"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda Dikili Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 17.02.2022 tarihli ve 2021/394 Esas, 2022/45 Karar sayılı kararı yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, dava dışı kızının maddi sıkıntıları nedeniyle gerekli araştırmayı yapmadan gerçek değerinden çok düşük bir bedelle 1651 parsel (yenileme sonucu 1471 ada 63 parsel) sayılı taşınmazdaki 1/5 payını dava dışı ...’a, ...’ın da arkadaşı olan davalı ...’a satış suretiyle devrettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, bozmadan sonra, iptal-tescil davasını, yargılama sırasında taşınmaz adına hükmen tescil edilen yeni malik ...’a yöneltmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı ..., davayı kabul ettiğini belirtmiştir.
2. Dahili Davalı ... İsmet, dava açma süresinin geçtiğini, davacının davayı açmaktaki amacının kendisinin yasal önalım hakkını kullanmasını engellemek olduğunu, ne var ki taşınmazın kesinleşen Mahkeme kararı ile adına tescil edildiğini belirtip, davanın usulden veya esastan reddini savunmuş, yargılama sırasında ölümü üzerine davaya mirasçıları dahil olmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Dikili Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.07.2015 tarihli ve 2015/146 E., 2015/386 K. sayılı kararıyla; davanın bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Birinci Bozma Kararı
Dairenin 27.09.2018 tarihli ve 2015/15852 E., 2018/12928 K. sayılı kararıyla; “...Dava hak düşürücü süre geçtikten sonra açılmış olsa bile, davalının davayı kabul etmesi halinde Mahkemece hak düşürücü süre kendiliğinden gözetilerek davanın bu nedenle reddine karar verilemez. Ayrıca eldeki dava, niteliği itibariyle kamu düzeni ile ilgili bulunmadığına ve davada taraf olmayan kişilerin haklarını etkilemeye yönelik bir istek de içermediğine göre, yukarıdaki düzenlemeler gözetilmek suretiyle davalının kabul beyanına değer verilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, davanın kabul edilmesi yerine reddedilmesi doğru değildir. '' gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
3. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Birinci Karar
Mahkemenin 05.09.2019 tarihli ve 2018/528 Esas, 2019/368 Karar sayılı kararıyla; kayıt maliki olmayan davalı ... hakkındaki davanın kabulü halinde hükmün infaz kabiliyetinin olmayacağı davanın ön alım hakkına dayalı olarak açılan iptal tescil davasının kabulle sonuçlanmasını engellemek amacıyla açıldığı, yargılama sırasında taşınmaz adına hükmen tescil edilen dahili davalıya karşı gabin iddiasının dinlenemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. İkinci Bozma Kararı
Dairenin 08.06.2021 tarihli ve 2019/4456 E., 2021/3130 K. sayılı kararıyla; “...davacının çekişme konusu 1651 parsel (yeni 1471 ada 63 parsel) sayılı taşınmazdaki 1/5 payının tamamını 24/12/2012 tarihinde dava dışı ...'a, ...'ın da 05/09/2013 tarihinde davalı ...'a satış suretiyle temlik ettiği, davalı ... vekilinin vekaletnamedeki yetkisine dayanarak 01/07/2015 tarihli dilekçe ile davayı kabul ettiklerini belirttiği, eldeki davanın 06/04/2015 tarihinde açıldığı, taşınmazda paydaş olan ... tarafından 25/04/2014 tarihinde ... ve ... aleyhine, yasal ön alım hakkından kaynaklanan tapu iptali ve tescil davası açıldığı, Dikili Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/168 Esas, 2018/280 Karar sayılı ve 20/05/2015 tarihli kararıyla ...'ın taşınmazdaki 1/5 payına ilişkin tapu kaydının iptali ile ... adına tesciline karar verildiği, derecattan geçerek 10/09/2018 tarihinde kesinleşen hükmün infazı sonucu taşınmazın yargılama sırasında (Dairenin bozma kararından sonra) 25/10/2018 tarihinde ... adına hükmen tescil edildiği, davacının davasını 6100 s. HMK'nın 125. maddesi uyarınca yeni malik ...'e yönelttiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, davalı ...'ın davayı kabulünden sonra, yargılama sırasında, taşınmaz adına intikal eden ve HMK'nın 125. maddesi gereğince davalı olan son kayıt maliki....'in taşınmazı ediniminin iyiniyetli olup olmadığı değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı gerekçe ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.'' gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
6. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen İkinci Karar
Mahkemenin 17.02.2022 tarihli ve 2021/394 Esas ve 2022/45 Karar sayılı kararıyla; davacının yasal ön alım hakkından kaynaklanan iptal tescil davasında tanık olarak dinlenildiği, beyanında dava konusu taşınmazdaki payını değeri üzerinden sattığını ifade ettiği, bu durumda davalının kötü niyetinden bahsedilemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
7. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz isteminde özetle; Mahkemece davalı ...’ın iyi niyetli olup olmadığı yönünde araştırma yapılmadan karar verildiğini, dava dilekçesinde açıkça tanık deliline dayanılmış olmasına rağmen, bozma kararından sonra tanık dinletme talebinin dava dilekçesinde tanık deliline dayanılmadığı gerekçesiyle reddedildiğini, dava konusu taşınmazın keşfen saptanan değerinin 500.000,00 TL, resmi senette yazılı devre konu değerin ise 10.000,00 TL olduğunu, değerler arası aşırı oransızlığın mevcut olduğunu belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
9. Gerekçe
9.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, gabin hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
9.2. İlgili Hukuk
9.2.1. Sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 28. maddesi ile aynen; "Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.
Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir." hükmü getirilmiştir.
O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir.
Hemen belirtmek gerekir ki, gabin davasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.
9.3. Değerlendirme
9.3.1. Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, gabin iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazları yerinde değildir.
9.3.2. Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
25.04.2014 tarihli dava dilekçesinde davacı tarafından deliller kısmında açıkça tanık deliline dayanılmış ise de, gerek davanın reddine ilişkin 05.09.2019 tarihli ve 2018/528E., 2019/368 K. sayılı kararın temyizine ilişkin 05.10.2019 tarihli temyiz dilekçesinde, gerekse, Dairenin 08.06.2021 tarihli ve 2019/4456 E., 2021/3130 K. sayılı bozma kararından sonra yapılan yargılama sırasında davacı tarafından tanık dinletme talebinde bulunulmadığı sabittir. Bu durumda Mahkemece her ne kadar gerekçeli kararın 5.sayfasının (13.) ve (14.) paragrafında belirtildiği gibi “tüm dosya kapsamında davacılar dava dilekçesinde tanık deliline dayanmadığı gibi, yargılamanın bu aşamasında da sair delilleri sunamayacağı” gerekçesi ile talebin reddine karar verilmiş ise de, bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, Mahkemenin gerekçeli kararın 5.sayfasının (13.) ve (14.) paragrafında yazılı “tüm dosya kapsamında davacılar dava dilekçesinde tanık deliline dayanmadığı gibi, yargılamanın bu aşamasında da sair delilleri sunamayacağı” ibaresinin gerekçe kısmından çıkartılarak, gerekçesi açıklanan şekilde düzeltilmek suretiyle hükmün onanması gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda açıklanan nedenlerle kabulü ile 6100 sayılı HMK'nın 370/2 maddesi gereğince hükmün bu şekliyle gerekçesi DÜZELTİLEREK ONANMASINA, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, peşin alınan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.10.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.