Logo

1. Hukuk Dairesi2022/3071 E. 2022/4805 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışmaları sonucu davalı adına tespit ve tescil edilen taşınmazın Hazine adına tescil edilip edilmeyeceğine ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: 7251 sayılı Kanun ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu'na eklenen Ek 6. maddenin yürürlük tarihinden bağımsız olarak, henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına sirayet edeceği ve taşınmazın davalıya intikal ettiği, uzun süredir zilyetliğinde bulunduğu ve hak sahibinin belirlenebildiği gözetilerek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE

MAHKEMESİ : ... ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı Hazine vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı Hazine vekili dava dilekçesinde özetle; ... ili ... ilçesi ... Mahallesi'nde (Köyü) 1965 yılında yapılan Toprak Tevzi Komisyonu çalışmalarında 225 no.lu tevzi parselinin ... adına tespit gördüğünü, askı dağıtım cetvelinde ... isminin yer aldığını, taşınmazın kadastro çalışmalarında 106 ada 57 parsel numarası ile 4753 Yasa'ya ve mevzuata aykırı olarak davalı adına tespit edildiğini, askı cetveli ile kadastro tutanağında belirtilen tevzi ve tespit maliklerinin farklı olduğunu, kadastro tutanağı ve askı cetvellerinden hangi şahısların 4753 sayılı Yasa'ya göre hak sahibi olduğu belirlenemediği hallerde taşınmazın Hazine adına tespit edilmesi gerektiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı cevap dilekçesi sunmadığı gibi yargılamaya da katılmamıştır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 22/03/2018 tarihli ve 2016/32 E., 2018/127 K. sayılı kararıyla; Mahkemece yapılan yargılama neticesinde; taşınmazın davalıya babasından intikal ettiği ve uzun süredir davalının zilyetliği altında bulunduğu, hak sahibinin belirlenebildiği gerekçesiyle, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı Hazine vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, tevzi ve tespit malikleri farklı olduğu zaman Hazine adına tescil edilmesi gerekirken etrafı mera parsel ile çevrili olmasına rağmen mera olmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olup, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

... Bölge Adliye Mahkemesinin 07/01/2019 tarihli ve 2018/1662 E., 2019/22 K. sayılı kararıyla; iddianın ileri sürülüş şekli, Mahkemece mahallinde yapılan keşif, keşif mahallinde ifadelerine başvurulan yerel ve tespit bilirkişilerinin kadastro tespit tutanağı içeriğini doğrular nitelikteki ve birbirini teyit eden beyanları, keşif neticesi düzenlenen bilirkişi raporları ile dosyada mevcut kayıt ve belgelere göre; kadastro sonucu davalı adına tespit ve tescil edilen 106 ada 57 parsel sayılı taşınmazın, ... köyü'nde 1965 yılında 59 no.lu Toprak Komisyonu tarafından yapılan çalışmalarda 225 parsel numarası ile tarla vasfı ile sınırlandırılan tevzi parseline isabet ettiği, Vilayet makamının 19/11/1965 tarihli onaylı cetveline istinaden 225 no.lu tevzi parselinin 04/02/1966 tarihli 177 sıra numarası ile Hazine adına tapuya tescil edildiği, Vilayet makamının 05/09/1967 günlü onaylı dağıtım cetveline istinaden söz konusu tapunun 17/10/1967 tarihli 280 sıra no.lu tapuya tedavül görerek ... adına tescil edildiği, bu tapunun da kadastro çalışmalarında 106 ada 57, 94 ve 95 parsel sayılı taşınmazlara revizyon gördüğü, 57 no.lu parselin davalı adına tespit ve tescil edildiği, dağıtım tarihinden itibaren taşınmazın davalının zilyet ve tasarrufunda bulunduğu, kuru tarım arazisi vasfında olduğu, etrafının şahıs arazileri ile çevrili olduğu ve Hazine adına tescilini gerektirir bir durumun söz konusu olmadığı gerekçesiyle, davacı Hazine vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin 6100 sayılı HMK'nın 353/(1)-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde, kadastro tutanakları ve askı cetvellerinden hangi şahısların hak sahibi olduğunun belirlenemediği hallerde 4753 sayılı Kanun'a göre hak sahipliği şartlarını taşımayan kişilerin kullandığı taşınmazlarda kadastro çalışmaları sırasında Hazine adına tespit ve tescilinin yapılması gerektiğini, usul ve yasaya aykırı olarak Yerel Mahkemece verilmiş kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, toprak tevzii tapusuna dayalı tespit ve tescil edilen taşınmaza yönelik açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının saç ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.

3.2.2. 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile "Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir." hükmü getirilmiştir.

3.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 46. maddesinde "Kadastrosu yapılacak veya daha önce tapulama veya kadastrosu tamamlanmış bulunan yerlerde, 766 sayılı Kanun'un 37. maddesi veya 4753 sayılı Kanun ile ek ve tadilleri uyarınca Hazine adına kaydedilen taşınmaz mallar bu Kanun hükümlerine göre doğan iktisap şartlarına istinaden zilyetleri adına tespit ve tescil olunur.

Hazine adına tescil edilmiş taşınmaz mallardan iskan suretiyle veya toprak tevzii suretiyle verilen yerler (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) başka bir şart aranmaksızın, hak sahipleri adına tespit ve tescil olunur. Bu şekilde hak sahipleri adına tespit ve tescil işlemleri gerçekleşinceye kadarki süre içinde evvelce tahakkuk ettirilenler de dahil olmak üzere ecrimisil alınmaz." hükümlerine yer verilmiştir.

3.3. Değerlendirme

3.3.1. Hemen belirtmek gerekir ki, 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.

3.3.2. Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüte yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasa'nın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz incelemesi yapılmıştır.

3.3.3. Çekişmeli 106 ada 57 parsel tarla vasfıyla 17.10.1967 tarihli, 280 sıra no.lu tapusu ile toprak tevzii paftasında 225 no.lu parsel olduğu, Zübeyir oğlu ... adına kayıtlı olduğu belirtilerek, ... adına tespit ve tescil edilmiştir.

3.3.4. Davacı Hazine, toprak tevziideki dağıtım cetvelindeki kişiler ile tespit malikinin farklı kişiler olduğunu iddia ederek, çekişmeli taşınmazın Hazine adına tescilini talep etmiştir.

3.3.5. Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (III.) no.lu bendinde yer verilen İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesine, kararın (IV./3.1) no.lu bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesine göre, ... şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun değişik 13. maddesinin j. bendi gereğince davacı Hazineden harç alınmasına yer olmadığına, 14/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış tapu iptali ve tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK'da düzenlendiğine göre aynı Yasa'nın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli, 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020'dir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun'un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasası'nın Ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından Ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2. maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasa'da temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasa'nın Ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun Ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981. sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.

Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmaz değerinin (51.537 TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (58.800 TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 tarihli ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.