Logo

1. Hukuk Dairesi2022/1959 E. 2022/5987 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı iddia edilen taşınmaz üzerinde tapu iptali ve yıkım davasında, mahkemenin yıkım talebi hakkında karar vermemesi nedeniyle uyuşmazlık çıkmıştır.

Gerekçe ve Sonuç: Davacı Hazine'nin tapu iptali ve terkin talebi yanında yıkım talebinde de bulunduğu halde mahkemece yıkım talebi hakkında HMK'nın 297/2. maddesi uyarınca olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı görülerek hüküm bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ - TERKİN - YIKIM

Taraflar arasında görülen tapu iptal-terkin ve yıkım davası sonunda Trabzon 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 14/10/2021 tarihli ve 2018/133 Esas-2021/455 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde taraf vekillerince temyiz edilmekle; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı Hazine vekili, 1513 ada 12 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının 3621 sayılı Kıyı Kanunu'na göre kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığını belirterek, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan kısmının tapu kaydının iptali ile taşınmaz üzerindeki binanın kıyıda kalan kısmının kal'ine karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Bir kısım davalılar vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuş; diğer davalılar, savunmada bulunmamışlardır.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 25/03/2010 tarihli ve 2008/15 E., 2010/77 K. sayılı kararıyla; 5841 sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile değişik 3402 sayılı Kadastro Yasası'nın 12. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı Hazine vekili, hükmün esası ile birlikte yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Bozma Kararı

Dairenin 20/09/2010 tarihli ve 2010/7302 E., 2010/9026 K. sayılı kararıyla; ''Somut olayda, tescilin dayanağı olan tespit tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili olup, Mahkemece davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Özellikle, bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacı Hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir, reddine. Ancak, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. İdare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisinin iptali konusunda açılıp kabulle sonuçlanan idari yargı kararı ile “İdarece tanzim edilen kıyı kenar çizgisinin bilimsel ölçümlere, 3621 /3830 sayılı Kıyı Kanunu'na ve 28.11.1997 tarihli, 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre belirlenen esaslara uygun tespit edilmediği bu nedenle taraflar için bağlayıcı olamayacağı” saptanarak kıyı kenar çizgisinin idari yargı yerinde iptal edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda; Hazinenin davasında haklı olup olmadığını belirlemek amacıyla dava konusu taşınmazın 3621 sayılı Yasa uyarınca kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalıp kalmadığının saptanması, davada yargılama giderleri ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden hangi tarafın sorumlu tutulacağının belirlenme yönünden önem arz etmektedir. Bilindiği üzere; dava tarihi itibariyle davasında haklı olduğu halde dava sırasında yürürlüğe giren bir Yasa hükmü veya çıkan bir İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince haksız duruma düşen tarafın davasının reddi gerektiğinde yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasına olanak yoktur. Hal böyle olunca; uzman bilirkişiler aracılığıyla mahallinde keşif yapılarak tarafları bağlayıcı nitelikteki kıyı-kenar çizgisinin 28.11.1997 tarihli, 5/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı doğrultusunda belirlenmesi, böylece çekişmeli 1512 ada 12 parsel sayılı taşınmazın veya bir bölümünün tanımı 3621 sayılı Yasa'nın 4. maddesinde yapılan kıyıda kalıp kalmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması ve daha sonra tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin hüküm altına alınması gerekirken değinilen husus gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.” gerekçesiyle Mahkeme kararı bozulmuş, bozma kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulmamıştır.

3. Mahkemece Bozma Sonrası Verilen Karar

Mahkemenin 08/02/2011 tarihli ve 2010/347 E., 2011/29 K. sayılı kararıyla; Dairenin 2010/7302 E., 2010/9026 K. sayılı bozma kararına direnilmesine karar verilerek davanın reddi yönünde yeniden hüküm kurulmuştur.

