"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, tazminat istemli davada bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine ilişkin verilen karar süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, mirasbırakan annesi ...’in maliki olduğu 1721 ada 11 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2 no.lu daireyi, 31.10.1997 tarihinde vekil tayin ettiği davalı kızı Oya marifetiyle 24.11.1997 tarihinde satış yoluyla davalı yeğeni Volkan’a muvazaalı şekilde temlik ettiğini, mirasbırakanın tüm malvarlığını kendisinden kaçırmak için ya kızlarına ya da 3. kişilere muvazaalı şekilde devrettiğini, bu hususta açılan başka davalar da olduğunu, davalı ...’ın iyi niyetli kabul edilemeyeceğini, aksinin değerlendirilmesi durumunda davalı ...’nın vekalet görevini kötüye kullandığını, temlikin bedelsiz olduğunu ileri sürerek, dava konusu 1721 ada 11 parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptali ile miras payı oranında adına tescilini, olmadığı taktirde tazminat ödenmesini istemiş; davacı vekili 01.12.2011 tarihli duruşmada, dava konusu taşınmazın dava dışı kişi adına kayıtlı olduğunun anlaşılması nedeniyle iptal tescil isteğinden vazgeçtiğini, davayı tazminat olarak devam ettirdiğini beyan etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar, vekaletnamenin mirasbırakanın iradesine uygun şekilde kullanıldığını, satışın gerçek olup bedelin mirasbırakana elden ödendiğini, dava konusu taşınmazın esasen ilk olarak mirasbırakanın annesi tarafından satın alındığını ve satış bedelinin bir kısmının mirasbırakanın dava dışı kardeşi..... tarafından ödendiğini, ancak adı geçenin kumar alışkanlığı olması nedeniyle taşınmazın mirasbırakan adına kayıtlandığını, daha sonra mirasbırakanın, dava konusu taşınmazın dava dışı İsmail Meftun’un oğlu olan davalı ... üzerine yapılmasını istediğini, bu taşınmaz için dava dışı.....’un mirasbırakana bir miktar daha para ödediğini belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
III. MAHKEMENİN İLK KARARI
İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 31/01/2013 tarihli ve 2011/417 Esas, 2013/45 Karar sayılı kararıyla; yetkili mahkemenin murisin yerleşim yeri mahkemesi olduğundan bahisle yetkisizlik kararı verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 01/10/2013 tarihli ve 2013/11744 Esas, 2013/13824 Karar sayılı kararıyla; davanın taşınmazın aynına ilişkin iptal tescil, olmadığı taktirde tazminat isteğine ilişkin olduğu belirtilip, işin esasının incelenmesi gereğine değinilerek karar bozulmuş, bozma kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulmamıştır.
3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04/05/2016 tarihli ve 2014/114 Esas, 2016/345 Karar sayılı kararıyla; iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. İkinci Bozma Kararı
Dairenin 18/02/2020 tarihli ve 2017/752 Esas, 2020/1035 Karar sayılı kararıyla; “...Somut olayda, mirasbırakanın davacı ve davalı ... dışında başkaca mirasçısının bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir. Davacı tarafından, muris muvazaasının yanısıra vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine de dayanıldığı nazara alındığında vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedeni bakımından mirasçı olmayan davalı ...’a miras payı oranında açılan tazminat davasının dinlenme olanağı yoktur. Öte yandan, tereke adına dava açılmadığına göre terekeye mümessil tayin edilerek yargılamaya devam edilmesi de pay oranında açılan davanın dinlenmesini olanaklı hale getirmez. Açıklanan nedenle vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedeni yönünden davalı ... hakkındaki davanın reddine karar verilmiş olması bu gerekçe ve sonucu itibariyle doğrudur. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazının reddine. Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince;Mahkemece, mirasçı ve vekil sıfatını taşıyan davalı ...’ya yönelik vekalet görevinin kötüye kullanılması ve her iki davalıya yönelik muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat istekli eldeki davada, yukardaki ilkeler ışığında hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığından söz etmek mümkün değildir. Şöyle ki; her ne kadar davacı tarafça dava dilekçesi ve delil listesinde tanık deliline dayanılmamış ve yetkisizlik kararının bozulmasından sonra bildirilen tanıklar da süresinde bildirilmediği gerekçesiyle Mahkemece dinlenilmemiş ise de, davacı tarafın başkaca dosyalara delil olarak dayandığı anlaşılmakta olup; davacı tarafça delil olarak bildirilen Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/486 Esas, Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/329 Esas, Salihli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/501 Esas, Bakırköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/358 Esas sayılı dosyalarının getirtilerek eldeki dava ile birlikte incelenmesi ve o dosyalarda toplanan delillerin ya da dinlenen tanık beyanlarının eldeki davaya etki edip etmediği irdelenerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle karar bozulmuş, bozma kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulmamıştır.
6. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07/10/2021 tarihli ve 2020/430 Esas, 2021/549 Karar sayılı kararıyla; bozma ilâmı doğrultusunda incelenen dosyaların eldeki davanın ispatına etki etmediği, muris muvazaası iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
7. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Temyiz Nedenleri
Mahkemece davanın reddine ilişkin verilen kararın hukuka uygun olmadığını, Yargıtay bozma ilamında, belirtilen dosyalardaki tanık beyanlarının da değerlendirilmesi gerektiğinin belirtildiğini, fakat Mahkemece tanık ifadelerinin incelenmediğini, sadece belirtilen dava dosyalarındaki kararların ne olduğunun tespit edildiğini, o davaların reddedilmesi nedeniyle eldeki davanın da reddine karar verildiğini, davalı tanıklarından ...’ın bahse konu diğer tapu iptali ve tescil davalarında da tanık olarak dinlendiğini, ancak bu tanığın beyanlarının çelişkili olup itibar edilmemesi gerektiğini, Salihli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/501 E. ve Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/329 E. sayılı dosyalarının mirasbırakan tarafından muvazaalı olarak devredilen taşınmazlara ilişkin olduğunu, davalı ...’ın babasının maddi durumunun iyi olmadığını, sürekli muris tarafından desteklendiğini, bu nedenle dava konusu taşınmazı alacak gücünün bulunmadığını, tanık ...’nin davalı ...’ın kız kardeşinin eşi olup, tüm muvazaalı işlemlerin içinde olduğunu, iddianın ispatlandığını belirterek, kararın bozularak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
9. Gerekçe
9.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuki nedenlerine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
9.2. İlgili Hukuk
9.2.1. Bilindiği üzere, Türk Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
9.2.2. Muris muvazaasında; 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunu'nun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
9.2.3. 6100 sayılı HMK’nın 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."
9.2.4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." hükümlerine yer verilmiştir.
9.3. Değerlendirme
Kararın (IV/6) numaralı paragrafında yer verilen ve hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak yazılı şekilde karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
V. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, temyiz karar harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/10/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.