"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, feragat nedeniyle davanın reddine ilişkin verilen karar, süresi içinde bir kısım davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; süresinde verildiği anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verilerek, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, 2011 yılında resmî vasiyetname ile 127 ada 3 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki binanın üçüncü katını davalı oğluna vasiyet ettiğini, davalının ise ileride vasiyetnamenin iptal edilebileceğini söyleyerek evin tapusunu almak istediğini, bunun üzerine tapuda ölünceye kadar bakma akdine dayalı olarak devir yaptıklarını, ancak bir süre sonra binanın üçüncü katını değil taşınmazın tamamını devrettiğini öğrendiğini, davalı ile görüştüğünde durumu düzeltmek için 100.000,00 TL para istediğini, davalının tecrübesizliği, yaşlılığı ve okur-yazarlığının zayıf olmasından faydalandığını, tapuda işlem yaparken onun yönlendirmesi ile belgeleri okumadan imza attığını ileri sürerek, tapu iptali ile tescil isteğinde bulunmuş, yargılama sırasında ölümü üzerine bir kısım mirasçısı tarafından davaya devam edilmiştir.
II. CEVAP
Davalı, iddiaların asılsız olduğunu, babası olan davacıya baktığı için taşınmazını hür iradesiyle devrettiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece, davacının 127 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki binanın üçüncü katını devretmeye ilişkin iradesinin davalı tarafından yönlendirildiği ve hataya düşürülerek taşınmazın tamamının devredildiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Geri Çevirme Kararı
Dairenin 09/09/2014 tarihli ve 2014/15160 E., 2014/13869 K. sayılı kararıyla; "davacının temyiz aşamasında verdiği 21.08.2014 tarihli dilekçe ile davadan feragat ettiğini bildirdiği, feragat dilekçesinde kimlik tespitinin yapılmadığı gerekçesiyle kimlik tespitinin yapılması ve feragat yönünden bir karar verilebilmesi amacıyla dosyanın Yerel Mahkemesine geri çevrilmesine" karar verilmiştir.
3. Mahkemece Geri Çevrilme Sonrası Verilen Karar
Mahkemece düzenlenen 10.10.2014 tarihli tutanakta “davacının davadan feragat etmediğini, feragat dilekçesindeki imzanın da kendisine ait olmadığını bildirdiği" belirtilmiştir.
4. Bozma Kararı
Dairenin 12/11/2014 tarihli ve 2014/18869 E., 2014/17459 K. sayılı kararıyla; ''Davacı, davadan feragat etmediğini ve feragat dilekçesindeki imzanın da kendisine ait olmadığını bildirdiğinden 6100 sayılı HMK'nın 163. maddesi (1086 sayılı Kanunun 222. maddesi) gereğince feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığı hususunun davada ön sorun olarak incelenmesi gerekeceğinden, Mahkemece feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığının incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi" için Mahkeme kararı bozulmuştur.
5. Mahkemece Bozma Sonrası Verilen Karar
Mahkemenin 14/04/2015 tarihli ve 2015/40 E., 2015/132 K. sayılı kararıyla; Dairenin 2014/18869 E. ve 2014/17459 K. sayılı bozma kararına direnilmesine karar verilerek davanın kabulü yönünde yeniden hüküm kurulmuştur.
6. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
7. Hukuk Genel Kuruluna Gönderme Kararı
Dairenin 05/04/2017 tarihli ve 2016/18598 E., 2017/1721 K. sayılı kararıyla; ''Dairemizce verilen 12.11.2014 gün ve 2014/18869 Esas 2014/17459 Karar sayılı bozma kararı usul ve yasaya uygun bulunmuş olup, Mahkemece verilen direnme kararının yerinde olmadığı anlaşıldığından, temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine'' karar verilmiştir.
