"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davasında, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi;
I. DAVA
Davacı, mirasbırakan babası ...’den kalan taşınmazların intikal, taksim ve tescili hususunda 10.02.2006 tarihinde davalı kardeşi ..yi vekil tayin ettiğini, davalı ...’nin bilgisi ve rızası olmaksızın mirasbırakandan intikal eden tüm taşınmazları kendisi ve diğer davalı kardeşleri adına 07.04.2008 tarih ve 1142 yevmiye no’lu rızai taksim işlemi ile tescil ettirdiğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını, bu kapsamda paydaşı olduğu 41 parça taşınmazdaki paylarının devredildiğini, durumu yeni öğrendiğini, taksim nedeniyle herhangi bir bedel ödenmediğini, sadece 1008 ada 1 sayılı parseldeki 10 no’lu bağımsız bölümün lütuf gibi verildiğini ileri sürerek, taksim işlemine konu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile payı oranında adına tescilini, mümkün olmazsa tazminini istemiştir.
II. CEVAP
1. Davalı ..., iddiaların haksız ve yersiz olduğunu, davacının kardeşleri ...ile aralarındaki alacak–borç ilişkisi nedeniyle dava konusu taşınmazlardaki paylarından vazgeçtiğini, öncesinde payını aldığını, taksimin buna uygun yapıldığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı ..., davacı ile işlettikleri petrol istasyonu borçlarını ödediği gibi istasyonun satışınden elde edilen 450.000,00 TL’yi de davacının aldığını, mirasbırakanın terekesinden öncesinde de pay aldığını, bir çok taşınmazı kullandığını, kiralarından yararlandığını, davacının edindikleri düşünüldüğünde taksimin hakkaniyetli olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
3. Diğer davalılar, davaya cevap vermemişlerdir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 28/04/2016 tarihli ve 2013/238 E., 2016/342 K. sayılı kararıyla; temlikin iradi olduğu ve aksinin ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili, davalı ... vekili ve davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 09/07/2020 tarihli ve 2016/13879 E., 2020/3709 K. sayılı kararıyla; “...Somut olaya gelince; Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki, davalılar ...ve ...’ın savunmasında geçen "petrol istasyonunun satılıp, 450.000,00 TL kadar satış bedelinin davacıya verildiği" hususu üzerinde durulmamış, davalı tarafın dayandığı petrol istasyonu satış belgesinin ibrazı istenmemiş, bu husustaki tanık beyanları tartışılmamış, öte yandan davacı tanıklarından ... dinlenmediği gibi dinlenmeme gerekçesi de tutanağa yazılmamıştır. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle taraflarca ileri sürülen delillerin eksiksiz bir biçimde toplanması, dinlenmeyen tanığın dinlenmesi ile petrol istasyonu satış bedelinin davacıya ödenip ödenmediği hususları üzerinde de durularak bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir." gerekçesiyle bozulmuştur.
3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 17/02/2022 tarihli ve 2021/38 E., 2022/125 K. sayılı kararıyla; bozma kararına konu edilen petrol istasyonunun tapu kaydının tetkikinde; davacı ve davalılardan ...'nin 1/2'şer hisse oranında malik oldukları ve taşınmazın 2012 yılında dava dışı kişilere satıldığı, dosya içerisinde bulunan 14/04/2011 tarihli ''başvuru istem belgesi'' başlıklı evraktan davacının dava konusu taşınmazların el değiştirdiğini bildiği, yine dosyada mevcut 05/09/1997 tarihli alacaklısı Yusuf İzzettin Ayvazoğlu, borçlusu davacı olan 500.000 Dolar bedelli senet, icra dosyaları ve tüm dosya kapsamından davacıya, taşınmaz devrine karşılık borçlarından kurtarılmak suretiyle denkleştirme yapıldığı gerekçesiyle ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili, mirasbırakan babasından kalan taşınmazların intikal, taksim ve tescili hususunda 10.02.2006 tarihinde davalı kardeşi Osman Nuri’yi vekil tayin ettiğini, davalı ...’nin bilgisi ve rızası olmaksızın mirasbırakandan intikal eden tüm taşınmazları kendisi ve diğer davalı kardeşleri adına 07.04.2008 tarih ve 1142 yevmiye no’lu rızai taksim işlemi ile tescil ettirdiğini, aralarında miras taksim sözleşmesi bulunmadığını, buna rızası olmadığını, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını, bu kapsamda paydaşı olduğu 41 parça taşınmazdaki paylarının devredildiğini, taksim nedeniyle herhangi bir bedel ödenmediğini, borçlarına karşılık miras payına düşen taşınmazların değerlerinin çok daha fazla olduğunu, davalılar ...ve ..’ın diğer mirasçılardan fazla pay aldıklarını, dinlenen davacı tanık beyanları ile davanın ispatlandığını ileri sürerek, kararın bozulmasını istemiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nın 504/1. maddesi). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
6.2.2. HMK’nın 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.",
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.", hükümlerine yer verilmiştir.
6.3. Değerlendirme
(IV/2.) numaralı paragrafta yer verilen ve hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak yazılı şekilde karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, alınması gereken harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26/09/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.