"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
.....
DAVA TÜRÜ : TESCİL
Taraflar arasındaki tapusuz taşınmazın tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen karar, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, hudutlarını dava dilekçesinde belirttiği 11.391,27 m2 yüzölçümlü arazinin 1956 yılında tespit dışı bırakıldığını, davacının babasının 1960 yılından itibaren emek ve masraf harcamak suretiyle araziyi imar ve ihya ederek kuru tarım arazisi olarak kullanmaya başladığını, davacının babası ...'nın sağlığında arazilerini çocukları arasında taksim ettiğini ve dava konusu yerin davacıya isabet ettiğini, davacının askerden döner dönmez arazinin bir köşesine ev inşaat ettiğini ve tarım yapmaya başladığını ileri sürerek, sınırları belirtilen arazinin davacı adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine ve dahili davalılar davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
1. Alanya 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 05/11/2013 tarihli ve 2010/804 E., 2013/352 K. sayılı kararıyla; davacının dava konusu yerde yapılan tapulama tarihinden itibaren 20 yıldan fazla, aralıksız, fasılasız, malik sıfatıyla zilyet olduğu taşınmazın ekonomik amaca uygun olarak kullanıldığı, yapılan ilanlara rağmen itiraz eden olmadığı, TMK'nın 713. maddesindeki şartların oluştuğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile Antalya İli Alanya İlçesi, Kestel Beldesinde bulunan 12/06/2012 tarihli fen bilirkişisinin krokili raporunda (B1) harfi ile gösterilen 8.333,66 m2 kısmının davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, imar planına göre imar parseli içerisinde kalan (C) harfiyle gösterilen kısım ile dere kenarındaki 20 yılı aşkın süredir ekonomik amaca yönelik kullanımda olduğu kanıtlanamayan (B2) kısmı hakkında davanın reddine dair karar verilmiştir.
IV. BİRİNCİ TEMYİZ
1. İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 25/09/2014 tarihli 2014 - 8357 - 10655 sayılı kararı ile “Çekişmeli taşınmazın temyize konu (B1) harfi ile gösterilen bölümü üzerinde davacı taraf yararına zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; 04.04.2012 tarihinde yapılan keşifte mahkemenin gözlemi tutanağa geçirilmediği, hava fotoğraflarının uygulanmadığı, tek kişinin düzenlediği denetime elverişli olmayan zirai bilirkişi raporunun hükme esas alındığı, tescile karar verilen çekişmeli taşınmaz bölümünün imar planı kapsamında kalıp kalmadığının kesin olarak belirlenmediği vurgulanarak karar tarihinden sonra 30.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun gereğince çekişmeli taşınmazın bulunduğu Antalya Büyükşehir Belediyesinin sınırlarının il mülki sınırları olarak belirlenmiş olduğu Büyükşehir Belediyesi olan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliğinin kaldırıldığı, köylerin mahalle olarak, belediyelerin ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmış olduğu göz önüne alınarak; Alanya Belediyesi ile Antalya Büyükşehir Belediyesini davaya dahil etmesi için davacı tarafa süre verilmesi, taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilerek dava tarihinden geriye doğru 20-30 yıl (1980-1990 yıllarını) öncesini kapsayacak şekilde ayrı tarihlere ait olmak üzere yüksek çözünürlüklü en az üç adet hava fotoğrafı Harita Genel Komutanlığından getirtilerek dosyaya konulması, jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişilere belirtilen tarihlerde çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle incelemesi yaptırılarak; çekişme konusu taşınmazın, önceki ve şimdiki niteliği, arazinin ekonomik amaca uygun olarak tarım arazisi niteliğiyle kullanılıp kullanılmadığı ve kullanımın hangi tarihten itibaren olduğu konusunda rapor düzenlettirilmesi, daha sonra taşınmaz başında önceki zirai bilirkişi dışında 3 kişilik zirai bilirkişi ile fen bilirkişisinden oluşacak bilirkişi kurulu ile keşif yapılması, mahkeme gözleminin tutanağa geçirilmesi, 3 kişilik zirai bilirkişi heyetinden