Logo

1. Hukuk Dairesi2022/1848 E. 2022/5093 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Gabin, hata ve hile iddialarına dayalı tapu iptali ve tescil talebi ile olmadığı takdirde elatmanın önlenmesi talebinin kabul edilip edilmeyeceği uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Gabin, hata ve hile iddialarının ispatlanamaması, ancak taşınmazın davalının tasarrufunda ve kullanımında olduğunun tespit edilmesi gözetilerek; tapu iptali ve tescil talebinin reddine, elatmanın önlenmesi talebinin kabulüne ve vekalet ücreti ile yargılama giderlerine ilişkin hükümde düzeltme yapılarak karar onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen tapu iptal-tescil ve elatmanın önlenmesi davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay 8. Hukuk Dairesince, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verildiği Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; tapu iptali ve tescil talebinin reddine, elatmanın önlenmesi talebinin kabulüne ilişkin verilen karar, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, adına kayıtlı 2 parseldeki 1/10 hissesinin intifa hakkı üzerinde kalmak suretiyle çıplak mülkiyetini 19.07.2013 tarihinde davalı ...’e satış yoluyla temlik ettiğini, davalı ...’in de taşınmazı dava dışı kardeşi ...’e satış yoluyla temlik ettiğini, davalı ...'in yaşlı ve tecrübesizliğinden yararlanarak hile ile taşınmazı devraldığını, satış bedeli ile taşınmazın rayiç bedeli arasında fahiş fark bulunduğunu, ayrıca satış bedelinin kendisine ödenmediğini, davalının taşınmazı kullanmasına engel olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde taşınmaza davalının müdahalesinin men’ini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı, dava konusu taşınmazın 1/10 payını intifa hakkı davacıda olmak üzere çıplak mülkiyetini 61.000,00 TL bedelle satın aldığını,satış bedelinin davacıya elden nakit olarak ödendiğini, açılan davanın haksız ve kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Mudanya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17/07/2018 tarihli ve 2016/325 E., 2018/288 K. sayılı kararıyla; edimler arasında aşırı orantısızlık bulunduğu, davacının yaşlı ve tecrübesiz olduğu, gabinin objektif ve subjektif unsurlarının gerçekleştiği gerekçesiyle tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacı tarafça satışın hile yoluyla yapıldığının ispat edilemediğini, gabinin ne objektif unsuru olan aşırı orantısızlık, ne de sübjektif unsur olan yararlanmanın dosya kapsamında bulunmadığını, kaldı ki davanın hak düşürücü sürenin dolması sebebi ile usulden reddi gerektiğini, dava konusu taşınmazda 18/07/2013 tarihinde davacının bizzat kendi beyanı ile intifa hakkı tesis ettirdiğini, yalnızca çıplak mülkiyeti davalıya sattığını, satış işleminin, davacının hür iradesi ile resmi şekilde yapıldığını ve usulüne uygun olduğunu, davanın 22/09/2016 tarihinde açıldığını, hak düşürücü sürenin geçtiğini, ancak Mahkemece re'sen dikkate alınması gereken bir yıllık sürenin gözardı edildiğini, davacının ... ...'e de aynı sebeple Mudanya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/329 Esas 2018/286 Karar sayılı dosyası ile dava açtığını, her iki dilekçede de bizzat satışı kendisi yapmasına rağmen, satışı öğrendiği tarih olarak 2016 yılını öne sürdüğünü, ancak her iki davada öğrenme şekilleri ve gerekçelendirmelerin birbiri ile çeliştiğini, her iki davada çelişki olduğunu, davacı tarafça gabin iddiasının ispat edilemediğini, dava konusu taşınmazın satış tarihindeki değerinin bilirkişi tarafından 89.831,00TL olarak tespit edildiğini, taşınmaz üzerinde 175.000,00TL. değerinde haciz ve davacı lehine intifa hakkı bulunduğunu, bu şerhler dikkate alındığında değerin çok fazla düştüğünü, taşınmazın davacı tarafından 61.000,00TL.'ye davalıya bizzat satıldığını, sağlık raporu alınarak resmi şekilde yapılan satışın iptaline karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, uygulamada genellikle satış sırasında gayrimenkullerin satış bedelinin değerinden düşük gösterildiğini, satış sırasında davacının iradesini sakatlayan veya kaldırmaya yönelik herhangi bir unsurun bulunmadığını, davacı tanıklarının hepsinin belirttiği üzere dava konusu dairenin ölen eşin vasiyeti de dikkate alınarak torunlarına satıldığını, davacının emekli gelirinin bulunduğunu, yaşından dolayı yalnız kalamadığını ve yürüme probleminden dolayı çocuklarında kalmayı tercih ettiğini, taşınmaz deniz kenarında olduğundan davacının taşınmazın yanındaki daireyi yalnızca yazları kullandığını, keşfe gidildiğinde taşınmazın yanındaki dairede davacının eşyalarının bulunduğunun görüldüğünü, dairenin davacının yanında kaldığı çocukları tarafından gezdirildiğini, evde kimin kaldığı, kimin eşyalarının bulunduğu ve elektrik faturalarının dikkate alınmadığını, davacının dava konusu dairenin yıkılacağı ve iş yeri yapılacağı, daireden kovulduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını, taşınmazda iş yeri ve benzeri müdahalenin tespit edilmediğini, tanık beyanları ile intifa hakkının gereklerinden davacının yararlanmadığı veya davalının bu haklarını kullanmasına engel olduğu yönündeki iddiaların ispatlanmadığını, davacının yaşı ve çocukları tarafından etkilenme ihtimalinin nazara alınarak Mahkeme huzurunda dinlenmesi gerektiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

... Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesinin 05/07/2019 tarihli ve 2018/1158 E., 2019/511 Karar sayılı kararı ile; davalının davacının kardeşinin oğlu olduğu, dava konusu taşınmaz hissesi üzerinde davacıya intifa hakkı tanınarak, yalnızca çıplak mülkiyetin davalıya temlik edildiği, taraflar arasındaki akrabalık ilişkisi ile taşınmazın temlik tarihinde tespit edilen intifalı değeri ve kaydındaki haciz şerhi dikkate alındığında taşınmaz hissesinin intifalı satış bedeli ile gerçek değeri arasında oransızlık bulunmadığı, dolayısıyla davalı lehine aşırı yararlanmanın söz konusu olamayacağı, hata ve hile iddialarının ise ispatlanamadığı, ancak taşınmazın davalının tasarrufunda bulunduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile Mahkeme kararının 6100 sayılı HMK'nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca kaldırılmasına, elatmanın önlenmesi isteğinin kabulüne karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

2. Bozma Kararı

Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 14/06/2021 tarihli 2019/5984 Esas, 2021/5042 Karar sayılı ilamı ile; “Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince kararın gerekçe kısmında gerek koşulların oluşmadığı, gerek ispatlanamadığından davacının gabin, hata ve hile iddiasına dayalı asıl talebi olan tapu iptali ve tescil talebinin dinlenemeyeceği belirtilmiş ise de hüküm fıkrasında bu talebe yönelik hüküm tesis edilmemiştir.Taleplerin her biri hakkında gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşturmayacak şekilde yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın bozulmasına karar verilmiştir.

3. Bölge Adliye Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar

... Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesinin 04/10/2021 tarihli ve 2021/1840 E., 2021/1387 Karar sayılı kararı ile; hükmüne uyulan bozma kararı doğrultusunda, dava konusu taşınmaz hissesi üzerinde davacı tarafa intifa hakkı tanınarak, yalnızca çıplak mülkiyetin davalıya temlik edildiği, taraflar arasındaki akrabalık ilişkisi ile taşınmazın temlik tarihinde tespit edilen intifalı değeri ve kaydındaki haciz şerhi dikkate alındığında taşınmaz hissesinin intifalı satış bedeli ile gerçek değeri arasında oransızlık bulunmadığı, dolayısıyla davalı lehine aşırı yararlanmanın söz konusu olamayacağı, hata ve hile iddialarının ise ispatlanamadığı, ancak taşınmazın davalının tasarrufunda bulunduğu gerekçesiyle tapu iptali ve tescil talebinin reddine, elatmanın önlenmesi talebinin kabulüne karar verilmiştir.