4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

5. Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulunun 15/06/2011 tarihli ve 2011/1-334 E., 2011/427 K. sayılı kararıyla; '' ... Dosya içerisindeki belgelerden; çekişme konusu 11513 ada 12 parsel sayılı taşınmazın 03.05.1971 tarihinde kadastrosunun yapılarak kesinleştiği anlaşılmaktadır. Yargılama sırasında 25.02.2009 tarihinde kabul edilen 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun uyarınca 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” hükmü ve geçici 10. maddesindeki; “Bu Kanun'un 12. maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır. " hükmü uyarınca eldeki dava hak düşürücü süreden reddedilmiş ve davacı Hazinenin temyizi üzerine Özel Dairece bu hususa ilişkin temyiz itirazları reddedilerek, hüküm sadece yargılama giderleri yönünden bozulmuştur. Yerel Mahkemece önceki gerekçelerle direnilmiştir. Ne var ki, direnme kararının davacı vekilince temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda dosyanın incelenmesi aşamasında, davanın reddine gerekçe yapılan 5841 sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı Yasa'nın 12/3. maddesinde düzenlenen “…iddia ve taşınmazın niteliğine…bakılmaksızın” hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine dava açılmış ve Yüksek Mahkemece anılan hükmün iptal istemi kabul edilmiştir. Gerekçeli karar henüz yayımlanmamışsa da, Anayasa Mahkemesinin 12.5.2011 tarihli ve 27 sayılı kararı ile hükmün yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmiştir. Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesinin 21.10.1993 tarihli ve 33/40-1 (RG 23.10.1993 sayı 21737 s.7-8 ve RG 6.11.1993,sayı 21750 s.21-26) sayılı kararında işlendiği gibi Anayasa'nın özüne ve amacına uygun olarak, hukukun üstünlüğünü, kararlarının etkinliğini korumak zorunda olan Anayasa Mahkemesinin bir yasa, kanun hükmünde kararname ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün yürürlüğünü durdurma kararı verebileceği tartışmasızdır. Bu durumda öncelikle üzerinde durulması gereken husus, Yerel Mahkeme kararının kısmen Yargıtay Özel Dairesince onanmasında, temyiz kapsamı dışında bırakılan hususların Anayasa Mahkemesinin iptal kararına konu olması üzerine yeniden esastan inceleme konusu yapılıp yapılamayacağı meselesidir. Konu ile ilgili yasal düzenlemeye bakılacak olursa; Anayasa'nın 153. maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazete'de yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır. Diğer taraftan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 76. maddesinde, “Hakim re'sen Türk kanunları mucibince hüküm verir.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler. Her ne kadar Yerel Mahkemece eldeki davada 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş ve Özel Dairece bu husus bozma kapsamı dışında bırakılmışsa da, davanın reddine gerekçe yapılan yasa metni Anayasa Mahkemesince yukarıda değinildiği üzere iptal edilmiş ancak gerekçeli karar Resmi Gazete'de yayımlanmamış ise de ve yasanın yürürlüğünün durdurulmasına yargılama sırasında karar verilmekle bu durumun ilgili taraf lehine usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olduğu söylenemeyecektir. Bir konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemenin uymuş olması halinde, bu durum taraflardan birisi lehine usuli bir müktesep hak meydana getirir ki, bu hakkı ne mahkeme ne de Yargıtay halele uğratabilir. Ne var ki, davadaki taleplerden biri hakkındaki Yargıtayın bozma kararının kapsamı dışında kalması (Kısmi onama) ile kesinleşmesi nedeniyle doğan usuli kazanılmış hakkı, maddi anlamda kesin hüküm (m.237) ile karıştırmamak gerekir. Maddi anlamda kesin hükümde, mahkeme (ve Yargıtay) davadan elini tamamen çekmiş (Dava bitmiş, kesin biçimde sonuçlanmış) durumdadır. Oysa, davadaki taleplerden biri hakkındaki kararın bozma kararının kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmesi halinde, mahkeme davadan elini henüz çekmiş durumda değildir. Çünkü, mahkeme hakkındaki karar bozulan taleple ilgili olarak davaya devam etmektedir. Bu davada hakkındaki karar kesinleşmiş olan taleple ilgili olarak (Maddi anlamda kesin hüküm nedeniyle değil) usuli kazanılmış hak nedeniyle inceleme yapılamamaktadır. Ancak usuli kazanılmış hakkın istisnalarından birinin varlığı halinde, hakkındaki karar bozmanın kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmiş olan talep hakkında da mahkemece inceleme yapılabilir ve yeni bir karar verilebilir (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı,cilt 5,syf.4770).

