Logo

1. Hukuk Dairesi2022/3096 E. 2022/6160 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacı tarafından, davalı oğluna bağışlanan taşınmazın, davalının bakma yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle geri alınması talebi üzerine açılan tapu iptali ve tescil davasında uygulanacak hukuki nitelendirmenin hile mi yoksa bağıştan rücu mu olduğuna ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davanın, davalıya yapılan bağışın davacının bakımı karşılığında yapıldığı ve davalının bu yükümlülüğü yerine getirmediği iddiasına dayanması nedeniyle, bağıştan rücu hükümlerine göre değerlendirilmesi gerektiği, ancak mahkemelerin hile nedeniyle tapu iptali ve tescil davası olarak nitelendirerek yanılgıya düştüğü gözetilerek bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ : LÜLEBURGAZ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine ilişkin verilen kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, maliki olduğu 1076 parsel sayılı taşınmazı, davalı oğluna bağış suretiyle temlik ettiğini, temliki davalının kendisine ölünceye kadar bakacağı ve evde oturabileceği yönündeki beyanları nedeniyle gerçekleştirdiğini, davalının kendisine bakmadığı gibi evden de çıkardığını, temlikin davalının kendisini yanıltması sonucunda gerçekleştiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı, davacının eşiyle yaşadığı şiddetli geçimsizlik nedeniyle 1996 yılında müşterek konutu terk edip yanına taşındığını, 2012 yılına kadar birlikte yaşadıklarını, daha sonra kardeşi ... ile birlikte inşa ettikleri binanın ikinci katına taşındığını, 2019 yılına kadar burada kaldığını, bu dönemde annesinin tüm ihtiyaçlarını karşıladığını, davacının hiç bir neden yokken buradan da ayrılarak kızının yanına gittiğini, kızının telkinleri ile eldeki davayı açtığını, davacının kandırılmasının söz konusu olmadığını, temlikin minnet duygusuyla yapıldığını, 23 yıl annesine baktığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesince, davacının amacının taşınmazlarını çocuklarına devretmek olduğu, temlikin hile ile yapıldığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2.İstinaf Nedenleri

Dava konusu taşınmazın davalıya bağış suretiyle devredildiğini, bu temlik yapılırken davalının davacı annesine ölünceye kadar bakıp gözeteceği ve evde oturacağını söylediğini, davacının daha önce kızı ile birlikte kaldığını, davalının bu sözü üzerine kızının evinden 2014 yılında ayrılarak davalının dava konusu taşınmazdaki evine taşındığını ve taşınmazı davalıya bağış suretiyle devrettiğini, ancak davacının 2018 yılında davalı tarafından ikamet ettiği evden çıkarıldığını, davacının dava dışı 995 parsel sayılı taşınmazını da davalıya devrettiğini, devredilen taşınmazların davacının tüm mal varlığının tamamına yakını olduğunu, temliklerin davalının hilesi ile yapıldığını, davacının üç taşınmazının ikisini davalı oğlu ...’a, diğer taşınmazını da diğer oğlu ...’e verdiğini, bunlar dışında başka taşınmazı kalmadığını, temliklerin davacının kendisine bakılacağı inancı ile yapıldığının açık olduğunu, davalı tanıklarından ... ve eşinin davalı ile aynı evde oturup, beyanlarının tarafsız olmadığını, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 15/03/2022 tarihli ve 2021/1394 Esas 2022/448 Karar sayılı kararıyla; davacının dava dilekçesinde aldatıldığını 2019 yılında anladığını beyan ettiği, davalının bunun aksine bir ispatının olmadığı, dolayısıyla davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açıldığının kabulü gerektiği, davacının dava konusu taşınmazını 09/07/2014 tarihinde davalı oğluna bağış yoluyla devrettiği, davacının dava dışı bir oğlu ve bir kızının daha olduğu, aynı resmi senetle davacının davalıya bir taşınmaz daha verdiği, diğer oğluna da bir taşınmaz verdiği, davacının eşinden Lüleburgaz Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/556 Esas ve 2001/380 Karar sayılı kararı ile boşandığı, tanık anlatımları uyarınca davacının eşinden ayrıldığı 1996 yılı ile 2012 yılları arasında davalı ile yaşadığı, 2012 ile 2014 yılları arasında dava dışı kızında kaldığı, daha sonra oğullarının köyde yaptığı eve gittiği, 2019 yılında davalı oğlu ile yaşadığı sorun nedeniyle tekrar kızının yanına gittiği, dava konusu taşınmazın boşanma nedeniyle oluşan alacaklar için yapılan icra takibi sonucu davacı adına tescil edildiği, icra masraflarını ve giderlerini davalının karşıladığı, davacının oğlu ile kaldığı dönemde tüm ihtiyaçlarını ve sağlık giderlerini davalı oğlunun karşıladığı, oğlu ile sorun yaşamadığı, bu haliyle davacının dava konusu taşınmazını kendi isteği ve minnet duyguları ile davalı oğluna bağışladığı, davalı oğlunun uzun süre davacıya baktığı, davacının davalı oğlunun hile ile taşınmazı devraldığı yönünde bir ispatının olmadığı, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrar ile kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 140/3 maddesi; "Ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür." şeklinde düzenlenmiştir.

