"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : İSTANBUL 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen karar yasal süre içerisinde davacı ... Pamuk vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 06.12.2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı ... Pamuk vekili Avukat .... ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ....geldiler. Davetiye tebliğine rağmen davacı ... vekili gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, bilahare dosya incelenerek gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, hasta ve güçsüzlüğünden yararlanan davalı ile birlikte dava dışı kardeşleri .... ve ....’in cebir ve hilesi ile Beyoğlu...Noterliğinin 09.02.2016 tarihli, 00537 yevmiye no.lu vekaletnamesi ile dava dışı kız kardeşinin avukat olan oğlu ...’i vekil tayin ettiğini, vekilin maliki olduğu 110 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki A Blok, B giriş 3 no.lu meskeni davalı kardeşi ...’a satış suretiyle temlik ettiğini, kendisine herhangi bir satış bedeli ödenmediğini, ayrıca kanser tedavisi gördüğünü ve işlem tarihinde geçici olarak fiil ehliyetini haiz olmadığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ölümü ile mirasçıları davaya devam etmişlerdir.
II. CEVAP
Davalı, davacının iddialarının tümünün haksız ve yersiz olduğunu, taşınmazın satış bedelinin temini için başka bir taşınmazını ipotek ederek kredi kullandığını, davacının banka hesabına 23.02.2016 tarihinde 130.000,00 TL satış bedelini ödediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, Adli Tıp Kurumu raporuna göre davacı ...’un işlem tarihinde fiil ehliyetini haiz olduğunun saptandığı, vekaletnamenin geçerli olduğu, davacının cebir ve hileye maruz kalmadığı, taşınmazı satma iradesinin bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Nedenleri
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacı ...'un işlem tarihi olan 09.02.2016 tarihinde ve öncesinde ağız kanseri teşhisi sebebiyle yoğun kemoterapi ve ağır ilaç tedavisi gördüğünü, bu süreçte konuşma yetisini ve bilincini kaybederek temyiz kudretinin geçici olarak sınırlandığını, işlem tarihinde davacılarla ikamet ettiği konutundan diğer davalı kardeşleri tarafından hastaneye götürülme bahanesiyle alındığını, ancak avukat olan öz yeğeni ...’in ofisine vekalet alınmak amacıyla götürüldüğünü, hiçbir sağlık raporu alınmadan ve noterliğe götürülmeden avukatlık ofisinde noter katibi getirtilerek, Beyoğlu..... Noterliğinin 09.02.2016 tarihli, 00537 yevmiye no.lu düzenleme şeklindeki satış vekaletnamesi düzenlendiğini, taşınmazın vekil tarafından davalı ...'a 130.000,00 TL bedelle, muvazaalı bir şekilde devredildiğini, devir tarihinden yaklaşık 1 ay sonra 09.03.2016 tarihinde bilinci yerine gelen davacı ...’in beyanı ve el yazılı mektuplarında, kızı davacı ... ve eşi ...'e durumu izah ettiğini, ardından da vekili azlettiğini ve suç duyurusunda da bulunarak eldeki davayı açtığını, yargılama sırasında davacı ...’in ölümü üzerine mirasçıları tarafından davaya devam edildiğini, Adli Tıp Kurumu raporunun usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacıya herhangi bir satış bedeli ödenmediğini, davalı tanıklarının birbirleriyle çelişkili beyanlarda bulunduklarını, davacının hiç bir zaman taşınmazı satma iradesi bulunmadığını, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/33900 soruşturma no.lu dosyasının celp edilip incelenmediğini, eksik araştırma ile hatalı karar verildiğini belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 11/05/2022 tarihli ve 2021/705 Esas, 2022/744 Karar sayılı kararıyla; 1952 doğumlu davacı ...'un vekili tarafından eldeki davanın 15.03.2016 tarihinde açılmasından kısa süre sonra 28.03.2016 tarihinde vefat ettiği, ... hakkında Adli Tıp Kurumu 4. Adli Tıp İhtisas Kurulunca düzenlenen 12.11.2018 tarihli ve 5732 Karar sayılı raporda ...'un işlem tarihinde hukuki ehliyeti haiz olduğunun açıklandığı, taşınmazın satışı için verilen vekaletnamenin geçerli olduğu, ayrıca ...'un cebir, şiddet tehdit gibi herhangi bir eyleme maruz kalmadığı gibi kandırılmadığı, hileli işlem yapılmadığı, kendisinin dava konusu taşınmazını satma iradesiyle bilinçli olarak vekalet verdiği, davalıya yapılan satış işleminin geçerli olduğu, İlk Derece Mahkemesi kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 353/1.b.1. maddesi uyarınca davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ... Pamuk vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Nedenleri