Bu husus 28.6.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK'da da “...Sonradan çıkan içtihatı birleştirme kararının,Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir....” şeklinde ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir. Somut olaya dönecek olursak, davacı Hazine tarafından çekişmeli taşınmazın 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 4. maddesi uyarınca kıyıda kaldığı ileri sürülerek eldeki davanın 04.01.2008 tarihinde açıldığı, yargılama sırasında 25.2.2009 tarihinde kabul edilen 5841 sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 12/3. maddesindeki; “...Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” hükmünün getirilmesi üzerine, Yerel Mahkemece 25.3.2010 tarihinde hak düşürücü süreden davanın reddine karar verildiği; hükmün davacı Hazine tarafından temyizi üzerine Özel Dairece 20.09.2010 tarihinde yapılan temyiz incelemesi sonucu davanın 10 yıllık hak düşürücü süreden reddinin doğru olduğu belirtilerek, hükmün sadece yargılama giderleri yönünden bozulduğu Mahkemece önceki kararda direnilmesi üzerine dosyanın Hukuk Genel Kuruluna geldiği, bu arada Anayasa Mahkemesince yukarıda açıklandığı gibi, Hukuk Genel Kurulunun temyiz incelemesi sırasında davada uygulanan Yasa metninin iptali ile yürürlüğünün durdurulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan Yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğünün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 28.6.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK'da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Özel Dairesince Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni durum dikkate alınarak davanın incelenip karara bağlanması gerekir. O halde işin esasının incelenmesi için dosya Özel Dairesine gönderilmelidir. ” gerekçesiyle hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmiştir.

6.Dairece Hukuk Genel Kurulu Kararı Sonrası Verilen Bozma Kararı

Dairenin 28/12/2011 tarihli ve 2011/10284 E., 2011/13966 K. sayılı kararıyla; ''Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 sayılı Yasa'nın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarihli 2009/31 E., 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve karar 23.07.2011 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir. Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasa'nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.3.1969 tarihli ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Öyleyse, davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin verilen kararın Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer. O halde, bu belirlemeye göre işin esastan karara bağlanması gerekeceği açıktır. Bilindiği üzere; son kez yürürlüğe giren 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun ‘kıyı kenar çizgisini’ belirleme yöntemine ilişkin 5. ve 9. maddeleri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış; anılan Kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekte olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ‘ kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna; ancak 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine’ işaret edilmiştir. Hal böyle olunca; öncelikle idare tarafından 3621 sayılı Kanunu'nun 9. maddesi hükmüne göre ‘ kıyı kenar çizgisi’ haritasının düzenlenip, düzenlenmediği araştırılmalı, ondan sonra, üç jeolog veya jeoloji mühendisi veya yüksek mühendisten oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve tapu fen memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılmalı; harita düzenlendiğinin ve yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği şekilde işlem gördüğünün, böylece davanın taraflarını bağlayan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda ‘ kıyı kenar çizgisi’ idarenin düzenlediği haritaya değer verilerek saptanmalıdır. Harita düzenlenmediğinin ya da düzenlenip de 5/3 sayılı Kararda yazılı olduğu gibi bizzat bildirim yapılmadığının veya ilanen bildirime karşın idari yargıya başvurulmadığının ortaya çıkması halinde ise, kıyı kenar çizgisi, bilimsel verilerden ve düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliğini kazanamamış haritadan delil olarak yararlanılarak belli edilmeli, belirlenen çizgi tapu fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişinin krokisine infazda kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yansıtılmalı ve sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır. Belirlenen ilkeler göz önüne alındığında; işin esasının 28.11.1997 tarihli 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır.” gerekçesiyle Mahkeme kararı bozulmuş, bozma kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulmamıştır.

7. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin 07/03/2013 tarihli ve 2012/61 E., 2013/74 K. sayılı kararıyla; bozma kararına uyularak, bilirkişi raporuna göre dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde yer almadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

8. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı Hazine vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

