"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVALILAR : ... V.D.
Taraflar arasındaki tapu iptal ve tescil/tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, 1700 parsel sayılı taşınmazda bulunan 10 nolu bağımsız bölümü satması için önce davalı ...'a vekalet verdiğini, onun yönlendirmesi ile aynı taşınmazın satılması amacıyla davalı ...'e de sonradan vekalet verdiğini,, ...'in aldığı bu vekalet ile dava konusu taşınmazı ...'ın annesi ...'a satış suretiyle devrettiğini, her üç davalının yakın akraba olup çıkar ve işbirliği içerisinde hareket ederek kendisini zararlandırdıklarını ve bedelinin ödenmediği ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde tazminata karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar, satışın gerçek olduğunu, davalı ...’nın taşınmazın alımı için konut kredisi kullandığını ve bedelin davacının hesabına banka tarafından havale edildiğini, davalı ...’a verilen vekaletnamenin ise kullanılmadığını belirterek, davalılar ... ve ... yönünden davanın esastan, davalı ... yönünden davanın husumet nedeniyle reddini savunmuşlardır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın satımında davalı ...’a verilen vekaletname kullanılmadığından onun yönünden davanın pasif husumet yokluğundan reddine, her ne kadar tapuda bedel düşük gösterilmiş ise de, bedelin kullanılan konut kredisi ile davalı ... tarafından açıklamalı havale ile ödendiği, ardından davacı tarafından bankaya verilen talimatla paranın vekil tarafından çekildiği, davacının talimatı vekile duyduğu güven nedeniyle verdiğini ancak bedelin iade edilmediğini belirttiği, bir gün sonra verdiği dilekçesinde ise imza inkarında bulunduğu, imza inkarının iddiayı genişletme kapsamında olup davalı tarafın muvafakat etmediği nazara alındığında, davalı beyanının vasıflı ikrar olduğu ve davacının talimat vermediğini kesin delillerle ispat edemediği gerekçesiyle, davalılar ... ve ... yönünden davanın esastan reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, vekalet görevinin kötüye kullanıldığının olayın oluş şekli ve davalılar arasındaki akrabalık bağı ile kanıtlandığını, davalı ...’ın olayın merkezinde olduğunu ve onun yönünden husumet red kararının hatalı olduğunu, davalı tarafın paranı çekilmesine yönelik beyanın hatalı yorumlandığını, olayda bağlantısız bileşik ikrar olup ispat yükünün davalıda olduğunu, kaldı ki talimatın verildiği kabul edilse bile, bu bedelin geri ödendiğinin ya da neden ödenmediğinin ispat yükünün davalıda olduğunu ve tazminat talebi de olduğundan, en azından bu yönden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, eksik inceleme ile karar verildiğini, talimattaki imzaya açıkça inkar etmesine karşın talimatın dosya arasına getirtilmediğini ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 08.11.2021 tarihli ve 2021/404 E. 2021/1436 K. sayılı kararıyla; taşınmaz bedeli davacıya ödenmiş olup onun talimatı ile hesabına havale edilen bedelin davalı vekil ... tarafından çekildiği, davacının vekile duyduğu güvenle talimat verdiğini belirten dilekçe sunduktan sonra imza inkarında bulunduğu dilekçe sunmasının savunmayı genişletme mahiyetinde olduğu, bu itibarla ilk derece mahkemesinde verilen kararda isabetsizlik olmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle, vekalet görevinin kötüye kullanıldığının olayın oluş şekli ve davalılar arasındaki akrabalık bağı ile kanıtlandığını, davalı ...’ın olayın merkezinde olduğunu ve onun yönünden husumet red kararının hatalı olduğunu, davalı tarafın paranı çekilmesine yönelik beyanın hatalı yorumlandığını, olayda bağlantısız bileşik ikrar olup ispat yükünün davalıda olduğunu, kaldı ki talimatın verildiği kabul edilse bile bu bedelin geri ödendiğinin ya da neden ödenmediğinin ispat yükünün davalıda olduğunu ve tazminat talebi de olduğundan en azından bu yönden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, eksik inceleme ile karar verildiğini, talimattaki imzaya açıkça inkar etmesine karşın talimatın dosya arasına getirtilmediğini ileri sürerek, kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Türk Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3.2.2. 6100 sayılı HMK’nın 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.",
3.2.3. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.", hükümlerine yer verilmiştir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya içeriğinden, davacı ...’ın Adana 13. Noterliğinin 02/04/2015 tarihli vekaletnamesi ile dava konusu 15 numaralı bağımsız bölümün satışı yetkisini de içerir şekilde önce davalı ...’ı, daha sonra Tarsus 6. Noterliğinin 30/06/2015 tarihli vekaletnamesi ile davalı ...’u vekil tayin ettiği, ...’un da anılan vekaletname uyarınca 10 numaralı bağımsız bölümü 09/07/2015 tarihinde davalı ...’ya 67.000,00 TL bedelle temlik ettiği, ...’nın taşınmazı satın almak için 300.000,00 TL bedelli konut kredisi kullandığı ve aynı gün açıklamalı havale ile bedelin davacının hesabına gönderildiği ve davacının talimatına istinaden gönderilen bedelin vekil ... tarafından çekildiği, vekilin bedeli aldığını kabul ederek davacının kendisine olan borçları için talimat verildiği ve parayı şahsi işleri için harcadığı savunmasında bulunduğu anlaşılmıştır.
3.3.2. Hemen belirtilmelidir ki, dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; taşınmazın satışında vekil ...’a verilen vekaletin kullanılmadığı gözetilerek onun yönünden davanın husumetten reddine karar verilmiş olmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı vekilinin, bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
3.3.3. Diğer davalılar yönünden temyiz itirazlarına gelince;
Somut olayda, davacı ...’ın taşınmazı satış iradesinin bulunduğu, vekilin bu iradeye uygun olarak taşınmazı davalı ...’ya sattığı, ...’nın taşınmaz bedelini davacının hesabına gönderdiği, davacının verdiği talimat üzerine de bedelin vekil ... tarafından çekildiği sabittir. Bu durumda Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteğinin red edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, vekilin, vekil edenden alacağı bulunup bulunmadığı, bir başka ifade ile vekil ...’un davacı ...’dan olan alacağına mahsuben bedeli kullanıp kulanmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, vekil ..., davacı ...’ın kendisine borçlu olduğunu iddia ettiğine göre, alacağının nereden kaynaklandığını ispat yükü kendisine düşer. Vekil bu yönde herhangi bir delil ve belge ibraz edemediğine göre, vekil ... yönünden tazminat isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken ispat külfeti ters çevrilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin değinilen yönden temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 Sayılı HMK’nin 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İskenderun 3. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.