"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : EL ATMANIN ÖNLENMESİ - YIKIM
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı ... vekili, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki alana davalı tarafından iskele vs. yapmak sureti ile işgal ve müdahalede bulunulduğunu, kıyıların özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, dava konusu taşınmaza davalının müdahalesinin men-i ile taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatların kal-ine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili; davalı şirket tarafından devletin hüküm ve tasarrufu altındaki alana hiçbir müdahalede bulunulmadığını, dava konusu yerdeki iskele ve diğer imalatların davalı şirket tarafından inşa edilmediğini, kaldı ki söz konusu imalatların Kıyı Kanunu'nun 6/IV-a,b maddelerinde belirtilen yapılardan olması nedeni ile yıkımına ilişkin taleplerin hukuka aykırı olduğunu açıklayarak, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan tescil harici yerde 29.04.2010 tarihli bilirkişi raporu ve ekindeki krokide A harfi ile gösterilen ağ deposu, B harfi ile gösterilen tuvalet, C harfi ile gösterilen işçi kulübesi, D harfi ile gösterilen ahşap kulübe yönünden davalının yapmış olduğu müdahalenin men-i ile belirtilen yapıların kal-ine ilişkin verilen karar Yargıtay 8. Hukuk Dairesince “...Somut olayda, yukarıda açıklanan 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda ve 3621 sayılı Yasa'nın 9. maddesinde öngörüldüğü şekilde oluşturulacak bilirkişi heyeti vasıtası ile kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi gerekmiş olup keşifte hazır bulunan jeoloji mühendisleri tarafından düzenlenen 29.04.2010 havale tarihli raporda, '' muhtemel'' kıyı kenar çizgisi belirlenerek, dava konusu taşınmazın deniz tarafında kaldığı belirtilmiştir. Ne var ki; kıyı kenar çizgisini olasılıklı olarak belirleyen bilirkişi raporundan hareketle karar verilmesi isabetli değildir. Hâl böyle olunca; yeniden yapılacak keşifte 3621 sayılı Yasa'nın 9. maddesine göre oluşturulan bilirkişi heyeti (daha önce iş bu dosyada görev almayan) vasıtası ile kıyı kenar çizgisi araştırmasının yapılması, kıyı kenar çizgisinin net bir şekilde belirlenerek dava konusu parselin kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan kısmının renkli olarak krokide gösterilmesi, ayrıca davalı vekilinin beyanları da nazara alınarak dava konusu taşınmaz üzerindeki muhdesatların ''kıyıda ne gibi muhdesatların yapılacağı ve prosedörü'' hususunu düzenleyen 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 6. maddesi kapsamında değerlendirilmesi bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru doğru olmamıştır." gerekçesiyle bozulmuş, Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yere elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı vekili, dava tarihinde haklı olduklarını, bu nedenle davanın tamamen kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek temyiz itirazlarında bulunmuştur.
Bilindiği üzere yargılama giderlerinden sorumluluğu düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 326. maddesine göre “Kanunda yazılı haller dışında yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir. Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır. Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir”.
Öte yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 331/1. maddesine göre “Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hallerde, hakim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder” şeklindeki düzenlemenin de esastan sonuçlanmayan davada yargılama giderinin ne şekilde hükmedileceğine açıkça yer verdiği görülmektedir.
Somut olayda, yapılan keşifler ve alınan 29.04.2010 tarihli ve 22.12.2015 tarihli bilirkişi raporları ile davalının haklı ve geçerli bir neden olmaksızın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan tescil harici yerde ağ deposu, tuvalet, işçi kulubesi, ahşap kulube yapmak suretiyle el attığı saptandığına ve dava tarihinde davacı Hazinenin davasında haklı olduğu anlaşıldığına göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, davalının yargılama sürerken müdahalesinin bir kısmını sona erdirmesi nedeniyle davanın kısmen kabulüne karar verilerek, reddedilen kısım yönünden davalı vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmesi ve kabul- ret oranına göre bir kısım yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi doğru değildir. Bununla birlikte davalı harçtan muaf olmadığından ve kabul kararı verilmesi gerektiğinden dava değeri üzerinden hesaplanacak nispi karar ve ilâm harcından davalının sorumlu tutulması gerekirken, “davacı kurumun harçtan muaf olduğundan bahisle harç alınmasına yer olmadığına” şeklinde hüküm tesisi de isabetsizdir.
Ne var ki, anılan hususlar yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden;
1- Hükmün, 1. bendindeki “Davanın kısmen kabulü ile” ibaresinin hüküm fıkrasından çıkarılmasına, yerine “ Davanın kabulü ile” ibaresinin yazılmasına,
2- Hükmün, 1. bendindeki “Fazlaya ilişkin istemin reddine” ibaresinin hüküm fıkrasından çıkarılmasına,
3- Hükmün, 2. bendinin hüküm fıkrasından çıkarılmasına, yerine 2. bent olarak “Keşifte belirlenen değer üzerinden alınması gerekli 1.878,52 TL nispi karar ve ilam harcının davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına” cümlesinin yazılmasına,
4- Hükmün, 3. bendinin hüküm fıkrasından çıkarılmasına, yerine 3. bent olarak “Davacı tarafça yapılan keşif harcı, bilirkişi gideri, araç, tebligat ve posta masrafı olmak üzere toplam 3.187,50 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine” cümlesinin yazılmasına,
5- Hükmün, 5. bendinin tamamen hüküm fıkrasından çıkarılmasına, davacının temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 438/7. maddesi uyarınca hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.12.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.