9. Üçüncü Bozma Kararı

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 30/05/2014 tarihli ve 2013/17935 E., - 2014/11160 K. sayılı kararıyla; “Mahkemece bozma kararına uyulmuş ise de; bozma gerekleri doğrultusunda yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Şöyle ki; 23.10.2012 havale tarihli uzman bilirkişi raporunda, idarece belirlenen kıyı - kenar çizgisi dikkate alınmak suretiyle dava konusu taşınmazın kıyı-kenar çizgisinin hemen gerisinde yer aldığı belirtilmiştir. Ne var ki; davacı Hazine vekili tarafından dosyaya emsal karar olarak sunulan Trabzon 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.09.2010 tarihli ve 2010/184 E., - 2010/194 K. sayılı kararı ile dava konusu taşınmaz ve çevresindeki parselleri gösterir pafta nazara alındığında dava konusu yere komşu 1513 ada 13 parselin tamamının kıyı-kenar çizgisinin içinde kaldığı belirlenmiş, söz konusu dosyada hükme esas alınan 13.01.2008 tarihli jeolog ve teknik bilirkişi raporları ile komşu 1513 ada 13 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisinin içinde kaldığı rapor edilmiştir. Bu durumda; dava konusu 1513 ada 12 parsel ve aynı ada 13 parsellerle ilgili olarak tanzim edilen bilirkişi raporları arasındaki bu açık fark ve çelişkiye rağmen Mahkemece çelişki giderilmeksizin karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Bundan ayrı, tapu iptali ve tescil davalarında kural olarak; dava kayıt maliklerine veya paydaşlarına yöneltilerek açılır. Ne var ki; dava konusu 1513 ada 12 parsel sayılı taşınmazın kayıt maliklerinden ... ve Günat Güner'e dava yöneltilmemiştir. HMK’nın 27 (HUMK.'un73). maddesi uyarınca taraflar yöntemine uygun bir biçimde mahkeme önüne çıkarılmadıkça hakim hükmünü veremez. HMK’nın 27. maddesinde herkes “hukuki dinlenilme hakkına sahiptir…” denilmektedir. Bu kavram aynı zamanda taraf teşkilini de içermektedir. Anılan madde kapsamları uyarınca taraf teşkilinin sağlandığı söylenemez. Bu husus kamu düzenini ilgilendirmektedir. Bu durumda; Mahkemece davada taraf teşkili sağlanmadan karar verilmesi doğru olmamıştır. Hal böyle olunca; öncelikle dava konusu taşınmazda kayıt maliki görünen ... ve Günat Güner'in, ölü iseler mirasçılarının tebliğe elverişli adreslerinin tespiti ile usulüne uygun şekilde davaya dahil edilerek taraf teşkilinin sağlanması, taraflara iddia ve savunma doğrultusunda delillerini bildirmeleri için süre ve imkan tanınması, ondan sonra yeniden yapılacak keşifte 3621 sayılı Yasa'nın 9. maddesine göre oluşturulan bilirkişi heyeti vasıtası ile kıyı kenar çizgisi araştırmasının yapılması, önceki günlü ve komşu 1513 ada 13 parsel sayılı taşınmazla ilgili düzenlenen bilirkişi raporları arasındaki çelişkiyi giderecek şekilde uzman bilirkişi kurulundan ayrıntılı gerekçeli rapor alınması, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.” gerekçesiyle (IV/7.) paragrafında yer verilen karar bozulmuş; Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 09/09/2015 tarihli ve 2014/25625 Esas - 2015/15849 Karar sayılı kararıyla, davalı ... ve davalı ... vekillerinin karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.

10. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

Trabzon 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28/04/2016 tarihli ve 2015/620 E.,- 2016/357 K. sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisinin gerisinde kaldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

11.Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı Hazine vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

12.Dördüncü Bozma Kararı

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 05/12/2017 tarihli ve 2016/19870 E., - 2017/16195 K. sayılı kararıyla; “Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı karşısında; Mahkemece bozma kararına uyulmuş ise de; bozma gerekleri doğrultusunda yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Hâl böyle olunca; Mahkemece yukarıda belirtilen eksiklikler gözetilmek suretiyle 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ve 3621 sayılı Yasa'nın 9. maddesinde öngörüldüğü şekilde 3 kişilik jeolog ya da jeomorfolog, 1 harita mühendisi ve 1 ziraat mühendisinden oluşacak bilirkişi kurulu eliyle, dava konusu taşınmazda yeniden keşif yapılması, taşınmazın farklı noktalarında gözlem çukurları açılarak bu çukurlardan alınan verilerin incelenmesi, açılan gözlem çukurlarının harita üzerinde işaretlenerek gösterilmesi ve topoğrafik memleket haritalarından da yararlanılarak kıyı kenar çizgisinin tespit edilmesi, keşfen tespit edilen kıyı kenar çizgisi ile Bakanlık tarafından onaylanan kıyı kenar çizgisinin fen bilirkişi tarafından kroki üzerinde gösterilmesi farklılık olursa sebebinin açıklattırılması, çevre parseller hakkında kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi bulunup bulunmadığının araştırılması, bulunduğunun tespit edilmesi halinde kesinleşen kıyı kenar çizgisinin eldeki davada belirlenen kıyı kenar çizgisi ile çelişip çelişmediğinin göz önünde bulundurulması, dava konusu taşınmazın tamamen veya kısmen kıyı kenar çizgisi içinde kalıp kalmadığının duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, raporda kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan kısmın renkli olarak belirtilmesi ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu hususlar göz ardı edilerek karar verilmesi doğru olmamıştır.” gerekçesiyle (IV/10.) paragrafında yer verilen karar bozulmuş; bozma kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulmamıştır.