çekişmeli taşınmazın toprak yapısı ile komşu parsellerin toprak yapısının mukayese edildiği, taşınmazın tamamının ya da bir bölümünün tarıma elverişli olup olmadığı, ne zamandır tarım arazisi olarak kullanıldığı hususlarına dair rapor alınması, dosyada hükme esas alınan zirai bilirkişi raporu ile çelişki doğması halinde çelişkinin giderilmesine çalışılması, fen bilirkişinden keşfi izlemeye elverişli rapor ve harita düzenlemesinin istenilmesi, önceden belirlenecek 3 kişilik mahalli bilirkişi heyetinden taşınmazın öncesinin ne olduğu, tarım arazisi olup olmadığı, kim tarafından nasıl zilyet ve tasarruf edildiği hususlarında olaylara dayalı olarak beyan alınmalı, taşınmazın öncesinin imar-ihyaya muhtaç yerlerden olduğunun belirlenmesi halinde, imar-ihyası tamamlanmış ise tamamlandığı tarihten dava tarihine kadar 20 yıllık zilyetlikle kazanma süresinin dolup-dolmadığının saptanması, HMK'nın 290/2. maddesi uyarınca birlikte keşfe götürülecek bir fotoğrafçı aracılığıyla taşınmaz ve çevresinin yakın plan ve panoramik fotoğrafları çektirilip mahkemece onaylandıktan sonra dosya arasına konulması, tescile karar verilen taşınmaz bölümünün imar planı kapsamında kalıp kalmadığı duraksamasız belirlenmesi, daha sonra iddia ve savunma çerçevesinde toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi, davanın kısmen kabulüne karar verilmesine rağmen karar harcının kabul edilen miktar üzerinden değil, reddedilen miktar üzerinden hesaplanması ve reddedilen kısım için davalı Hazine lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin isabetsiz olduğu” gerekçesiyle bozulmuştur.
2. Bozma Üzerine Verilen Karar:
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde Alanya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04/03/2014 tarihli ve 2008/300 E., 2014/132 K. sayılı kararıyla, fen bilirkişisi ... ...'ın krokili raporunda (B1) harfi ile gösterilen 8333,66 m² 'lik taşınmaz ile (B2) harfi ile gösterilen 3003,58 m²'lik taşınmazların özel mülkiyete konu olabilecek ve zilyetliğinin kesintisiz olarak 20 yılı aşkın süredir davacı ...'nın babası ve onun ölümü ile davacıya ait olduğu, yerin orman olmadığı, (C) harfi ile gösterilen kısmın Hazineye ait 206 ada 1 parsel içinde kaldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile Antalya ili, Alanya ilçesi, Kestel Mahallesinde 10/05/2016 tarihli rapor ekinde bulunan fen bilirkişisi ... ...'ın krokili raporunda (B1) Harfi ile gösterilen 8333,66 m² 'lik taşınmaz ile (B2) harfi ile gösterilen 3003,58 m²'lik taşınmazların davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, (C) harfi ile gösterilen 54,03 m² ile gösterilen kısmın idari yoldan Hazine adına tescilli 206 ada 1 parsel içinde kaldığı anlaşıldığından bu parsel yönünden reddine dair karar verilmiştir.
V.İKİNCİ TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
2.1. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 02/04/2019 tarihli 2017/1722 E- 2019/2370 K. sayılı kararıyla; "..tescili talep edilen taşınmaz bölümünün doğu sınırına komşu alanın Dairece aynı gün temyiz incelemesi yapılan Alanya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/482 Esas sayılı aynı davacı tarafından tescil talebi ile açılan dava dosyasında davalı bulunduğu ve hususun Kadastro Müdürlüğünün 04.04.2014 tarihli yazısı ile de anılan dosyaya bildirdiğinin anlaşıldığı, aynı kişi tarafından birbirine bitişik yerler hakkında, benzer nedenlerle ve aynı taleple açılan ve biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyeceği davalarda, dosyaların birleştirilerek yargılamanın birlikte yürütülmesinin zorunlu olduğu, hal böyle olunca; temyize konu dosya ile aralarında hukuki ve fiili irtibat bulunan Alanya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/482 Esas sayılı dava dosyasının birleştirilerek görülmesi ve yargılamanın birlikte yürütülmesi gerekirken bu hususun göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olduğu " gerekçesiyle sair yönler incelenmeksizin bozulmuştur.
