"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tenkis davasında bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; (12) no.lu bağımsız bölüm yönünden iptal-tescil isteğinin kabulüne, tenkis isteğine ilişkin davalı ... hakkındaki davanın reddine, 07.07.2022 tarihli tavzih kararı ile de (12) no.lu bağımsız bölümün bozma kararına konu olmayıp, bu taşınmaz yönünden kararın kesinleştiği gerekçesiyle, bu taşınmaz yönünden iptal-tescile ilişkin kısmın hüküm fıkrasından çıkarılarak karar verilmesine yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından süresinde, karar ve 07.07.2022 tarihli tavzih kararı davalılar ... ve ... vekili tarafından süresinde duruşma istekli ve davalı ... vekili tarafından katılma yoluyla temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 06.12.2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Avukat.....geldi. Davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davacılar ..... vd. vekili ile diğer temyiz eden davalılar ... vd. vekili gelmedi. Yokluklarında duruşmaya başlandı, gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar, ortak mirasbırakanları...’nin bedelini ödemesine rağmen 759 ada 21 sayılı parselin 300/4400 payı ile 1333 ada 9 sayılı parseldeki 12 no.lu bağımsız bölümü davalı eşi... adına tescil ettirdiğini, yapılan tasarrufun gizli bağış olduğunu, mirasbırakanın sağlığında davalı ...’a 80.000,00 TL borç verdiğini ancak iade edilmediğini, Murat adına kayıtlı 438 ada 9 parsel sayılı taşınmaz bedelinin mirasbırakan tarafından ödendiğini, yine mirasbırakana ait paraların davalı ...’in banka hesaplarında durduğunu, saklı paylarının ihlal edildiğini ileri sürerek, çekişmeli taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile mirasçılar adına tescilini, davalı ...’a verilen borcun ve davalı ...’in hesaplarında duran paraların terekeye iadesini, mümkün olmadığı takdirde saklı payın tespit ve tenkisini istemişler, davacılardan ... ve ...’in yargılama sırasında ölümü üzerine mirasçıları davaya devam etmişlerdir.
II. CEVAP
Davalılar, davaya cevap vermemiş, yargılama sırasında davanın haksız olduğunu, davacıların 25/11/2008 tarihli noter tanzimli sözleşme ile miras haklarını devrettiklerini, mirasbırakanın davacılara da yüklü miktarda sermaye verdiğini, adlarına tescil edilen taşınmazların mirasbırakan ile ilgisinin bulunmadığını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
III. MAHKEME KARARI
İstanbul 6.Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.07.2016 tarihli ve 2008/289 E. 2016/277 K. sayılı kararıyla; dava konusu 12 no.lu bağımsız bölüm temlikinin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davalı ... adına olan tapu kaydının 9/16 oranında iptali ile 3/16’şar oranda davacılar adına tesciline, tenkis isteği yönünden davanın kabulü ile 3.060.494,70 TL’nin davalı ...’den alınarak 1.020.164,90’ar TL olmak üzere davacılara verilmesine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Bozma Kararı
Dairenin 07.11.2017 tarihli ve 2017/2099 E., 2017/6212 K. sayılı kararıyla; “ ...dava konusu 12 no.lu bağımsız bölümün mirasbırakan... tarafından davalı ...’e yapılan temlikinin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu saptanarak miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalılar vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir, Reddine. Davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince, somut olayda; davacılar, ortak mirasbırakanları...’nin gerçekte bedelini bizzat ödeyip, üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazları mirastan mal kaçırmak