13.Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

Trabzon 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14/10/2021 tarihli ve 2018/133 E., - 2021/455 K. sayılı kararıyla; bilirkişi raporları ile dava konusu taşınmazın bütünüyle kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığının tespit edildiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

14. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

15. Temyiz Nedenleri

15.1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; davacı talebinin kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan taşınmazın tapusunun iptali ile birlikte taşınmaz üzerinde bulunan binanın da kal’i olmasına karşılık İlk Derece Mahkemesince kal isteği yönünden olumlu-olumsuz bir hüküm kurulmadığını, yargılama giderlerinden davalı tarafın sorumlu olması gerekirken, davacının üzerinde bırakılmasının doğru olmadığını belirterek, anılan yönlerden kararın bozulmasını istemiştir.

15.2. Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; davalının dava konusu taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkının bulunduğunu, buna üstünlük tanınması gerektiğini, bilirkişi raporunun eksik inceleme sonucu verildiğini, bozmadan önce alınan bilirkişi raporu ile bozma kararından sonra alınan bilirkişi raporunun birbiri ile tamamen zıt olduğunu, kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi bulunmasına rağmen bu durumun göz ardı edildiğini, Mahkemece çevre parsellerdeki kesinleşmiş kıyı kenar çizgisine de itibar edilmediğini, eksik inceleme sonucu hüküm kurulduğunu belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.

15.3. Davalılar ... ve ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; ilk hükmün davacı tarafça temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince, davanın reddine karar verilmesinin doğru olduğu belirtilerek, yargılama giderleri yönünden bozulduğunu, bu durumda Yargıtayca bozma dışında bırakılan kısım yönünden davalıların usuli kazanılmış hakkının söz konusu olduğunu, Mahkemece Anayasa'nın 153. maddesinde düzenlenen “ iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesinin” hiçe sayılarak davalıların kazanılmış hakkı olan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini, Kıyı Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte değişiklik yapılmasına dair Yönetmeliğin 3. maddesinde kıyı kenar çizgisi belirlenirken taşınmaz sahiplerinin kazanılmış haklarına tecavüz edilemeyeceğinin belirtildiğini, Mahkemece bu hususun da göz ardı edildiğini, kesinleşmiş kıyı kenar çizgisine itibar edilmeksizin hüküm kurulduğunu, emsal dosyalarda bitişik parsellerin kıyı kenar çizgisi içerisinde kalmadığı tespit edilirken, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığının kabulü doğru olmadığı gibi bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, kesinleşmiş kıyı kenar çizgileri ile komşu parsellere ilişkin kıyı kenar çizgilerinin davaya konu kıyı kenar çizgisinin belirlenmesinde esas alınmadığını, eksik inceleme sonucu hüküm kurulduğunu belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.

15.4. Davalılar ... ve diğerleri vekili temyiz dilekçesinde özetle; Mahkemece önce davanın reddine karar verildiğini, bu kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince davanın reddine karar verilmesinin doğru olduğu belirtilerek, hükmün sadece yargılama giderlerinden sorumluluk yönünden bozulduğunu, bu durumda, Mahkemenin davanın reddine ilişkin hükmünün kesinleştiğini, bu durumun davalılar lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiğini, bozma kararlarının usuli kazanılmış haklara aykırı olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, bilirkişi raporları arasında çelişkiler bulunduğunu, Mahkemece bu çelişkilerin giderilmediğini, Mahkemece kurulan hüküm ile bitişik ve aynı hizada yer alan taşınmazlar bakımından kıyı kenar çizgisinin farklı uygulandığını, davalıların mülkiyet hakkına üstünlük tanınması gerektiğini belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.

16. Gerekçe

16.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, 3621 sayılı Kıyı Kanunu uyarınca açılan tapu iptal-terkin ve yıkım istemine ilişkindir.