4. Bozma Sonrası Bölge Adliye Mahkemesi Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

5. Temyiz Nedenleri

5.1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; tanık beyanları ile, akit tarihinde davacının yaşlı olup, taşınmazın gerçek değerini bilebilecek durumda olmadığını, davalının davacıyı kandırarak bedel ödemeden taşınmazı elinden aldığını, davacıyı daireden çıkartarak, davacıdan diğer payı alan ... ...'in aldığı bitişik daire ile birleştirerek, iş yeri yapmak istediklerini, taşınmazı gözlükçü olarak kullandıklarını, intifa hakkı bulunmasına rağmen davacının daireye sokulmadığını, kira ödeneceği vaadi ile satış işlemi yapıldığını, ancak satıştan sonra da kira bedeli ve satış bedeli ödenmediğini, davacının başka geliri olmadığını, kızı ve damadının yardım ettiğini, davacının daireyi kiraya vermek istediğinde davalının karşı çıkıp olay çıkardığı hususlarının ispatlandığını, gabinin subjektif unsurlarının gerçekleştiğini, bilirkişi tarafından taşınmazın akit tarihindeki değerinin 134.747 TL, intifa hakkı bedeli düşüldüğünde ise 89.831 TL olacağının belirlendiğini, intifa yönünden yüksek oranda indirim yapıldığını, Bölge Adliye Mahkemesince taşınmazın üzerindeki haciz şerhinin de değer düşüklüğünde dikkate alındığını, oysa taşınmaz üzerindeki haciz şerhinin 2002 yılında konulduğunu ve şerhin bir değerinin kalmadığını, gabinin objktif ve subjektif unsurlarının gerçekleştiğini, iptal-tescil talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

5.2. Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesince önce sadece tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne karar verildiğini, bu karara karşı sadece davalı tarafından istinaf isteğinde bulunulduğunu, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun kabul edilmesine rağmen, davacının talebi olmadığı halde elatmanın önlenmesi isteğinin kabulüne karar verildiğini, ilk hüküm davacı tarafça istinaf edilmediğinden bu hususta davalı lehine usuli kazanılmış hak doğduğunu, kabul edilen elatmanın önlenmesi isteği yönünden davacı lehine fazla vekalet ücretine hükmedildiğini, reddedilen tapu iptali ve tescil isteği yönünden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken hükmedilmediğini, tüm yargılama giderlerinden davalının sorumlu tutulmasının doğru olmadığını, davacının davalının taşınmazı kullanmasına ... gösterdiğini, davalı tarafından taşınmaza yapılan bir elatmanın bulunmadığını, dava konusu taşınmazın iş yeri yapıldığının tespit edilemediğini, evde kimin kaldığı, kimin eşyalarının bulunduğunun dikkate alınmadığını, davacının elatmanın önlenmesi isteği yönünden davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.

6. Gerekçe

6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık; gabin, hata ve hile hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir.

6.2. İlgili Hukuk

6.2.1. Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 .... Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 36/1. maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

6.2.2. Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir, tescilin yolsuz tescil niteliğini taşıyacağı ve sicilin iptali gerekeceğinde kuşku yoktur.

6.2.3. Bilindiği üzere; sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak, zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış, Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 28. maddesi ile aynen; "Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.

Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir." hükmü getirilmiştir.

O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek, iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir.

Hemen belirtmek gerekir ki gabin davasında öncelikle edimler arasındaki aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü, psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.

6.2.4. Öte yandan; 6100 sayılı HMK’nın 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.", 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." hükümlerine yer verilmiştir.

6.2.5. Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde; “ Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.

Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.”