2.2.Karar Düzeltme:
Dairenin bozma ilamına karşı davacı vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 12/11/2019 tarihli 2019/3442-7238 sayılı kararıyla;, "eldeki davanın davacısının ... oğlu 1965 doğumlu ... olduğu, bozma ilamında geçen Alanya 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/482 Esas sayılı dosyasının davacısının ise Hüseyin oğlu 1975 doğumlu ... olduğu anlaşılmakta olup, ayrıca aynı gün karar düzeltme incelemesi yapılan Alanya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/482 Esas sayılı dava dosyasında dava konusu edilen yer ile eldeki davanın konusunun farklı yerler olduğu, aralarından yol geçtiğinin tespit olunduğu, bu haliyle, Dairenin maddi hataya dayalı olarak davanın esası incelenmeksizin, dava dosyalarının birleştirilmesi gerektiğinden bahisle hükmün usulden bozulmasına dair kararında isabet bulunmadığı; işin esasına girilerek yapılan temyiz incelemesinde ise Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin de hüküm vermeye yeterli bulunmadığı, taşınmaz başında yapılan keşif sonucunda, 3 ziraat mühendisi ile orman ve harita mühendisi bilirkişilerinden oluşan kurul tarafından verlilen raporda, dava konusu taşınmaz üzerinde dava tarihinden geriye doğru 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik süresinin dolduğu ve taşınmazın özel mülkiyete konu olabilecek yerlerden olduğu bildirilmiş, hava fotografları üzerinden yapılan inceleme de ise, taşınmazın 1957 tarihli hava fotografında çalı türleri ile kaplı kullanılmayan arazi niteliğinde olduğu, 1986 tarihli hava fotografında ise çalı türlerinin temizlendiği, basit teraslarla kuru hububat tarımının yapılarak tasarruf edildiği, (B1) ile gösterilen kısımda bulunan evin güney kısmında 8 adet 5-6 yaşlarında badem ağacının bulunduğunun tespit edildiğinin belirtildiği, ancak hava fotograflarının taşınmazın yerinin gösterilerek çoğaltılmasının teknik olarak mümkün bulunmadığının bildirildiği, Ziraatçı bilirkişilerin beyanlarından ve dosyaya sunulan panoramik fotoğraflardan, taşınmazın imar- ihyasının tamamlandığı ve keşif tarihi itibariyle tarım arazisi olarak kullanıldığı anlaşılmakta ise de, imar-ihyanın ne zaman tamamlandığının belirlenmesi yönünden hava fotografları üzerinde yapılan inceleme neticesinde sunulan raporun, denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli bulunmadığı, ayrıca söz konusu raporda, hava fotografları üzerindeki incelemenin orman mühendisi tarafından mı, yoksa harita mühendisi bilirkişisi tarafından mı yapıldığı anlaşılamadığı gibi, hava fotoğrafları ile çekişmeli taşınmazın haritasının çakıştırılmasının teknik olarak mümkün bulunmadığının belirtilmesi karşısında, hava fotografları üzerinde yapılan incelemenin denetlenebilir olmadığı da vurgulanark; dava dosyasının, 3 kişiden oluşan jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişi kuruluna tevdii ile, 1986 tarihli stereoskopik çift hava fotoğrafları üzerinde stereoskop aletiyle inceleme yapılarak, temin edilebilen en eski tarihli uydu fotoğraflarının da değerlendirilmesi ve hava ve uydu fotograflarıyla çekişmeli taşınmazın haritasının çakıştırılmak suretiyle gösterilmesi istenilmesi, çekişmeli taşınmaz bölümünün önceki ve şimdiki niteliğinin, imar-ihyaya en erken ne zaman başlanıldığının ve tamamlandığının, arazinin ekonomik amacına uygun olarak tarım arazisi niteliğiyle zilyetliğine ne zaman başlanıldığının belirlenmesine yönelik rapor alınması, öte yandan, aynı gün temyiz ve karar düzeltme incelemesi yapılan Alanya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/482 Esas sayılı dosyasında yapılan keşif sonucunda sunulan fen bilirkişi raporunda, Alanya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/465 Esas sayılı dosyanın dava konusunun kısmen gösterildiği anlaşılmakta olup, gösterilen bu kısımlar dikkate alındığında eldeki davanın konusu taşınmazlarla kısmen mükerrerlik oluşturabileceği değerlendirildiğinden, UYAP'tan yapılan sorgulama sonucunda, 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/465 Esas sayılı dava dosyasının konusunu oluşturan taşınmazın Hazine adına tesciline karar verildiği, Dairenin 2016/5619 Esas sayılı ilamıyla hükmün onandığı, onama üzerine karar düzeltme yoluna başvurulmadığı belirtilerek 05.04.2018 tarihli kesinleşme