16.2. İlgili Hukuk

16.2.1. Anayasa'nın 43 ve 3621 sayılı Kıyı Yasası'nın 5. maddesine göre kıyılar; Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Deniz, göl ve akarsu kıyıları ile deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmakta, öncelikle kamu yararı gözetilir. 4. madde hükmüne göre Kıyı çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgi, Kıyı Kenar çizgisi: Kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturulduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınır, kıyı ise: kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alandır. TMK'nın 999. maddesine göre de; özel mülkiyete tâbi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar, bunlara ilişkin tescili gerekli bir aynî hakkın kurulması söz konusu olmadıkça kütüğe kaydolunmaz, tapuya kayıtlı bir taşınmaz, kayda tâbi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır.

16.2.2. Uyuşmazlığın bu niteliğine göre, öncelikle yöntemince kıyı-kenar çizgisinin belirlenmesi ve zemine uygulanması gerekir. Bu doğrultuda, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde idarece oluşturulmuş kıyı kenar çizgisinin bulunup bulunmadığı Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden sorularak belirlenmelidir. İdarece oluşturulmuş ve kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi var ise, buna ilişkin karar ve dayanağı olan belgeleri ile kroki ve haritasının birlikte getirtilip dosya arasına konulması, mahallinde yerel ve teknik bilirkişi ile harita mühendisi aracılığıyla yapılacak keşifte araziye uygulanması, çekişme konusu taşınmazın yeri belirlenip harita üzerine işaretletilmesi gerekir.

16.2.3. İdarece oluşturulmuş kıyı kenar çizgisinin bulunmaması yahut idari yargı yerinde iptal edilmiş veya oluşturulan harita 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilen ilkeye göre ilgililerine tebliğ edilerek kesinleştirilmemiş ve davalının itirazına uğramışsa; adli yargı mahkemesince, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 4. maddesindeki tanımlamalar dikkate alınarak, aynı Kanun'un 5 ve 9. maddeleri ile 13.03.1972 tarihli ve 7/4 sayılı, 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları gözönünde tutularak, Kanun'un 9/2. maddesinde belirtilen bilirkişi kurulu aracılığıyla, keşif yapılarak açıklanan kural ve yöntemler doğrultusunda kıyı kenar çizgisi oluşturulmalıdır. Mahkeme aracılığıyla bu çalışma yapılırken, varsa idarenin önceden kıyı kenar çizgisi oluşturmak için yaptığı saptamalar ve bu konuda kurulan komisyonun çalışmalarının ortaya çıkardığı bilimsel değerlerin bulunduğu da göz ardı edilmemelidir.

16.2.4. İdarenin kıyı kenar çizgisi çalışmalarında, o yere ilişkin kamu görevlilerince önceden oluşturulmuş komisyon çalışmalarını içerir kayıt ve belgeler getirtilmeli, bunlardaki verilerle, Mahkemece kıyı kenar çizgisi oluşturmak için bilirkişilerce yapılan çalışmalarda elde edilen veri ve bulguların örtüşmemesi durumunda, bunun nedenleri hakkında bilirkişilerden bilimsel gerekçelere ve maddi bulgulara dayalı, doyurucu ve denetime açık ek rapor alınmalıdır. Başka bir anlatımla, eldeki uyuşmazlıkta idari saptamalardan takdiri delil olarak yararlanılması zorunludur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.06.2003 tarihli ve 97/110 sayılı kararı da bu doğrultudadır. Yapılacak bu araştırmalarla, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisinin hangi tarafında kaldığı duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlendikten sonra, oluşacak durum, dosya içeriği, iddia ve savunma doğrultusunda toplanan diğer tüm deliller birlikte tartışılıp değerlendirilerek, uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekir.

16.3. Değerlendirme

16.3.1. Dosya içeriğine, toplanan delillere, (IV/12.) no.lu paragrafta yer verilen ve hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak yazılı şekilde karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalılar vekillerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.

16.3.2. Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Kadastro Kanunu'nun 36/A maddesi gereği yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacı Hazinenin, bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde görülmediğinden, reddine.

16.3.3. Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; davacı tarafından dava dilekçesinde, tapu iptali ve terkin isteği yanında, yıkım isteğinde de bulunulduğu halde; Mahkemece, yıkım isteği yönünden HMK'nın 297/2. maddesi gözetilerek olumlu olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru değildir.

V. SONUÇ

1- Yukarıda (IV/16.3.1.) numaralı paragrafta açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazları ile (IV/16.3.2) numaralı paragrafta açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin yargılama giderlerine ilişkin temyiz itirazının REDDİNE, peşin alınan harcın istek halinde iadesine,

2- (IV/16.3.3.) numaralı paragrafta açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/09/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.