3.2.2. Hemen belirtmek gerekir ki; hâkim davacının bildirdiği maddi olaylar ve son istekle bağlı ise de, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesi uyarınca, ileri sürülen maddi olaylarda hangi hukuki sebebe göre karar vereceğini tayin ve takdir etmek durumundadır. Başka bir anlatımla, maddi olgu ve olayları (vakıaları) bildirmek yanlara, bildirilen bu olay ve olgular çerçevesinde hukuki nitelendirmeyi yapmak, uyuşmazlığı çözüme ulaştıracak kanun hükmünü bulup uygulamak hakime aittir. Öyle ki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi hakim tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi gerekir.

3.2.3. Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 285. maddesinde bağışlama sözleşmesi “Bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmış, 290. maddesinde de koşullu bağışlamaya yer verilmiş buna göre; “Bağışlamanın bir koşula bağlanarak” yapılabileceği ifade edilmiştir. 288. maddesinde “Bir taşınmazın veya taşınmaz üzerindeki ayni bir hakkın bağışlanması sözü vermenin geçerliliği ancak resmi şekilde yapılmış olmasına bağlıdır”, “Şekle uyulmaması sebebiyle geçersiz olan bağışlama sözü verme, bağışlayan tarafından yerine getirildiğinde elden bağışlama hükmündedir. Ancak geçerliliği resmi şekle bağlanmış olan bağışlamalarda bu hüküm uygulanmaz,” düzenlemesine yer verilmiştir.

3.2.4. Öte yandan bağıştan dönme (rücu), bağışlayanın bağışlanana varması gerekli tek taraflı beyanıyla geriye yürüyerek (makable şamil) hukuki ilişkiye son veren yenilik doğurucu bir haktır. Bağışlanan bağışlayana veya yakınlarına karşı bir cürüm işlerse veya yasa gereği yapmakla zorunlu olduğu ödevlerini önemli surette aksatırsa yahut bağışlamayı sınırlayan ödevleri haklı bir sebep olmaksızın yerine getirmezse bağışlayan bağıştan dönme (rücu) sebebini öğrendiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde beyanda bulunmak veya dava açmak suretiyle bağıştan dönebilir. Bağıştan dönme (rücu) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 295. maddesinde aynen; “Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir:

1- Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.

2- Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa.

3- Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse.” şeklinde hükme bağlanmıştır. Yasa koyucu söz konusu TBK.nın 295. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları hükmüyle mirastan ıskat sebeplerini düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 510. maddesi arasında paralellik sağlamış, bağıştan

yararlanan kişiyi bağışlayanın devamlı baskısından kurtarmak istemiştir. Gerçekten basit olayların dönme (rücu) nedeni sayılması, yukarıda değinilen mahzurun yanında, açıklanan yasa maddelerinde izlenen amaca aykırı bir durum yaratacağı gibi hak ve adalet duygularını da zedeler. Bu itibarla her iki madde hükümleri birlikte değerlendirilerek olayların kapsamları, nitelikleri, özellikle vahamet derecelerinin göz önünde bulundurulması zorunludur. Hemen belirtmek gerekir ki; bağıştan dönme (rücu), kurulmuş olan bir sözleşmeyi sonradan ortaya çıkan sebeplere göre sona erdiren yenilik doğurucu bir hak olduğundan, bağışlanan ancak dönme (rücu) anında elinde kalan miktarı vermekle yükümlüdür. Bu hak TBK.nın 297. maddesine göre geri alma sebebinin öğrenilmesinden itibaren bir yıl içerisinde kullanılmalıdır.

3.3. Değerlendirme

3.3.1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 09.07.2014 tarihli 9216 yevmiye no.lu işlemle davacının maliki olduğu 1076 ve 995 parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu .....’a, 648 parsel sayılı taşınmazını dava dışı oğlu ......’e bağış suretiyle devrettiği, ......’a devredilen 1076 parsel sayılı taşınmaz yönünden tapu iptali ve tescil istekli eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

3.3.2. İlk Derece Mahkemesince, HMK'nın 140/3. maddesi gereğince ön inceleme duruşmasında uyuşmazlığın hangi hukuki nedene dayandığı belirlenmemiş, gerekçeli kararda ve Bölge Adliye Mahkemesince ise, hile hukuki nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olarak nitelendirilmiş olup; davacı, temliki bağışlama suretiyle yaptığını, bağışın kendisine bakım karşılığı yapıldığını ileri sürmüş, akdin yapılma şekli ve zamanı konusunda bir hukuka aykırılık iddiası ileri sürülmemiştir. Bu durumda, dava dilekçesi ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davada TBK’nın 295/2. maddesine dayalı bağıştan rücu hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.

Ne var ki, Mahkemece davanın hukuki sebebi konusunda yanılgıya düşülerek, hile hukuki sebebine dayalı olduğu benimsenerek sonuca gidilmiştir.

Hâl böyle olunca; uyuşmazlığın TBK’nın 295/2.maddesi gereğince bağıştan rücu hukuki nedenine dayandığı gözetilerek, bu yönde inceleme, araştırma ve ayrıntıları 01.05.1976 tarihli 1974/1-772 Esas, 1976/2065 Karar sayılı Hukuk Genel Kurulu kararında belirtilen ilkeler uyarınca değerlendirme yapılarak, sonuca gidilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede hata yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

VI. SONUÇ:

Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin değinilen yönden yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Lüleburguz 1. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, (dosya adli yardım taleplidir.) 27/09/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.