amacıyla tapu siciline yarar sağlamak istediği davalılar adına kaydettirdiği iddiasında bulunmuşlar, davalılar ise bu iddiayı kabul etmemişlerdir. Mahkemece, davalılara kazandırıldığı iddia olunan taşınmazların akit tarihindeki değerleri keşfen belirlenmiş, belirlenen bu değerin murisin ölüm tarihinde ulaşacağı değer mali bilirkişiye tespit ettirilmiş, tespit ettirilen değer üzerinden yapılan tenkis hesabı ile davacıların saklı paylarının ihlal edildiği gerekçesiyle tenkis isteğinin kabulü yoluna gidilmiştir. Ne var ki, davacılar tarafından davalılara kazandırıldığı iddia olunan taşınmazların akitte gösterilen bedelden daha yüksek bir bedel ödenerek temlik alındığı hususu ispatlanamadığından akitte gösterilen satış bedellerinin dikkate alınması gerekirken taşınmazların keşfen akit tarihlerindeki değerlerinin belirlenmesi yoluyla sonuca gidilmesi doğru değildir. Öte yandan, davalı ... yönünden olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmamış olması da isabetsizdir. Hâl böyle olunca, aktif terekeye dahil edilen 759 ada 21, 338 ada 18 sayılı parselin ½ payı, 94 ada 78 (bu parselde davalı ...’in edindiği bağımsız bölümler), 75 ada 27 sayılı parseldeki 1 no.lu, 226 sayılı parseldeki 11 no’lu ve 618 ada 1 sayılı parseldeki 8 ve 13 no.lu bağımsız bölümleri davalılar ... ile ...’in edinmesine ilişkin akitlerde gösterilen satış bedellerinin mirasbırakanın ölüm tarihinde ulaştığı değerin, paranın satın alma gücündeki değişimler gözetilerek hesaplattırılması, bu yolla belirlenen değer üzerinden yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca tenkis hesabı yaptırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi, ayrıca davalı ... yönünden olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.” gerekçesi ile mahkeme kararı bozulmuş; davalılar vekilinin karar düzeltme istemi Dairenin 27.09.2018 tarih ve 2018/2390 E., 2018/12960 K. sayılı kararıyla reddedilmiştir.
C. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.04.2022 tarihli ve 2018/509 E., 2022/200 K. sayılı kararıyla; dava konusu 12 no.lu bağımsız bölüm yönünden iptal-tescil isteğinin kabulüne, mirasbırakan...’nin bedelini ödeyerek üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazlara ilişkin tenkis isteği yönünden, bilirkişilerce yapılan tenkis hesabına göre davacıların saklı paylarının ihlal edilmediği gerekçesiyle, dava konusu 9 parsel sayılı taşınmaza ilişkin davalı ... yönünden, taşınmazın mirasbırakan tarafından değil, bizzat davalının kendisi tarafından satın alındığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
D. Tavzih Talebi
Davacılar vekili tavzih dilekçesinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 305. maddesi gereğince hükümde eksik kalan hususların tamamlanmasını, bozma kararına karşı davalıların karar düzeltme isteğinin Dairenin 2018/2390 Esas, 2018/12960 Karar sayılı kararı ile reddedildiğini, bu nedenle dava konusu 9 parsel sayılı taşınmazdaki 12 no.lu bağımsız bölüm yönünden hükmün kesinleştiğini, ancak bu taşınmaz yönünden tekrar hüküm kurulduğunu, hükmün bu yönden düzeltilerek, anılan taşınmaz yönünden kararın kesinleştirilmesini talep etmiştir.
E. Tavzih Kararı
Mahkemenin 07.07.2022 tarihli ve 2018/509 Esas, 2022/200 Karar sayılı tavzih kararı ile dava konusu 12 no.lu bağımsız bölümün bozma kararına konu olmayıp, bu taşınmaz yönünden kararın kesinleştiği gerekçesiyle, kurulan iptal-tescile ilişkin kısmın hüküm fıkrasından çıkarılarak, yerine "bu taşınmaz yönünden karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde hükmün tavzihine karar verilmiştir.