şerhinin verildiğinin anlaşıldığı, bu nedenle, Alanya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/465 Esas sayılı kesinleşmiş dava dosyasına ait fen bilirkişi raporu ile eldeki dosya da hükme esas alınan fen bilirkişi raporunun çakıştırılması suretiyle, mükerrerlik arzeden bölümlerin tam ve doğru olarak belirlenmesi yönünde fen bilirkişisinden ek rapor alınarak hava fotografları üzerinde yapıtırılacak incelemenin sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu" gerekçesiyle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Direnin 02.04.2019 tarih 2017/1722 Esas - 2019/2370 Karar sayılı bozma ilamının ortadan kaldırılmasına ve hükmün yukarıda belirtilen değişik gerekçelerle bozulmasına dair karar verilmiştir.
3.Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Alanya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/06/2021 tarihli ve 2020/206 E., 2021/605 K. sayılı kararıyla; 25/05/2021 tarihli bilirkişi raporunda, Alanya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/482 Esas ve 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/465 Esas sayılı dosyalarında tescile konu edilen taşınmazlar ile mahkeme dosyasında tescile konu taşınmazın mükerrer bir durum oluşturmadığının belirlendiği, 1986 ve 1988 yılı hava fotoğrafları incelendiğinde taşınmazın bulunduğu yerin Alanya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/465 Esas sayılı dosyasında dava konusu olan ve Hazine adına tesciline karar verilen taşımaz ile benzer özelliklerde olduğu, beyaz fonda ve açık alanda kaldığı, yine taşınmaz içerisinde basit terasların bulunduğu ve o yıllarda taşınmazın fiilen kullanıldığı, en eski uydu görüntüsü olan 2009 yılı incelendiğinde taşınmazın o tarihte şu anki fiili durumda olduğu gibi kullanıldığı, dava tarihi olan 2010 yılı dikkate alındığında kazandırıcı zamanaşımı süresi olan 20 yıllık zilyetlik süresini doldurdukları ve özel mülkiyete konu yerlerden oldukları, C=43.35 m2 miktarındaki kısmın son 18. madde uygulamasında oluşan sınırlara göre 972 ada 1 nolu parsel içerisinde kalması ve idari yoldan Hazine adına tescillendiği tarih olan 1998 yılı dikkate alındığında 20 yıllık zilyetlik süresini doldurmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile Antalya ili, Alanya ilçesi, Kestel Mahallesinde 25/05/2021 tarihli bilirkişi heyet raporunun ekinde bulunan krokili raporda (B1) harfi ile gösterilen 8344,34 m² 'lik taşınmaz ile (B2) harfi ile gösterilen 3003,58 m²'lik taşınmazların davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, fen bilirkişi heyet raporunun kararın eki sayılmasına, raporda (C) harfi ile gösterilen 43,35 m² ile gösterilen kısmın idari yolda Hazine adına tescili ile bu parsel yönünden reddine dair karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle, davanın ilk olarak Alanya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/804 Esas sayılı dosyası üzerinden görüldüğünü, Mahkemece 2013/532 Karar sayılı ilamı ile davanın kısmen kabulüne karar vererek (B1) harfi ile gösterilen 8.333,66 M2'lik kısmın tesciline karar verdiğini, (B2) harfi ile gösterilen 3.003,58 M2'lik kısım hakkında red kararı verdiğini, ilgili kararın kısmen bozulması talebi ile Hazine tarafından temyiz edildiğini, yani (B2) harfi ile gösterilen kısım yönünden karar kesinleştiği halde bozma üzerine Yerel Mahkemece aynı yer hakkında tekrar karar verildiğini, Yerel Mahkemenin kararının eksik inceleme neticesinde usul ve yasa hükümlerine aykırı olduğunu, dava konusu yerin, kadastro çalışmaları sırasında, “TAŞLIK ve ÇALILIK” olarak tespit dışı bırakıldığı açık olmasına rağmen, çok uzun yıllardır tarım arazisi olduğunun kabulünün yasaya aykırı olduğunu, bölgede imar planı çalışmaları 2006 yılında oluşturulmasına rağmen araştırma yapılmadığını, taşınmazın yer yer %25-30 civarında eğime sahip olduğunun tespit edildiğinin, bazı kısımların yeni yeni teras duvarlarının yapılarak eğimin sıfırlanmaya çalışıldığı ve muz bitkisinin yetiştirilmeye çalışıldığı tespit edildiğinin, dolayısıyla halen imar ve ihya çalışmalarının bitmediğini ileri sürerek, temyiz isteminde bulunmuştur.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, yörede yapılan kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmaz bölümlerinin tescili isteğinden ibarettir.
