"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : BALIKESİR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel davası sonunda, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, davalıların istinaf isteminin HMK'nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair verilen karar süresi içinde davalılar vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 22/11/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar ... v.d. vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı ... vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildi. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, davalılardan ...'i hem yanında sigortalı olarak çalışıyor olması hem de eşinin kardeşi olması nedeniyle güvenerek işlerinin yürütülmesi amacıyla vekil tayin ettiğini, davalının 7904 ada 10 parseldeki 9 nolu bağımsız bölümü ve 8688 ada 17 parsel sayılı taşınmazdaki payının tamamını eşi olan diğer davalı ...'e devrettiğini, temlikten haberi ve bilgisinin olmadığını, devrin rızası dışında gerçekleştiğini, satış bedelinin de ödenmediğini, davalı ...’nin eşi olan diğer davalı ... ile çıkar ve işbirliği içinde hareket ederek vekalet görevini kötüye kullandığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde bedellerinin müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar, davalı ...’nin babası, davacının kayınpederi olan dava dışı ...'in 1976 yılında arsa alım satımı işlerinde çalışmaya başladığını, inşaat sektörüne çabalarıyla 1984 yılında giriş yaptıklarını, bu dönemde inşaatların yapımı, tapu işlemleri, ruhsat ve yapı kullanma belgesi alınması, arsa sahipleri ile sözleşme yapılması gibi ticari ve kurumsal tüm işlemlerle davalı ...’nin ilgilendiğini, davacının eşi ile ortak olarak yürüttükleri ticari faaliyetlerini 2009 yılından davacı ...'in vergi mükellefiyeti altında birleştirdiklerini, bu dönemde davacının, yanında sigortalı olarak çalıştığının gözüktüğünü, ancak tüm ticari faaliyetlerin ortaklık şeklinde sürmeye devam ettiğini ve tüm ticari faaliyetlere ilişkin işlemlerin davalı ... tarafından gerçekleştirildiğini, 2015 yılında ortaklığın sonlandırılmasına karar verildiğini ancak ortaklığın rızaen tasfiyesinin ve ortaklık süresince elde edilen malvarlığının taksiminin mümkün olmadığını, davacı tarafın ortaklık süresince elde edilen kazançların ve malvarlığının adına kayıtlı olmasından istifade ederek, davalı ...’e hiçbir şey vermeden kendisini ortaklıktan tasfiye etmeye çalıştığını, bu nedenle aynı zamanda davalı ...’nin ailesi ile birlikte oturduğu dava konusu 9 nolu bağımsız bölümü eşi olan diğer davalıya temlik ettiğini, dava konusu olan 8688 ada, 17 parsel sayılı taşınmaz için arsa malikleri ile kat karşılığı anlaşıldığını ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince binanın tamamlanmasına ilişkin inşaat işlerinin de halen davalı ... ve eşi olan diğer davalı ... tarafından yapıldığını, taşınmazda davacının herhangi bir hak sahibi olmadığını, davacı tarafından verilen vekaletnamedeki yetkiler göz önüne alındığında dahi, bu yetkilerin sigortalı bir işçiye verilemeyeceğini, ortada fiili bir adi ortaklığın bulunduğunun anlaşılacağını, taraflar arasında aile içeresinde uzun süre devam etmiş olan ve adi ortaklık şeklinde yürütülen bir ticari faaliyetin söz konusu olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, davalının sunmuş olduğu cevap dilekçesiyle davacıyla davalı ... arasında adi ortaklığın bulunduğu, devirlerin bu kapsamda yapıldığının iddia edilmiş olduğu, tüm dosya kapsamı itibariyle davalının iddiasını ispatlayamadığı, davalı tarafın yemin deliline de dayanmadığı, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı hususunun sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı ... ile davacının eşi ...'nın arasında 2015 yılına kadar adi ortaklık bulunduğunu, tarafların kardeş olması nedeniyle HMK'nın 203. maddesi gereğince adi ortaklığın tanıkla da ispatının mümkün olduğunu, dosya kapsamındaki tanık beyanları ile adi ortaklığın kanıtlandığını, davacının dava konusu taşınmazlarda herhangi bir katkısının bulunmadığını, 17 parseldeki taşınmazın kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile arsa sahiplerinden bedelsiz olarak alındığını, davalılar tarafından inşaatın ve işlemlerin tamamlandığını belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesince; davalı tarafın kabulünde olduğu üzere davacının talimatı dışında dava konusu taşınmazların davalı vekil tarafından bedelsiz olarak vekilin eşi olan davalı ...'a devredildiği, adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin savunmanın eldeki davanın konusunu oluşturmadığı, davalı ...'in bu konuda her zaman dava açabileceği, toplanan deliller kapsamında vekalet görevinin kötüye kullanıldığının sabit olduğu gerekçesi ile davalıların istinaf isteminin HMK'nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; cevap dilekçesindeki savunmayı tekrar etmek suretiyle, dava konusu 17 parsel üzerindeki binanın davalıların akdettiği kat karşılığı inşaat sözleşmesi sonucunda inşa edildiğini, kat irtifakı tesisinin arsa maliklerinin davalılara verdikleri vekaletname ile yapıldığını, davacının bina üzerinde herhangi bir katkısı ve hakkının olmadığını, 8688 ada 17 parselde kayıtlı taşınmazda ve bu taşınmaz üzerinde bulunan bina yönünden davacı lehine karar verilmesinin doğru olmadığını, davalı ...’in davacının yanında çalışan bir kişi olduğunun ileri sürüldüğünü, oysa ki tüm ticari faaliyetlerin davalı tarafından yürütüldüğünü, vekaletnamedeki yetkilerin sigortalı bir işçiye verilemeyeceğini, esasen taraflar arasındaki hukuki ilişkinin "asil - vekil" ilişkisi olmadığını, söz konusu geniş yetkiler içeren vekaletnamelerin aile içerisindeki ortaklığın yürütülmesi, bu ortaklığa ve ticari faaliyetlere dair iş ve işlemlerin yapılması için verildiğini, vekalet görevinin kötüye kullanılmadığını, davalının inşaat işleri için vekaleten yaptığı işlem masraflarının da davacı tarafından ödenmediğini belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
Türk Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nın 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, Bölge Adliye Mahkemesince dayanılan yasal ve hukuksal gerekçeye göre (IV.3) no.lu paragrafta yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davalılar vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, 03/09/2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen davacı vekili için 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin ve 64.569,28 TL bakiye onama harcının davalılardan alınmasına, 22/11/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.