlarına gelince; dosya içeriğine, mahkemece hükmüne uyulan bozma kararında açıklandığı gibi işlem yapılıp sonucuna göre hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, yargılama sırasında dava konusu taşınmaz bölümlerinin bulunduğu yerde toplulaştırma çalışması yapıldığı, Yargıtay Kapatılan 16. Hukuk Dairesinin 21/10/2019 gün, 2016/11695 Esas, 2019/6517 Karar sayılı geri çevirme kararıyla dosya arasına alınan belgelerden, dava konusu taşınmaz bölümlerinin bazı kısımlarının Hazine adına kayıtlı 291 ada 25 parsel sayılı taşınmaz içerisinde, bazı kısımlarının ise mera vasfıyla sınırlandırılmış olan 292 ada 2 parsel sayılı taşınmaz içerisinde kaldığı anlaşılmıştır. Mahkemece, tescil davası olarak açılan eldeki davanın, tapu iptali ve tescil davasına dönüştüğü gözetilerek, teknik bilirkişiden dava konusu taşınmazların hangi kısımlarının hangi taşınmazda kaldığını ayrı ayrı yüzölçümleri ile gösteren, koordinatlı, krokili ve infaza elverişli ek rapor aldırılarak, tescil hükmü kurulmadan önce taşınmazların tapu kaydının/ sınırlandırmanın iptaline karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemiş olması isabetsiz olup, hükmün bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

XI. SONUÇ:

1- Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle dahili davalı ... vekilinin temyiz inceleme isteminin REDDİNE,

2- Yukarıda (2) numaralı bentte açıklanan şekilde inceleme yapılmaksızın, yetersiz teknik bilirkişi raporlarına dayalı olarak karar verilmesi isabetsiz olup, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.01.2022 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1.maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.

Mahkemece, davacı lehine hüküm kurulmuş, ne var ki yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davacıdan alınmasına karar verilmiştir.

Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda işin esası bakımından bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı, somut olay özelinde davalı Belediyenin istinaf harçlarından sorumlu olup olmayacağı noktasında düğümlenmektedir.

Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü

bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323. maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1. maddesi de açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.

Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.

Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr.Baki Kuru da ( Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5.cilt 5339.sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.

Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken ( doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.

Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.

Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.

Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.

Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.

Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyenin ise harçlardan muaf olmaması, harcın davacıdan alınmasının doğru olmaması nedeniyle bu hususların da bozma sebebi yapılması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

Başkan ...