6.3. Değerlendirme

6.3.1. Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal

gerekçeye, özellikle delillerin takdiriyle gabinin objektif ve subjektif unsurlarının oluşmadığı, hile iddiasının ise ispatlanamadığı, taşınmazın haklı ve geçerli bir neden olmaksızın "Gözlük Evi" unvanlı iş yeri olarak davalının kullanımında bulunduğu gözetilerek davacının tapu iptali ve tescil isteğinin reddedilerek elatmanın önlenmesi isteğinin kabul edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre Bölge Adliye Mahkemesi tarafından ... şekilde karar verilmesi doğru olmuştur.Davacının tüm, davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.

6.3.2. Ne var ki, her ne kadar davacı vekili talebinde tapu iptal tescil isteğinden sonra "olmadığı takdirde" diyerek müdahalenin meni isteğinde bulunmuşsa da söz konusu taleplerin her biri ayrı dava konusu olabileceğinden terditli taleplerde ise, taleplerden birinin kabulü halinde diğeri hakkında hüküm kurmak mümkün olmadığından somut olayın ve taleplerin niteliği gereği davanın terditli dava olarak kabulü mümkün olmamıştır. Hal böyle olunca davacının reddedilen tapu iptali ve tescil isteği yönünden davalı lehine dava konusu olan çıplak mülkiyet değeri üzerinden vekalet ücreti ile kabul-ret oranına göre yargılama giderlerine hükmedilmemesi, kabul edilen elatmanın önlenmesi isteği yönünden ise (davalının taşınmazda çıplak mülkiyet hakkı sahibi olduğu gözetilerek) taşınmazın intifa bedeli üzerinden harç ve davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, taşınmazın çıplak mülkiyet değeri üzerinden fazla harç ve vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değil ise de, değinilen bu hususlar yeniden yargılama yapılmasını gerekli kılmadığından hükmün düzeltilerek onanması gerekir.

V. SONUÇ:

1. Kararın (IV/6.3.1.) nolu bendinde açıklanan nedenlerle; davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddine,

2. Kararın (IV/6.3.2.) nolu bendinde açıklanan nedenlerle; davalının vekalet ücretine ve yargılama giderlerine ilişkin temyiz itirazının kabulüne;

3. ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi’nin 04.10.2021 tarihli hükmünün 3. bendinin hükümden çıkarılarak yerine 3. bent olarak “Alınması gereken 3.794,14 TL nispi karar ilâm harcından peşin alınan 256,17 TL ile tamamlama harcı olarak yatırılan 1.640,89 TL olmak üzere toplam 1.897,06 TL’nin mahsubu ile bakiye 1.897,08 TL’nin davalıdan tahsili ile Maliye Hazinesine irat kaydına” cümlesinin yazılmasına, 5. bendinin hükümden çıkarılarak yerine 5. bent olarak “Kabul edilen elatmanın önlenmesi isteği yönünden davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.'ne göre hesaplanan 8.020,59-TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” cümlesinin yazılmasına, 6.bendinin hükümden çıkarılarak yerine 6.bent olarak “Davacı tarafından yapılan 1.987,47 TL harç gideri, 848,00 TL tebligat ve posta gideri, 903,80 TL keşif ve bilirkişi gideri, 334,80 TL talimat gideri, 1,00 TL dosya gideri olmak üzere toplam 4.075,07 TL yargılama giderinden kabul ve ret oranına göre 1.358,35 TL'sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,″ cümlesinin yazılmasına, hükme 11.bent eklenerek; “11- Reddedilen tapu iptali ve tescil isteği yönünden davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.'ne göre hesaplanan 14.503,08-TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,”cümlesinin yazılmasına, davalı vekilinin değinilen yöne ilişkin temyiz itirazının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu şekli ile 6100 Sayılı HMK’nın 370/2. maddesi uyarınca DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harçların temyiz edenlere geri verilmesine, 22/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ-

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 111. maddesi, “Davacı, aynı davalıya karşı birden fazla talebini, aralarında aslilik, ferilik ilişkisi kurmak suretiyle, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması şarttır.