F. Bozma Sonrası Mahkeme ve Tavzih Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili Mahkeme kararı ve tavzih kararına karşı davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
G. Temyiz Nedenleri
1. Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; Mahkemece tapu iptali ve tescil isteğinin kabul edilmesine rağmen, tenkis isteğinin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bozma kararı öncesi Mahkemece yapılan tenkis hesabında davalılardan ...’e yapılan kazandırmaların saklı payını aştığı bu nedenle tenkise tabi tutulması gerektiği belirlenerek, davalı ... yönünden tenkise hükmedildiğini, bozmadan sonra yapılan yargılamada davalı ... yönünden açılan davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, bozma kararından önce, bilirkişi tarafından terekenin değerinin 11.635.505,37 TL olarak hesaplandığını, aynı bilirkişinin bozma kararından sonra, bozma kararı doğrultusunda 08.05.2019 ve 02.03.2020 tarihli iki rapor verdiğini, 08.05.2019 tarihli raporun da dava konusu taşınmazların akit tarihlerindeki değerlerinin murisin ölüm tarihinde ulaşabileceği değeri, yine 11.635.505,37 TL olarak hesapladığını, 02.03.2020 tarihli raporunda ise 226.357,11 TL olarak hesapladığını, yakın tarihli bu iki rapor arasında 52 kata yakın fark bulunduğunu, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi taleplerinin Mahkemece reddedildiğini, iptal - tescil isteği yönünden kabul kararı verilen 9 parsel sayılı taşınmazdaki 12 no.lu bağımsız bölümün her iki raporda kazandırma dışı tereke olarak 192.075 TL olarak hesabının yapılmasının hatalı olduğunu, net tereke değerinin yanlış ve düşük hesaplandığını, bu nedenle kararın bozulması gerektiğini, vekalet ücreti yönünden hükmün hatalı kurulduğunu, davalı ... ve... lehine dava açılırken belirtilen değerden daha fazla değerde vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığını, tenkis hesabı uzmanlık gerektiren bir iş olup, davacının davanın başında saklı payının ne kadar ihlal edidiğini bilemeyeceğini, bu nedenle, dosyadaki bilirkişi raporu doğrultusunda 17.05.2016 tarihli talep arttırım dilekçesi ile davalılardan ... bakımından tamamlama harcı yatırıldığını, bu işlemin ıslah olmadığını, Mahkemece bozma öncesi bilirkişi raporunda belirtilen bedel üzerinden davalılar vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığını, temyiz incelemesi neticesinde bilirkişi raporlarının hatalı sayıldığını, reddedilen kısım bakımından aleyhe 117.401,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığını belirterek hükmün, vekalet ücretleri ve tenkis talebi yönünden bozulmasını istemiştir.
2. Davalılar ... ve ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; Mahkemece 12 no.lu bağımsız bölüm yönünden verilen hükmün Dairece bozma kararına konu edilmemesi üzerine, bu bağımsız bölüm yönünden hükmün kesinleştiğini, ancak buna rağmen bu taşınmaz için yeniden hüküm kurulduğunu, davacıların tavzih talebi ile Mahkemenin hükmün 1. fıkrasını kaldırarak, bu taşınmaz yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verdiğini, ancak buna bağlı hükmün diğer maddelerinin düzeltilmediğini, bu durumda karar verilmesine yer olmadığına kararı verilen taşınmaz yönünden avukat ücreti ve Mahkeme masrafı ödenmeye devam edildiğini, bu taşınmaz yönünden davacı vekili lehine vekalet ücreti, yargılama gideri ve harç alınmaması gerektiğini,bu duruma bağlı olarak hükmün 4., 6. ve 7. maddelerinin de kaldırılması gerektiğini, tavzih kararının hukuka aykırı olduğunu, davalılar ... ve... adına azledilen vekilin adının gerekçeli kararda yazılmasının da hatalı olduğunu, anılan hususlar yönünden hükmün düzeltilmesini istemiştir.
3. Davalı ... vekili katılma yolu ile temyiz dilekçesinde; davalı lehine reddedilen kısım üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığını belirterek bu yönden kararın bozulmasını istemiştir.
H. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, muris muvazaası ve gizli bağış nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil ile tenkis isteklerine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunu'nun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
2. Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (bağış) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik) dışı terekenin tümüyle bilinmesiyle mümkündür. Tereke mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı kıymetleri ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Mirasbırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi uygulanacaksa bir aylık 4721 sayılı TMK uygulanacaksa üç aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tespit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir (TMK m.564). Mirasbırakanın TMK'nın 506. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya TMK'nın 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken TMK'nın 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı Kanun'un 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (Sabit Tenkis Oranı) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (TMK m.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihini kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 tarihli 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca süratle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayice göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verilmelidir.