Davacı ... Pamuk vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesindeki itirazlarına ek olarak davacının kanser tedavisi nedeniyle ağır yan etkileri olan ilaçlar kullandığını, davacı ...’in vekaletname verme iradesinin bulunmadığını, satış tarihi itibariyle 400.000,00 TL değeri olan taşınmazın 130.000,00 TL bedelle satışının yapılmasının açıkça vekalet görevinin kötüye kullanılması olduğunu, bilirkişilerce taşınmazın değerinin düşük hesaplandığını, bilirkişi raporuna yapılan itirazın dikkate alınmadığını,aralarında emlak komisyoncusunun da bulunduğu üç kişilik bilirkişi heyeti tarafından yeniden taşınmazın değerinin belirlenmesi gerekirken anılan hususun dikkate alınmayarak eksik inceleme ile hüküm kurulduğunu, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, ehliyetsizlik, hile ile alınan vekaletnamenin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi ile şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasa'nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
TMK'nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarihli ve 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. TBK'da sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nın 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nda (BK) daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'da benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Vekil ile sözleşme yapan kişi TMK'nın 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3. Değerlendirme
1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı ...’un Beyoğlu .... Noterliğinin 09.02.2016 tarihli vekaletnamesi ile dava dışı yeğeni ...’i vekil tayin ettiği, vekil ...’ın davacının maliki olduğu 110 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki A-Blok 3 no.lu bağımsız bölümü 18.02.2016 tarihinde davacının kardeşi olan davalı ...’a satış suretiyle devrettiği, davacının 10.03.2016 tarihinde dava dışı vekil ...’ı vekillikten azlettiği, 28.03.2016 tarihinde davacının ölümü üzerine geriye mirasçı olarak eşi ... ve 14.04.2010 tarihinde evlat edindiği kızı ...’in kaldığı, mirasçılar tarafından davaya devam edildiği, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun 12.11.2018 tarihli raporunda ...’un vekaletnamenin düzenlendiği ve satışın yapıldığı tarihlerde fiil ehliyetini haiz olduğunun belirtildiği, anılan rapora davacı tarafça yapılan itirazın Adli Tıp 1.Üst Kurulunca reddedildiği anlaşılmaktadır.
2. Hemen belirtilmelidir ki; Adli Tıp Kurumundan alınan rapor ile davacının, akit ve vekaletname tarihlerinde hukuki işlem ehliyetini haiz olduğu saptanarak ehliyetsizlik iddiası bakımından davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
3. Davacının vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine yönelik temyiz itirazlarına gelince; somut olayda davalı, 23.02.2016 tarihinde davacının banka hesabına satış bedelini yatırdığını savunmuş, davacı tarafça da hesabın vekil ... tarafından açıldığı, satış bedelinin vekil ... tarafından çekildiği ve bedelin davacıya verilmeyerek davalıya iade edildiği iddia edilmiş olmasına rağmen Mahkemece bu hususta hiç bir araştırma yapılmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
Hâl böyle olunca; satış bedelinin ödendiğinin iddia edildiği hesaba ait banka kayıtları celbedilerek, davalı tarafından hesaba yatırılan herhangi bir satış bedeli olup olmadığının, davacı adına hesabın kim tarafından açıldığının, hesaptan bedelin davacı tarafından mı yoksa vekil tarafından mı çekildiğinin belirlenmesi, dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek, vekalet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığının tereddüte yer vermeyecek şekilde saptanması gerekirken eksik araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
VI. SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı ... Pamuk vekilinin değinilen yönden yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile HMK'nın 373/1. maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının HMK'nın 371/1-ç maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 03/09/2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacı vekili için 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalıdan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06/12/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.