6.2.İlgili Hukuk
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti başlıklı 14. maddesinde “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. (Değişik ikinci fıkra: 3/7/2005 - 5403/26 md.) Sulu veya kuru arazi ayrımı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümlerine göre yapılır.”
İhya edilen taşınmaz mallar başlıklı 17.maddesinde “Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14. maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde Hazine adına tespit edilir. İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun olağanüstü zamanaşımı başlıklı 713. maddesinin birinci fıkrasında “ Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”
6.3. Değerlendirme
6.3.1. Çekişmeli temyize konu taşınmaz bölümlerinin yörede 1960 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında tescil harici bırakıldığı anlaşılmıştır.
6.3.2. Dosya içeriğine, toplanan delillere, delillerin takdirinin yerinde olmsına kararın (V/2.) no.lu paragrafında yer verilen hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılmasına, kararın (V/3.) no.lu paragrafında yer verilen Mahkeme kararının dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre, (B1) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümü hakkında yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
6.3.3. Dava konusu (B2) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümüne ilişkin hükme yönelik temyiz incelemesine gelince; Mahkemece bozma ilamı öncesi verilen ilk hükümle, 12/06/2012 tarihli raporda (B2) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümünün dere kenarındaki 20 yılı aşkın süredir ekonomik amaca yönelik kullanımda olduğu kanıtlanmadığı gerekçesiyle reddine karar verildiği ve davacı tarafça temyize gelinmediğinden hüküm bu yönden kesinleştiği halde, bozma ilamı sonrası yapılan yargılama neticesinde (B2) harfi ile gösterilen bölüm hakkında usuli müktesep hak göz önüne alınmaksızın yeniden hüküm kurularak kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 Sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile 1086 Sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/06/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1, Kadastro Kanunu'nun 14. ve 17. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, peşin yatırılan karar ve ilam harcı mahsup edildikten sonra kalan harcın da davacıdan tahsiline karar verilmiştir.
Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda işin esası bakımından bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, re'sen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı, somut olay özelinde taraflarca temyize getirilmemesine rağmen yargılama giderleri bakımından hükmün doğru olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılmayan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hükmün re'sen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323.maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1.maddesi de açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasa'nın 36. maddesi ise “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyelerdir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr...... da ( Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5. cilt 5339. sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanunu'nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı Belediyeler ise yargı harçlarından muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken ( doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu'nun 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “ yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler. Herhangi bir yasada davalının kim olacağının belirtilmesi bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı anlamına gelmediği için TMK 713/3. maddede davalının kim olacağının belertilmesi nedeniyle de davalı yargılama giderlerinden muaf olmayacaktır.
Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, yargılama giderlerinin davanın açılmasından kesinleşmesine kadar bir bütün olması nedeniyle, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.
Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların yargılama giderlerini temyiz konusu yapmamış olmaları da nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı belediyelerin ise harçlardan muaf olmaması, harcın ve diğer yargılama giderlerinin davacıdan alınması gerektiği yönündeki hüküm doğru olmadığından bu hususların da bozma sebebi yapılması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun (esasa ilişkin bozma sebeplerine katılmakla birlikte) bu görüşüne katılmıyorum.
Başkan ...