3. Hemen belirtilmelidir ki; Mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usûli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu müessese, mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esas çerçevesinde işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirir (9.5.1960 tarihli 21/9 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı).
“Usûli kazanılmış hak” kurumunun bir çok hukuk kuralında olduğu gibi, özellikle kamu düzeni düşüncesi ile Yargıtay içtihatlarıyla getirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
a) Mahkemenin bozmaya uymasından sonra bir İçtihadı Birleştirme Kararı çıkarsa, bu yeni İçtihadı Birleştirme Kararının mahkemede ve Yargıtayda görülmekte olan bütün işlere uygulanması gerekir. Buna karşı usuli kazanılmış hak iddiasında bulunulamaz (9.5.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı).
b) İçtihadı Birleştirme Kararında olduğu gibi, bozmadan sonra yürürlüğe giren ve geçmişe etkili bir yeni yasa karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla meydana gelen usûli kazanılmış hak, hukukça değer taşımaz.
c) Benzer şekilde; uygulanması gereken bir yasa hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilirse, artık usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir. (Hukuk Genel Kurulunun 21.01.2004 tarihli, 2004/10-44 E, 19 K.).
d) Bu sayılanların dışında ayrıca; görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi, “kamu düzeni” ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez. (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, 2001).
Usuli kazanılmış hak olarak tanımlayabileceğimiz bu hal usul hukukunun vazgeçilmez temellerinden birisi olup, kamu düzeni ile ilgilidir. Ne var ki, usuli kazanılmış hak kuralının istisnalarından birisi de maddi yanılgıya dayalı bozma kararına uyulmuş olmasıdır.
Bu kapsamda vurgulanmalıdır ki, maddi hataya dayalı olan bir bozma kararına uyulmuş olunması halinde usuli kazanılmış hakka değer verilmesi mümkün değildir. Maddi hataya dayalı bozma kararına uyulmuş olması itibariyle kazanılmış hakkın bulunmadığından söz edilebilmesi için ancak Yargıtay Dairesinin vardığı sonuç, her türlü değer yargısının dışında, hiçbir suretle başka biçimde yorumlanamayacak tartışmasız ve açık bir maddi hata olarak belirlenmelidir.
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar veya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.07.2006 tarihli ve E:2006/4-519, K:527; 31.05.2006 tarihli ve E:2006/10-307, K:337; 10.05.2006 tarihli ve E:2006/4-230, K:288; 04.03.2009 tarihli ve E:2009/10-34, K:104; 14.07.2010 tarihli ve E:2005/8-368, K:2010/385 sayılı kararı).
Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında da, uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda, usulünce dosyada delil olarak dayanılan ve uyuşmazlığın esasına etkili olacak bir belge veya delilin incelenmesinde veya bunlara benzer durumlarda, yapılan inceleme sırasında gözden kaçma veya yanlış algılama sonucu, açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrar ve maddi gerçeğin göz ardı edilmesi, yargıya duyulan güven ve saygınlığı, adalete olan inancı ve daha da ötesinde Anayasa ile korunan "Hukuk Devleti" ilkesini sarsacaktır.
O nedenledir ki; Yargıtay, bugüne değin maddi hatanın belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş; yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltilmesini kabul etmiştir. (Aynı yönde bakınız: Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2011 tarihli ve E:2011/9-72, K:2011/99 sayılı, 23.10.2002 tarihli ve E:2002/10-895, K:2002/838; 02.07.2003 tarihli ve E:2003/21-425, K:2003/441; 13.04.2011 tarihli ve E:2011/9-72, K:2011/99 sayılı kararları, 15.03.1972 tarihli ve E:1968/1-277, K:176; 01.03.1995 tarihli ve E:1995/7-641, K:117; 23.01.2002 tarihli ve E:2001/1-1010, K:2002/1; 12.07.2006 tarihli ve E:2006/4-519, K:527; 04.11.2009 tarihli ve E:2009/13-370, K:2009/480; 13.03.2013 tarihli ve 2013/5-10, 2013/348 E.K. sayılı kararları).