8. Hukuk Genel Kurulu Bozma Kararı
Hukuk Genel Kurulunun 03/10/2019 tarihli ve 2017/1-2144 E., 2019/994 K. sayılı kararıyla; ''...Davadan feragatin zamanı ise HMK'nın 310. maddesinde düzenlenmiş ve feragatin hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği öngörülmüştür. Böyle olunca mahkemece verilen bir kararın temyizi aşamasında, usul hukuku çerçevesinde kesinleşmiş bir karar olmadığından davadan feragat edilmesi mümkündür. Eldeki davada da Mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalı tarafından temyiz edilmiş, bu aşamada davacı imzası ile dosyaya sunulan 21.08.2014 tarihli dilekçe ile davadan feragat edildiği bildirilmiştir. Davadan feragat dilekçesinin davacı asil tarafından verildiğine ilişkin kimlik tespiti içermemesi nedeniyle kimlik tespitinin yapılması ve ondan sonra feragat hakkında bir karar verilmesi için dosyanın Özel Dairece geri çevrilmesi üzerine de Mahkemece davacının beyanını içeren 10.10.2014 tarihli tutanak düzenlenmiştir. Anılan tutanak içeriği incelendiğinde, Mahkemece feragatin hukuki sonuçları anlatılarak davacıdan dilekçe üzerindeki imzanın kendisine ait olup olmadığı ve davadan feragat iradesinin bulunup bulunmadığının sorulduğu, davacının da feragat dilekçesindeki imzanın kendisine ait olmadığını ve davadan kesinlikle feragat etmediğini beyan ettiği görülmüştür. Bilindiği gibi davadan feragat, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Diğer bir anlatımla, davadan feragat ile dava konusu uyuşmazlık esastan sona ermiş olur. Bu nedenle Mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile davacı feragatten dönemez; feragati ile bağlıdır. Belirtmek gerekir ki feragat, ıslah yolu ile de hükümsüz kılınamaz. Ancak irade bozukluğu hâllerinde feragatin iptali istenebilir (HMK. m. 311). Çünkü, bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nda "Rızadaki fesat" başlığı altında "Hata", "Hile" ve "İkrah" olarak 23 ila 31. maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda ise 30 ila 39. maddeler arasında bu defa "Yanılma", "Aldatma" ve "Korkutma" başlıkları altında düzenlenmiştir. Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise bir kesin hükümsüzlük (butlan) hâli olmayıp, HMK'nın 311. maddesinde de açıkça belirtildiği gibi irade bozukluğu hâllerinde kişiye iptal hakkı tanınmıştır. Diğer yandan, feragatin hata, hile ve ikrah nedeniyle iptali için dava açılabileceği gibi irade bozukluğu nedenleriyle feragatin geçersiz olduğu aynı dava içinde de ileri sürülebilir. Bu durumda Mahkemece iddiaya ilişkin deliller toplanarak, feragat beyanının hukuki bir sonuç doğurup doğurmayacağı hakkında karar verilmesi gerekmektedir. Ne var ki, böyle bir inceleme yapılıp karar verilebilmesi için öncelikle feragat beyanının irade bozukluğu nedeniyle geçersiz olduğunun ileri sürülmesi gerekmekte olup, bu konuda Mahkemece kendiliğinden inceleme yapılması olanaklı değildir. Somut olayda ise, davacı feragat dilekçesindeki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürmüştür. Bu durumda 21.08.2014 tarihli feragat dilekçesi hakkında bir karar verilebilmesi için imza incelemesi yapılması zorunludur. Yerel Mahkemece feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığı hususunun 6100 sayılı HMK'nın 163. maddesi gereğince davada ön sorun olarak incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” gerekçesi ile kararın bozulmasına karar verilmiştir.
9. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 22/02/2022 tarihli ve 2019/265 E., 2022/77 K. sayılı kararıyla; bozma kararına uyularak, feragat dilekçesindeki imzanın davacı ...’ya ait olduğunun bilirkişi raporu ile ispat edildiği, feragatten dönülemeyeceği, davacının feragati ile bağlı olduğu, davacının kimlik tespit tutanağında irade fesadına uğratıldığına dair bir beyanının da bulunmadığı, davacının 21.08.2014 tarihli dilekçe ile davadan feragat ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
10. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde bir kısım davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Temyiz Nedenleri
Davacının bir kısım mirasçılarının vekili temyiz dilekçesinde özetle; Mahkemece feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığını, davacı ...’nın iradesinin fesada uğratılıp uğratılmadığının araştırılmadığını, Mahkemece sadece imza incelemesi yapıldığını, oysa Hukuk Genel Kurulunca da imza incelemesinin yanı sıra, Borçlar Kanunu'nun 30-39. maddeleri arasında belirtilen irade bozukluğu hallerinin bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiğinin belirtildiğini, ...’nın feragat dilekçesini davalı ile Mahkemeye giderek verdiğini, bu feragat dilekçesini verirken de davalı tarafından “bu dilekçeyi Mahkemeye verirsen sana para verecekler, bu parayla sana ilaç alacağız" şeklindeki yönlendirmesi nedeniyle verdiğini, davacı ...’ın verdiği dilekçenin içeriğini bilmediğini, Hasan’ın feragat dilekçesini verdiği tarihte alzheimer hastası olduğunu ve iki ay sonra da kısıtlandığını, davalının davacıyı ölene kadar da bakmadığını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
12. Gerekçe
12.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, hata ve hile hukuki sebeplerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
12.2. İlgili Hukuk
12.2.1. Bilindiği üzere, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31. ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nın 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nın 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK'nın 35. (BK'nın 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.
12.2.2. Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, def'i yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
12.2.3. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 309/2 nci maddesi, "Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir.",
12.2.4. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 311. maddesi, “Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir.” hükümlerini içermektedir.
12.3. Değerlendirme
(IV/8.) no.lu paragrafta yer verilen ve hükmüne uyulan Hukuk Genel Kurulunun bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak yazılı şekilde karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
V. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davacının bir kısım mirasçılarının vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve yasa ile bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, temyiz karar harcı peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23/11/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.