Mahkemece, davacının asli talebinin esastan reddine karar vermedikçe, feri talebini inceleyemez ve hükme bağlayamaz.” hükmünü içermektedir.

Terditli davada, davacı iki ayrı talepte bulunur; ancak, bu taleplerini terditli (kademeli) olarak yapar. Yani, taleplerden biri asıl taleptir, ikincisi yardımcı (terditli, feri) taleptir. Davacı, ilk önce asıl talep hakkında karar verilmesini ister, yardımcı talebini ise, asıl talebin reddedilmesi ihtimali için yapar. Terditli davalarda, taleplerin dayandığı vakıalar aynı olabileceği gibi farklı da olabilir. (Baki Kuru Medeni Usul Hukuku 2015)

Terditli davanın dinlenebilmesi için, asıl talep ile feri talep arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantı bulunması ve her iki talebin de hukuki ve ekonomik bakımdan aynı veya benzer amaca yönelmiş olması gerekir. Terditli davada mahkeme, ilk önce asıl talep hakkında inceleme yapar; bunu yerinde bulursa, feri talebin incelenmesine gerek kalmaz. Asıl talep yerinde görülmezse, o zaman yardımcı talebin incelenmesine geçilir. Feri talep de aynı vakıaya dayandığı veya asıl taleple bağlantılı olduğu için, mahkemenin yardımcı talebi aynı davada incelemesi (tahkikatın ortak yapılması) yardımcı talebin ayrı bir dava konusu yapılması haline oranla çok daha kolay, basit ve ucuz olur; dava, usul ekonomisi ilkesine göre görülüp karara bağlanmış olur. (R.Arslan, E.Yılmaz, .... Taşpınar Ayvaz, E. Hanağası- Medeni Usul Hukuku)

Terdit ilişkisine sokulan asli ve feri talebin (veya taleplerin) aynı dava türünden olmasına gerek yoktur. Dolayısıyla eda, tespit ve inşai davalara ilişkin talepler, terditli davada asli ve feri talep olarak aralarında bağlantı olduğu taktirde ileri sürülebilecektir. ( Dr.Ayşe Kılınç, Kocatepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi)

Terditli davada asıl talebin reddi, feri talebin kabulü halinde, dava kısmen reddedilmiş olmaz; tam aksine tamamen kabul edilmiş olur. Böyle bir durumda yargılama giderlerinin tamamından davalı taraf sorumlu olur.

Somut uyuşmazlıkta davacı, 1/10 hissesine ilişkin intifa hakkına sahip olduğu taşınmazla ilgili davalı aleyhine gabin, hata ve hile hukuki nedenlerine dayalı olarak tapu iptali tescil, olmadığı takdirde müdahalenin önlenmesine yönelik dava açmıştır.

Davacının asıl talebi tapu iptali tescil, feri talebi ise müdahalenin önlenmesidir.

Davacı asıl talebinin reddi halinde, feri talebi için karar verilmesini istemektedir.

Bölge Adliye Mahkemesince; gabin, hata ve hile hukuki sebeplerine dayalı tapu iptali tescil talebinin reddine, elatmanın önlenmesi talebinin ise kabulüne, yargılama giderlerinin davalıdan tahsiline ve davacı lehine vekalet ücretine karar verilmiştir.

Davacının asli talebi reddedilip, feri talebi kabul edilmekle, dava kısmen reddedilmiş olmayıp, talepler terditli olarak ileri sürüldüğünden dava tümüyle kabul edilmiş olmaktadır.

Terditli davalarda HMK’nın 111.maddesinde öngörülen koşul, talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantı olmasıdır. Davacının talepleri arasında böyle bir bağlantının olduğu kuşkusuzdur.

Açıkladığım nedenlerle, Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın doğru olduğu ve onanması gerektiği kanaatinde olduğumdan, çoğunluğun davanın terditli dava olmadığı gerekçesiyle düzeltilerek onama görüşüne katılmıyorum.