4. HMK'nın 305. maddesinde, “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.” düzenlemesine yer verilmiştir.
3. Değerlendirme
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1929 doğumlu mirasbırakan ...’in 13.01.2006 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak ilk eşi...’den olma davacı çocukları ..., ... ve ... ile 10.05.1994 tarihinde evlendiği ikinci eşi davalı ... ile...’den olma kızı davalı ...’i bıraktığı, diğer davalı ...’ın ...’in eşi olduğu, davacılardan ... ve ...’in yargılama sırasında ölümü üzerine mirasçıları tarafından davaya devam edildiği, mirasbırakanın maliki olduğu 1333 ada 9 sayılı parseldeki (12) no.lu bağımsız bölümü 29.04.1998 tarihli ve 1856 yevmiye no.lu akit ile davalı ...’e satış yoluyla temlik ettiği, tenkis hesabında aktif terekeye dahil edilen ve davalılar adına olan diğer taşınmazların doğrudan mirasbırakan tarafından devir edilmediği, davacı tarafça davalı ... yönünden tenkis isteği talep edilen 438 ada 9 parsel sayılı taşınmazdaki bağımsız bölümün S.S. İstanbul Yeni Beldemiz Konut Yapı Kooperatifi adına kayıtlı iken 17.03.1994 tarihinde tahsis suretiyle davalı ... adına tescil edildiği, ...‘ın da taşınmazı 04.04.2002 tarihinde satış suretiyle dava dışı ....’a, .....‘in de 13.10.2004 tarihinde dava dışı ....’a, ....’in de 28.12.2005 tarihinde taşınmazı tekrar ...’a devrettiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece 14.07.2016 tarihli hükümde (12) no.lu bağımsız bölümün mirasbırakan... tarafından davalı ...’e yapılan temlikinin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu saptanarak davacılar adına miras payları oranında iptal-tescile karar verilmiş, davalılar vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları Dairece reddedilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, davacıların davalı ... adına kayıtlı 438 ada 9 parsel sayılı taşınmazdaki A-Blok 9 no.lu bağımsız bölüme yönelik tenkis ve terekeye iade isteklerine ilişkin, anılan taşınmazın mirasbırakanla bir ilgisinin olmadığı, dosya kapsamı ile bedelinin de mirasbırakan tarafından ödendiğinin ispat edilemediği gözetilerek, davalı ... yönünden davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacılar vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
Davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
Mahkemenin 14.07.2016 tarihli 2008/289 Esas, 2016/277 Karar sayılı kararı ile tenkis isteği yönünden davanın kabulüne, 3.060.494,70 TL'nin davalı ...’ten alınarak 1.020.164,90'ar TL olmak üzere davacılara verilmesine karar verilmiş, kararın davalılar vekili tarafından temyizi üzerine Dairece; “Mahkemece, davalılara kazandırıldığı iddia olunan taşınmazların akit tarihindeki değerleri keşfen belirlenmiş, belirlenen bu değerin murisin ölüm tarihinde ulaşacağı değer mali bilirkişiye tespit ettirilmiş, tespit ettirilen değer üzerinden yapılan tenkis hesabı ile davacıların saklı paylarının ihlal edildiği gerekçesiyle tenkis isteğinin kabulü yoluna gidilmiştir. Ne var ki, davacılar tarafından davalılara kazandırıldığı iddia olunan taşınmazların akitte gösterilen bedelden daha yüksek bir bedel ödenerek temlik alındığı hususu ispatlanamadığından akitte gösterilen satış bedellerinin dikkate alınması gerekirken taşınmazların keşfen akit tarihlerindeki değerlerinin belirlenmesi yoluyla sonuca gidilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle hükmün bozulması üzerine Mahkemece, davalılara kazandırıldığı iddia edilen taşınmazların akitte gösterilen satış bedellerinin, paranın satın alma gücündeki değişimler gözetilerek mirasbırakanın ölüm tarihinde ulaşacağı değer bilirkişiye tespit ettirilmiş, tespit ettirilen bu değer üzerinden yapılan tenkis hesabı ile davacıların saklı paylarının ihlal edilmediği gerekçesiyle tenkis isteğinin reddine karar verilmiştir.Ancak, Dairece, tenkis hesabı yönünden yukarıda belirtilen heseplama şeklinin maddi hataya dayalı olduğu ve usuli kazanılmış hak teşkil etmeyeceği açıktır.
O halde Mahkemece, davalılara kazandırıldığı iddia edilen taşınmazların akit tarihlerindeki keşfen belirlenen değerlerinin, paranın satın alma gücündeki değişimler gözetilerek murisin ölüm tarihinde ulaşacağı değer tespit ettirilerek, tespit ettirilen değer üzerinden yapılacak tenkis hesabı ile sonuca gidilmesi gerekirken, maddi hataya dayalı yanılgılı değerlendirme ile akitlerde gösterilen satış bedellerinin, mirasbırakanın ölüm tarihinde ulaştığın değerin, paranın satın alma gücündeki değişimler gözetilerek hesaplanan değer üzerinden tenkis hesabı yapılarak sonuca gidilmesi doğru değildir.
Davalılar ... ve.... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
HMK’nın 305. maddesinde belirtildiği üzere, hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyor ise, taraflarca hükmün icrasına kadar açıklanması veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesi istenebilir. Ancak tavzih yolu ile hükmün değiştirilmesi veya hükme ilâve yapılması olanaksızdır.
Mahkemece, dava konusu (12) no.lu bağımsız bölümün bozma kararına konu olmayıp, bu taşınmaz yönünden kararın kesinleştiği gerekçesiyle, kurulan iptal-tescile ilişkin kısmın hüküm fıkrasından çıkarılarak, yerine “Bu taşınmaz yönünden karar verilmesine yer olmadığına “şeklinde hükmün tavzihine ilişkin olarak verilen 07.07.2022 tarihli karar, hükmün değiştirilmesi niteliğinde olup, anılan tavzih kararının doğru olduğu söylenemez.
Bununla birlikte; davacıların talepleri tüm mirasçılar adına tescil isteğine ilişkin olup, eldeki davada tüm mirasçılar taraf olup, Mahkemece iptal-tescil hükmü kurulan (12) no.lu bağımsız bölüm yönünden sadece davacı ...ve yargılama sırasında ölen davacılar ... ve ...’in mirasçıları adına tescil hükmü kurularak, tüm mirasçılar adına tescil hükmü kurulmaması doğru olmadığı gibi, ... ve ... mirasçıları adına tescil edilecek pay oranları ya da hükme esas alınan veraset ilamı açıkça belirtilmeden hüküm kurulmuş olması da doğru değildir.
Davalı ... vekilinin katılma yolu ile temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dava dilekçesinde davalı ... yönünden 45.000,00 TL’nin tahsili talep edilmiş olup, davalı ... yönünden davanın reddine karar verildiğine göre Mahkemece bu davalı yararına 45.000,00 TL dava değeri üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru değildir.
Hâl böyle olunca, aktif terekeye dahil edilen 759 ada 21, 338 ada 18 sayılı parselin ½ payı, 94 ada 78 (bu parselde davalı ...’in edindiği bağımsız bölümler ), 75 ada 27 sayılı parseldeki 1 no.lu, 226 sayılı parseldeki 11 no.lu ve 618 ada 1 sayılı parseldeki 8 ve 13 no.lu bağımsız bölümlerin davalılar ... ile ...’in edinimine ilişkin akit tarihlerindeki keşfen belirlenen değerlerinin, paranın satın alma gücündeki değişimler gözetilerek murisin ölüm tarihinde ulaşacağı değer tespit ettirilerek, tespit ettirilen bu değer üzerinden yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca tenkis hesabı yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi, Mahkemece kabul kararı verilen 12 no.lu bağımsız bölüm yönünden tüm mirasçılar adına, miras payları belirtilerek veya veraset ilamına atıf yapılarak infaza elverişli şekilde hüküm tesis edilmesi, davalı ... lehine 45.000,00 TL dava değeri üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
V. SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenlerle; taraf vekillerinin değinilen yönden yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü 6100 sayılı Yasa'nın geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 03.09.2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı ... vekili için 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz eden davacılardan alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.12.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.